İsterseniz yazıya kısa bir dünya ekonomisi değerlendirmesiyle başlayalım.

Dünya Bankası (DB) 2023 için küresel büyüme tahminini yüzde 1.7’ye indirdi. Bu 2008 küresel finansal krizi ve pandemi dönemi yaşanan durgunluktan sonra son otuz yılın en kötü performansı anlamına geliyor. Özellikle Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı avro bölgesinde yüzde sıfır büyüme bekleniyor. Ekonomik aktivitedeki bu yavaşlamanın temel nedeni, merkez bankalarının senkronize bir biçimde faiz artırmaları.

Yüksek faizlerin özellikle yoksul ülkeleri vurması, borç ödeme güçlüğüne neden olması olasılığı oldukça yüksek. Bu olumsuz tablo iki kanaldan gelişiyor.

Birincisi, başta dolar, yüksek gelişmiş ülke faizleri, dış borçların yükünü artırıyor. İkincisi, yüksek faizler ya az gelişmiş ülkelerin yerel paralarının değerini düşürerek enflasyonu körüklüyor. Ya da buna karşı korunmak için onların da faiz artışına gitmek zorunda kalmaları ekonomik büyümelerini boğuyor.

Derken geçtiğimiz Perşembe ABD, enflasyonunun son 1 yılın en düşük düzeyine yüzde 6.5’e düştüğü açıklandı. Bu veri ABD Merkez Bankası FED’in faiz artımlarını yüzde 0.25’e kadar indireceği şeklinde yorumlandı. Dolar değer kaybetmeye başladı. Avro dolar paritesi 1.08’i aştı. Böylelikle ABD’nin durgunluğa girmeden enflasyonun üstesinden gelebileceği kanısını güçlendirdi. Küresel durgunluk tehlikesine ilişkin kaygılar da bir parça olsun hafifledi.

ADIM ADIM SEÇİME

Şimdi gelelim Türkiye’ye; seçim için son düzlüğe girilirken, AKP rejimi sonrasını hiç düşünmeksizin sandığa gidildiği güne kadar olabildiğince “pembe” bir ekonomi tablosu çizmeye çalışıyor. Bir anlamda “benden sonra tufan” ekonomi modeli uyguluyor. Ekonomide bir yandan “müjde üzerine müjdeler” açıklanıyor. Diğer taraftan bu büyük vaatlerin bir türlü hayata geçirilemediği görülüyor.

Gelin izlemeyi kolaylaştırmak için Türkiye ekonomisinin önündeki süreci 5 aşamada değerlendirelim.

Birincisi, ekonomide belirgin bir durgunluk hissediliyor. Sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yıllık yüzde 1.3 azaldı. Bir önceki aya göre de aylık yüzde 1.1 daralma kaydedildi. Özellikle ihracat cephesinde işler hiç iyi gitmiyor. Siz bakmayın durmadan yeni rekor anonslarına. Evet ihracat 2022’yi 254.2 milyar dolarla kapadı ama ithalat da 364.4 milyar dolara ulaştı. Dış ticaret dengesi yılı 110.2 milyar dolar rekor açıkla bitirdi. Aralık ayında ihracattaki artış yüzde 3.1’de kalırken, ithalatta yüzde 14.6’lık bir sıçrama gözlendi. Zaten TUİK’in en son ihracat miktar endeksi yüzde 3.8’lik bir daralmaya işaret ediyor. Aslında küresel enflasyon nedeniyle ihracatın dolar karşılığı bir parça artıyor. Yoksa ihracata dayalı Türkiye ekonomi modeli tökezlemiş görünüyor. Elektrik üretim ve talebindeki zayıflama da ekonomide yavaşlama eğilimini doğruluyor.

GÖZ BOYAYICI ADIMLAR

İkincisi, ne kadar üstünü örtmeye çalışırlarsa çalışsınlar ekonominin yapısal sorunları devam ediyor. TUİK’in rakamlarına göre Kasım 2022 itibarıyla işsizlik oranı çift hanelerde yüzde 10.2 düzeyinde seyrediyor. Tam 3 milyon 576 bin yurttaşımız işsiz. İşsizlik oranı kadınlarda yüzde 13.1, gençlerde yüzde 26.6 oranıyla daha da vahim bir görünümde. Cari açık 2022’nin ilk 11 ayında 41.8 milyar dolara yükseldi. Yılı 46-47 milyar dolar ile kapatması öngörülüyor. Biraz çözülme gözlense de 1.370 milyar TL’lik kur korumalı mevduat yükü ekonomiyi tehdit ediyor. Merkez Bankası politika faizi %9’a inmişken, Hazine yüzde 9.75 faizle 2.75 milyar dolar borçlanmakla öğünüyor. Bu dış borçların genç kuşakların da geleceğini ipotek altına alması anlamına geliyor. Kısaca, ekonomi seçimlere 20 yıllık AKP döneminde daha da ağırlaşmış yapısal sorunlarla giriyor.

Üçüncüsü, seçimlere kadar göz boyayıcı birtakım adımlar atılacağı anlaşılıyor. Asgari ücrete yüzde 54.5 zam yapıldı evet ama bu diğer ücretlilere aynı şekilde yansıtılmadı. Türkiye bir asgari ücretliler toplumu haline getirildi. 2 milyondan fazla yurttaşı ilgilendiren EYT düzenlemesi bir türlü yasalaşmadı. Oy tercihini en fazla etkileyecek, ekonomiye olan yükünü en ileriye öteleyecek bir tarihte yürürlüğe girmesi bekleniyor. Sosyal konut projesine 5 milyondan fazla başvuru oldu. Şu ana kadar çekilen kuralarda çok sınırlı insanın yüzü güldü. Büyük olasılıkla kurada kaybedenlerin sandık başı tepkisinden korkuluyor. 250 milyar TL’lik Kredi Garanti Fonu (KGF) destek paketi açıklandı. Ancak ne zaman devreye gireceği, seçimden önce nakit akışının sağlanıp sağlanmayacağı meçhul. Doğalgazda indirim, marketlerde “gönüllü” fiyat sabitlemesi, köprü-otoyol geçiş ücretlerinin artırılmayacağının açıklanması, şimdi elektriği ucuzlatma hamlesi hep günübirlik, seçmenin kısa sürede gözünü boyamaya yönelik hamleler. 20 yıllık iktidarından bekleneceği üzere, AKP’nin geniş halk kitlelerinin yaşamını kalıcı bir biçimde iyileştirecek politikalara yönelik bir vizyonu da, niyeti de bulunmuyor.

BATAKTAN NASIL ÇIKILACAK?

Dördüncüsü, ekonomi yönetiminin seçim arifesinde birinci önceliği enflasyonun düştüğü izlenimini vermek. Birtakım manipülasyonların da etkisiyle tüketici enflasyonunun yüzde 40 civarına indirmek. Bunun için kritik çıpa döviz kurunun kontrol altında tutulması. En son verilerle swap hariç net rezervler -46.5 milyar dolarda. Ancak Merkez Bankası brüt rezervlere, seçime kadar elindeki cephanenin tükenmemesine odaklanmış durumda. Geçtiğimiz hafta brüt rezervler 2.4 milyar dolar, altında uluslararası piyasalardaki yükselişten arındırılırsa 3.3 milyar dolar geriledi. Banka zorunlu karşılık oranları kısa vadede TL’ye yüksek faiz verilebilmesi amacıyla sıfırlandı. Tüm bunlar, vatandaşın dövize yönelmesini engelleyebilmek için.

2022’nin yılsonu bütçe açığı Orta Vadeli Program’da öngörülen 460 milyar TL’nin oldukça altında 119 milyar TL olarak açıklandı. 2023 için 659 milyar TL açık öngörüldüğünü hatırlarsak hükümet 1 trilyon TL civarı devasa bir açık verebilmek için manevra alanı kazandı. Muhtemelen maliye politikası yoluyla, bütçe harcamalarını artırarak ekonomiyi canlandırmanın enflasyonist etkisini gidermek için dolaylı vergilerde indirimler uygulanacak. Ekonomi bıçak sırtında, tüm yapısal sorunları katmerlenmiş biçimde seçimlere gidilecek.

Beşincisi, seçimin sonucu ne olursa olsun yeni yönetimi yaygınlaşan bir yoksulluk, kronik bir işsizlik, emek aleyhine sermaye lehine bozulmuş bir bölüşüm kompozisyonu, birikmiş iç ve dış açıklar, ekonominin kurumsal yapılarında derin bir çöküntü bekliyor olacak. Bu bataktan çıkmak için piyasacı kemer sıkma reçetesinin mi, yoksa kamucu, emek egemen bir programın mı uygulanacağını ise toplumsal muhalefetin acilen tartışması gerekiyor.