Sosyal demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan ‘trafik lambası’ koalisyonu kısmi aşı zorunluluğunu öngören tasarının Federal Meclis’te reddedilmesiyle büyük bir fiyaskoyla karşı karşıya kaldı. Fiyasko aşırı sağcı AfD için büyük bir zafer oldu.

Scholz’a ağır darbe

Almanya'da hükümet, koronavirüs salgınıyla mücadelede kısmi aşı zorunluluğunu öngören yasa tasarısının Federal Meclis’te reddedilmesiyle büyük bir fiyaskoyla karşı karşıya kaldı.

Olaf Scholz liderliğindeki hükümeti oluşturan sosyal demokrat, yeşil ve liberal partiler arasında aylarca süren pazarlıklar sonucu ortaya çıkan uzlaşma tasarısının, meclisteki kendi çoğunluğunu bile arkasına alamamış olması, koalisyonun istikrarı ve geleceği açısından kuşkuları güçlendiriyor. Çok sayıda liberal milletvekilinin açıktan karşı çıktığı tasarıya, bazı sosyal demokrat ve yeşil milletvekilleri de hayır oyu vermiş olabilir.

Zorunlu aşı önümüzdeki günlerde yeniden gündeme gelebilir. Çünkü tasarıya hayır oyu veren ana muhalefet grubunu oluşturan Hıristiyan birlik partilerinin (CDU-CSU) büyük çoğunluğu zorunlu aşıdan yana. Bu nedenle hükümetinin önümüzdeki dönemde merkez sağ muhalefetle uzlaşmaya çalışabileceğine işaret ediliyor.

Mecliste reddedilen tasarı, yaşı 60 ve üzerindeki herkese aşı zorunluğu getiriyordu. Önümüzdeki ekim ayında başlaması öngörülen bu zorunluğa uymayanlara yönelik yaptırım para cezasıydı. Nüfusun en büyük bölümünü oluşturan 18-60 yaş grubunun durumu ise salgının önümüzdeki gelişimine göre kararlaştırılacak ve ileride gerekirse bu kesime de zorunlu aşı uygulaması gündeme getirilecekti. Meclis dünkü oturumunda bu konuyla muhalefet partilerinin gündeme getirdiği yasa tasarılarını da reddetti.

Almanya’da resmi istatistiklere göre önceki gün salgın nedeniyle 328 kişi yaşamını yitirdi. Pandemiisi başından beri ölenlerin sayısı böylece 131 bini aşmış buluyor. Günlük vaka sayısı ise 200 binin üstünde. Diğer yandan hastanelerin yoğun bakım servislerinde korona nedeniyle tedavi gören ağır hastaların sayısı düşüyor. Bu durumun virüsün omikron varyantının neden olduğu hastalığın öncekilere göre daha hafif geçirilmesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor. Uzmanlar bunun halkın yüzde 75’inin (bu oranı yetersiz de bulsalar) tam aşılı olmasına bağlıyor. Tabii aşı karşıtlarının bununla ilgili açıklaması ise tamamen farklı. Onlar başından beri virüsün zaten iddia edildiği gibi tehlikeli olmadığını savunuyor, dolayısıyla yaşanan durumu gayet doğal bir sonuç olarak görüyorlar.

'SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI'

Hükümet, salgının ilerleyişinin yavaşlaması nedeniyle geçtiğimiz ay ortasından itibaren pandemi kısıtlamalarını büyük ölçüde kaldırdı. Ülke çapında maske zorunluluğu büyük ölçüde kaldırıldı, karantina zorunluluğu gevşetildi. Hatta bir ara virüsün bulaşması halinde karantinanın artık zorunlu tutulmayacağı bile açıklandı, ancak tepkiler üzerine bundan hemen vazgeçildi.

Öte yandan önümüzdeki sonbahardan itibaren yeni bir yaşanabileceğine, yeniden toplumsal ve ekonomik yaşama büyük sınırlamalar getirecek yeni bir kapanma sürecinin gerekli olabileceğine dair endişeler sürüyor.

Virüsün etkisiz hale gelmesi için verilen mücadeledeki en önemli hedef de halen "toplumsal bağışıklık" (sürü bağışıklığı). Bunun için en etkin araç da aşı. Uzmanlar, toplumunu yüzde 80-90 oranında tam olarak aşılanmasıyla bu hedefe ulaşmanın mümkün olduğuna işaret ediyorlar. Başta Sağlık Bakanı Prof. Dr.Karl Lauterbach – ki kendisi aynı zamanda Almanya’nın önde gelen epidemiyogları arasında yer alıyor - olmak üzere, hem hükümet hem de salgınla mücadeleyi yürüten bilimsel kurumlar da bunda birleşiyorlar.

Önceleri bu hedefe gönüllülük temelinde yürütülen aşılama kampanyasıyla ulaşılabileceği öngörülüyordu. Ancak tüm çabalara rağmen önümüzdeki aylarda bu hedefe ulaşılmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Başlangıçtaki bazı aksaklıkların ardından, aşı üretiminin de artmasıyla büyük bir hız kazanan aşılama süreci aylardır tıkanmış durumda. Bu, toplumun önemli bir bölümünün aşıya karşı olmasından kaynaklanıyor. Üstelik bu kesimin zaman içinde daha da kemikleştiği, kitselleştiği, dahası radikalleştiği gözleniyor.

Yine de bu yıl başına kadarki süreçte aşının zorunlu tutulmasını savunanlar azınlıkta kalıyordu. Başta Başbakan Scholz olmak üzere koalisyon partileri SPD, Yeşiller ve FDP’nin önde gelen isimleri de geçen eylüldeki seçimden önce defalarca zorunlu aşıya karşı olduklarını açıklamışlardı.

Ancak hem gönüllü aşı sürecinin tıkanması, hem de virüsün omikron varyantının – daha az öldürücü olsa da – büyük bir hızla yayılması nedeniyle zorunlu aşıya destek artmaya başladı.

NEOFAŞİSTLERİN ZAFERİ

Hükümet partileri arasında aylarca süren tartışmalar sonunda aşıyı 60 yaş ve üstündekiler için zorunlu kılacak bir yasa tasarısında uzlaşıldı. Ancak FDP yönetiminin kabul ettiği bu tasarıya, parti milletvekillerinin önemli bir bölümünün itirazı devam ediyordu. Hükümet, bu arada geçtiğimiz yıldan bu yana zorunlu aşıyı savunan merkez sağ partileriyle de uzlaşılmaya çalıştı. Ancak Angela Merkel’in siyaseti bırakmasının ardından bu kesimin liderliğini üstlenen Friedrich Merz buna yanaşmadı. Bunun yerine özünde yine zorunlu aşıyı içeren farklı bir yasa tasarısıyla hükümeti bloke etmeyi hedefledi ve bunda başarılı oldu. Bu partilerin saflarındaki bazı politikacıların Merz’in direktiflerini değil, kendi vicdanlarının sesini dinleyeceğine dair beklentiler boş çıktı.

Merz liderliğindeki Hıristiyan demokratlar, hükümeti bloke ederek taktik bir başarı kazandılar. Tabii bu arada ülke gündemine 'zorunlu aşı'yı ilk getiren ama sonunda bunu engelleyen parti olarak, muhafazakar kesimlerin de eleştirilerine de hedef oluyorlar.

Öte yandan dünkü fiyasko, muhalefetteki aşırı sağcı parti AfD için büyük bir "zafer" oldu. Salgınla ilgili komplo teorilerini savunanların, pandemi önlemlerine karşı çıkanların, aşı karşıtlarının hemen her türlüsünü çatısı altında toplayan bu parti, zorunlu aşıya itirazını tabii ki "demokratik özgürlükler"e sahip çıkmakla gerekçelendirdi.

Sol Parti ise bu konuda da ciddi bir alternatif geliştiremeyerek, Ukrayna krizinde olduğu gibi, ülkedeki sol muhalefete yeni bir başarısızlık örneği yaşattı. Parti, meclisteki oylamada milletvekillerini serbest bırakarak "demokratik" bir tutum aldı. Ancak bu durumun safları arasındaki aşı karşıtlarıyla, taraftarları arasındaki uzlaşmaz ayrılıktan kaynaklandığı biliniyor.