Yine pandemi ile ilgili yeni bir dizi önlemler paketi açıklandı ama yine müzik sektörünün bu krizden çıkmasını sağlayacak tek bir madde yok ne yazık ki. Tamamen sahipsiz kalan müzisyenler devlet tarafından yalnız bırakılmanın ve örgütsüzlüğün sonucu olarak çok büyük bir ekonomik kriz ile karşı karşıya.

Bu salgın sürecinin başlangıç tarihinden bugüne kadar ilgili bakanlıkların ve yerel yönetimlerin duyarsızlığı yüzünden bazı sivil toplum örgütleri, müzik ile ilgili akademisyenlerin, müzisyenlerin, icracıların, müzik yazarlarının, hukukçuların ve paydaşların katılımıyla bu krizin görünmeyen yüzünü ve de geleceğe yönelik yansımasını tüm çıplaklığıyla masaya yatırdılar. Bunlardan birisi de Anadolu Müzik Kültürleri Derneği...

2017 yılında kurulan ve başkanlığını Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Müzik Teorileri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Güray’ın, Genel Sekreterliği’ni ise Araştırmacı-Yayıncı Mahmut Ölmez’in yaptığı derneğin 52 aktif üyesi ve dayanışma içerisinde olduğu yüzlerce kültür emekçisi var. Şimdi bu anket sonucu karşımıza çıkan tabloya Sn. Cenk Güray’ın gözünden bakalım.

♦ Salgının etkisinin artarak devam etmesi ve bu sürecin uzaması dolayısıyla sanata ve sanatçıya yapılan-yapılacak destek çalışmalarının arttırılarak devam etmesi zorunludur.

♦ Örgütlenmenin ana çözüm olduğu bir gerçektir. Tüm müzisyenleri kapsayacak hak temelli bir çatı örgütün varlığı gereklidir.

♦ Kültür ve sanat emekçilerine dair iş yasasındaki boşluklarla ilgili bir yasa çalışması zaruridir.

♦ Covid-19 salgını ile oluşan “pandemi süreci” tüm insanlık için alışık olmadığı yeni bir düzenin de başlangıcını teşkil etmiş durumdadır. Bu yeni düzen içinde ne insan ilişkileri ne de kültürel üretimler alışageldiği şekilde devam edebilmektedir. Bu durum doğal olarak sanat üreticilerinin “toplumsal iletişim” den uzak kalmalarını ve üretimlerini adeta kendi “kozalarına” çekilerek yapmaya gayret etmeleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Her ne kadar bu durum sanat üreticisi için ihtiyaç duyduğu sayılabilecek “yalnızlık” ve “dinginliğe” dair bir katkı olarak değerlendirilebilse de sanat üretiminin tam olarak kendini var edebilmesi için gerekli devirsel şartlar ancak “yaratıcının kafasındaki fikir” ile bu fikrin “sanatı talep eden kişinin kafasındaki yansıması” ile sonuca ulaşabilmektedir.

n Müziğin ancak toplumsal paylaşımın mümkün hatta zorunlu olduğu mekânlarda paylaşılabilir ve yeniden üretilebilir olması ama kafe, bar, performans salonları ve konser mekânlarının kapalı olması nedeniyle bu sanat alanındaki emekçileri pandeminin en başından beri oyunun dışında ve sahipsiz bırakmıştır.

Bu durumun en olumsuz sonucu hem yaman bir maddi sıkıntı hem de ondan büyük yalnızlık ve izolasyon hissidir.

♦ Pandemi sürecinde müziğin internet ortamından hızlıca paylaşılması unsuru; Müziğin bir tüketim aracına dönüşme tehlikesini içinde barındırmaktadır. Müzik gerçek muhatapları ile buluşmalı, var olan dokusunu kaybetmemelidir.

♦ Müziğin toplum hayatındaki ağırlığını kaybetmesi sadece müziğin işlevsel kullanım alanlarını zedelemekle kalmayacak, bunun yanında toplumsal hafızada onarılmaz bir eksiklik yaratacaktır.

Böyle bir eksiklik, toplumun kültürel kökleri ile bağlantısını zayıflatacak ve toplumsal değişimler kültürel kabul sınırlarının dışına çıkan değişimlerle karşı karşıya kalacaktır.

♦ Burada üzerimize düşen elbirliği ile “müziği” toplumsal hafızanın en nadide konumundaki yerine tekrar yerleştirmeye gayret etmektir. Müzisyen de toplum içindeki saygınlığını korumalı, hiçbir maddi-manevi baskı altında kalmadan toplum için üretmeli, bu üretimlerinin karşılığında “onurlu bir yaşam imkânını” kendisine verilebilecek geliri kişiliğinden taviz vermeden elde edebilmelidir.

Şimdi kanımca en can alıcı tespite geleceğiz:

♦ Müzik üreticileri, özellikle müzisyenler arasında konu “politik olma” ya da “sanatçının siyasetten uzak durması gerektiği” gibi yaklaşımlardan ötürü, ”örgütlenme” çok ciddiye alınmış görünmemektedir.