Ne var ki siyasi iktidar kendisine göre her şeyi planlayarak, hukuksuz bir şekilde ve çok katı uygulanan OHAL koşullarında baskın seçime gitme kararı alsa da son olarak “milletimiz TAMAM derse bırakırız” söyleminde olduğu gibi hesaplar tersine dönmüş durumda

Seçim ahlakı, eşit ve özgür seçim

Mustafa Karadağ - Hukukçu

"Bugün itibarı ile muhalefetin adayları ortaya çıktı. 24 Haziran'a kadar karşılıklı saygı içinde coşkulu bir seçim kampanyası yapılmasını arzu ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın il ziyaretleri, mitingler olacak. Kendisi 3 aydır sahada. 50 ile gitti. 30 kadar büyük ilde miting ve toplantı yapılması planlanıyor."

"Sosyal medya etkin bir iletişim aracı. Buna bigane kalmak mümkün değil. Sosyal medya ile bir takım çalışmalara girmek beyhude çabadır. Biz bu tarz şeyleri çok yaşadık, tecrübe ettik. Buna asıl karar verecek olan sandığa gidecek milletimizdir. Bu bot hesaplar üzerinden yapılan saldırılar sonuç vermeyecektir. Biz sanal ile değil gerçekle uğraşalım. Biz milletimizin devam diyeceğine inanıyoruz."

Bu sözler 11 Aralık 2014 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten İbrahim Kalın’a ait.

Anayasa’nın 67, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunu’nun 2. maddesine göre seçimler, serbest, eşit, tek dereceli genel oy esaslarına göre yapılır.

Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Ek Protokolü’nün “serbest seçim hakkı” başlıklı 3. maddesi uyarınca da Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt etmiştir.

Bu metinlerin demek istediği şudur: Devlet, seçimlerle ilgili olarak tüm adayların ve siyasi partilerin eşit şekilde propaganda yapabilmesine olanak sağlar, seçim ve sandık güvenliğini temin eder, seçmen iradesinin haksız bir şekilde kamu gücü ve olanakları kullanılarak biçimlendirilmesine engel olur. Olur ki seçimler eşit ve özgür koşullarda yapılabilsin.

Şimdi biz Türkiye’nin açık seçik seçim hallerine bakalım. Cumhurbaşkanı adaylarından birisi tutuklu, hiç konuşma, insanlarla temas etme hakkı ve olanağı yok. Adaylardan birisi halen Cumhurbaşkanı ve devletin olanaklarını istediği gibi kullanıyor, ona yasak yok, devletin tüm organları emrinde, istediği adaya ya da kişiye yahut siyasi partiye istediği sözü söyler, hiç kimse ona bir söz edemez, ederse de TCK’nin 299. maddesini karşısında bulur.

İşi Cumhurbaşkanlığı, bir daha söylüyoruz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü olan yani Cumhurbaşkanı’nın ücretini cebinden ödediği şahsi ve siyasi danışmanı olmayan kişi kalkar, halen Cumhurbaşkanı adaylarından sadece biri olan mevcut Cumhurbaşkanı’nın seçim propagandalarıyla ilgili kamuoyunu etkileyebilecek konuşmalar yapar.

Halkın vergileriyle yayın yapan, yöneticileri iktidar tarafından belirlenen TRT muhalif adayların seçim çalışmalarına bir dakika bile zaman ayırmaz, iktidar olan adayın her attığı adımı allayıp pullayarak yayınlar. Zaten halkın parasıyla kamulaştırılmak suretiyle edinilen yandaş kanalların iktidar aleyhine, muhalefet lehine söz söylemeleri mümkün değil, en azından şimdiye dek biz görmedik. Zira biz bunu görürsek patronlar günlerini görürler ki bu çok tehlikeli bir durumdur. Daha önce patronlardan birisinin ağlatıldığı, ben nasıl böyle bir şey yaptım dedirtildiği bir vakadır.

Aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan iktidar partisi genel başkanının seçim kararı almasından yaklaşık bir ay önce seçim yasalarının her türlü şaibeye olanak verecek biçimde ve jet hızıyla değiştirildiği düşünüldüğünde seçimlerin gerçekten eşit ve özgür bir ortamda, güvenli biçimde yapılmasına imkan bulunmadığını söylemek bir kehanet sayılmamalıdır.
Ne var ki siyasi iktidar kendisine göre her şeyi planlayarak, hukuksuz bir şekilde ve çok katı uygulanan OHAL koşullarında baskın seçime gitme kararı alsa da son olarak “milletimiz TAMAM derse bırakırız” söyleminde olduğu gibi hesaplar tersine dönmüş durumda. Millet, sözün üstüne güneş doğmadan TAMAM dedi bile. Siyasi partileri geçin, tüm hak ve özgürlükleri elinden alınmış halk ve sivl toplum kendiliğinden oylarına sahip çıkmak için demokrasi ve seçim güvenliği ittifakında buluşmuş vaziyette.

Herkes, sandık kurulu görevlilerinin seçim başlamadan önce tüm oy pusulalarını mühürleyerek tutanağa bağlamasının ve seçmen listelerine sahip çıkmalarının seçimdeki hileyi önleyeceğinin farkında.

Geri kalan ise hak, adalet, eşitlik ve özgürlük isteyenlerin bu taleplerini sokaklarda görünür hale getirmesi, yandaş TV’leri kapatıp kendi haberlerini kendilerinin duyurmasından ibarettir.

Bir kere TAMAM denilmiştir.