Erdoğan ve AKP’nin düşüşü bugün başlamadı. 2010’da “vesayeti kaldırma müsameresi ile” hızlı yol kat eden iktidarın takiye maskesi 2013’te düştü. Türkiye tarihinin en kitlesel hareketi ile afalladı. O tarihten bu yana, iktidarda kalmak için sadece siyaset ile toplum vicdanı değil, sopa ve ‘Allah’ın lütfu’ olarak tanımlanan ‘fırsatlar’ da kullanıldı.

23 Haziran 2018 tarihinde gerçekleştirilen ‘Başkanlık’ seçiminin, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan için aslında büyük bir zafer değil sonun başlangıcı olduğu ise bugün görüldü. ‘400’, ne Erdoğan’ı ne çevresini ne de toplumu rahatlattı. ‘Yeni rejim’ denen ucubenin halkın genelinde de bir karşılığı olmadı.

‘Başkanlık’ karın doyurmadı. ‘Güçlü lider’ ve ‘otorite sevgisi’ bir yere kadar karşılık buldu. Türkiye’de, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 58, yoksulluk sınırı ise 6 bin 706 lira. 4 milyonun üzerindeki işsiz evine ekmek götürmekten mahrum. Çalışan, fiyat ‘güncellemeleriyle’ baş edemiyor.

Ülkede sadece ekonomi çökmüş durumda değil. Türkiye’de sağlıktan eğitime hiçbir alanda politika üretilmiyor. Dahası bu sistemlerinin tümünün çökertilmesi için de neredeyse yoğun çaba sarf ediliyor. Topluma, refah ile değil yoksulluk ile bir bağ kurması dayatılırken, gelecek de ipotek altına alınıyor.

Dış politikada, Suriye iç savaşı ile başlayan yanlışlar sürerken, üzerlerine yenileri de ekleniyor. “İdlib’ten yeni göç dalgası” endişesi büyüyor. Muhtemel dalganın içinde cihatçılar da olacak. Halkın geneli, sorunu şimdilik sadece ‘nargile içen ve denize giren’ Suriyeliler üzerinden okuyor. Sığınmacı yoğunluğu, iktidara tepkiyi büyütüyor.

31 Mart Yerel Seçimleri sonrası AKP’nin kaybettiği belediyeler ve ardından gelen, hukuksuz, haksız, ‘İstanbul ısrarı’ da seçmende bir kırılma yarattı. Bu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ikinci kez ve büyük farkla seçimi kazanmasıyla somut olarak görüldü. AKP, maneviyatını da yitirdi.

İktidarın halkın desteğini geri dönülmez biçimde kaybettiği, kendine yakın anket şirketinin yaptığı araştırmada bile ortaya çıktı. CHP’nin ardında ikinci parti olarak görünüyor. Öte yandan parti içindeki çatlak da büyüyor. İhraçla karşı karşıya kalan Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “AKP, dar bir kadronun etkisi altına girdi” ifadeleri sonrası istifası ile ilk etapta 400 kişi daha partiden ayrıldı.

Erdoğan’a aldığı “400’ün” bu, “400” olmadığını hatırlatmak lazım. Devamı da gelecek. Şimdi, AKP ve onun için halkın desteğini geri getirmek gibi içindeki çatlağı onarmak da imkânsız. Yandaş da sendeliyor. Kaynaklar bitti, “holiganlara”, “sloganlara” para akmıyor.

Recep Tayyip Erdoğan her şeye rağmen imajını koruduğunu düşünebilir. Oysa bu yanılgı. “Gerekirse kayyum atarım, gerekirse uzlaşırım, hem severim hem döverim” düşüncesi ve kafasındaki “baba” imajı da artık toplumla örtüşmüyor. Temcit pilavının dibi tuttu. “Terör, terörist” yakıştırmaları ve kutuplaştırmayla tekerlek dönmüyor; seçilene kayyum, çağrılana kırık sandalye ile ülke yönetilemiyor. Faşizmin eski yöntemleri, Nuh Nebiden kalma diplomasi mesajları bunlar.

Görünen köy kılavuz istemiyor. Davutoğlu’na ve birbirini yiyen yandaşa bakınca… Farelerin kaçışı bu! O “400” bu “400” değil ama bu gemi batan gemi. Bakalım Cumhur İttifakı’ndan suya önce kim atlayacak.