Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bir bütçenin hazırlanış biçimi içeriği kadar önemlidir.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bir bütçenin hazırlanış biçimi içeriği kadar önemlidir. Demokratik devlet geleneği yerleşmiş olan ülkelerde bütçenin hazırlanması belli bir ilkeye dayanarak yapılır. Uzun yılların birikimleri sonucunda hayat bulan bu ilke ayrıca bir yasa hükmü haline de getirilir. Birçok demokratik ülkede olduğu gibi bizde de durum böyledir. Ama gelin görün ki, bütçeye temel olan 5018 Sayılı Yasa’ya da taşınmış olan bu ilke 2011 bütçesinde ayaklar altına alınmıştır. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez bir bütçe çağrısının ardından (bütçe çağrısı 10 Ekim 2010 tarihli resmi gazetede yayımlanmıştır) 5 gün sonra TBMM’ye sunulma durumunda kalmıştır. Aynı anda bir başka ilk daha yaşanmıştır. Bütçe ilk kez TBMM’ye 2 gün öncesinden verilmiştir. Bu ikincisini takdirle karşılayarak övenlerin ilkini görmezden gelmeleri ve bundan hicap duymamaları düşündürücüdür.
Bir diğer bütçe ilkesi samimiyet ilkesidir. Örneğin giderler belirlenirken bütçeye gereğinden düşük gider ödeneği koymak samimiyet ilkesine uygun değildir. 2011 Bütçesi’nde bu ilkenin de terk edildiğini görüyoruz. Enflasyonun yüzde 5,3 öngörüldüğü bir yılda yatırımlarda 7 milyarlık bir azalma beklenmesi gerçekçi değildir. Geçmiş deneyimler dikkate alındığında, seçim yılında yatırımların azalacağı öngörüsünün ne kadar gerçek dışı olduğu çok açık bir şekilde görülür. Aynı çarpıtma kamu yatırımlarının bütünü için de yapılıyor. Geçen yıl ki Orta Vadeli Program (OVP)’da 2010-2012 dönemi için kamu sabit sermaye yatırım harcamalarında reel olarak ortalama yüzde 1,2’lik bir artış öngörülürken yeni OVP’de aynı kalemde 2011-2013 dönemi için yüzde 2,5’lik bir azalış beklenmesi tam bir samimiyetsizlik örneğidir. Seçimin uzak olduğu yılda (2009’da) seçim yılı 2011 için kamu yatırımlarında bir artış öngörüyorsunuz, sonra seçim yaklaştığında aynı yıl için yatırımların gerileyeceğini söylüyorsunuz; bu tam bir aldatmacadır. Anlaşılıyor ki, bütçe açığını küçük gösterebilmek için seçim yılı yatırım ödeneği düşük tutulmuş. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, yatırım harcamaları ödeneğin üstüne çıkacaktır. Çünkü TBMM’den onay almadan ödenek üstü harcama yapmak bu ülkede bir gelenektir. Dolayısıyla, yatırım ödeneğinin bir önceki yıla göre düşüklüğüne bakarak “seçim bütçesi”ne gidilmeyeceğini ileri sürmek gerçekçi bir değerlendirme değildir.
2011 Yılı Bütçesi’nin bir seçim bütçesi olacağının başka işaretleri daha var. Bunlardan birincisi, 2010 yılının bizatihi kendisinin seçime dönük harcamaların yapılacağı bir yıl olacağının unutulmuş olmasıdır. Oysa hükümet 2010 yılında yapacağı bazı harcamaları 2010 yılına çekmiştir. Özellikle 2010 yılının son iki ayından seçime dönük harcamaların yığılacak olması sürpriz sayılmamalıdır. Dolayısıyla, bütçe açığının bir önceki yıla göre düşüklüğüne bakarak “seçim bütçesi”nin söz konusu olamayacağını ileri sürmek gerçekçi değildir.
İkincisi, 2011 yılında faiz hariç giderlerde geçen yıla göre yüzde 7,1 ‘lik bir atış öngörülmesi ve bu artışın öngörülen enflasyonun 1,8 puan üstünde olmasıdır. Yani faiz hariç giderler de reel olarak yüzde 1,7’lik bir artış beklenmektedir. Karşılaştırma bütçe giderleri temelinde yapılsaydı, 2011 bütçesi reel olarak hemen hemen değişmemiş olacaktı ( bunun nedeni faiz giderlerinde yüzde 4’lük bir azalış öngörülmesiydi). Nitekim böyle yapanlar, bu sonuçtan hareketle “seçim bütçesine” gidilmeyeceğini ileri sürüyorlar. Oysa doğru karşılaştırma temeli faiz hariç giderdir. Çünkü bu kalem kamu hizmeti üretimine ayrılan kaynağı gösteriyor.
Söz konusu ödeneğin (faiz hariç giderler) alt kalemlerine bakıldığında sonuçlar daha çarpıcı çıkıyor. Özellikle seçmenlere dönük bazı kalemlerde öngörülen enflasyonu misliyle katlayan artışlar söz konusu. İşte size onlardan birkaç çarpıcı örnek:
•    Mahalli idarelere yapılan yardımda yüzde 41’lik artış
•    Beldes ve Köydes bütçelerinde yüzde 80,3’lük artış
•    Sosyal yardım ve dayanışma fonuna aktarılan kaynakta yüzde 12,8’lik artış
•    Tarım destekleri için ayrılan kaynaklarda yüzde 78’lik artış

Bunların üstüne bir de devlete olan borçların affı geliyor. Vergiden elektriğe kadar ne kadar kamu alacağı varsa çıkarılacak bir kanunla silinecek veya yeniden yapılandırılacak. Ne dersiniz? Bu da işin cabası olsa gerek.