Zamanı belli, mekânı karışık, zemini kaygan bir seçime gidiyoruz. Seçimin adil olmayacağı gelişinden belliydi. CHP’ye hükümet kurma görevi verilmemesi, seçim hükümetinin kuruluş biçimi gibi açık ihlallere karşın, HDP seçim hükümetine girerek, CHP dışında kalarak seçime katılma kararı aldılar.

Ne var ki seçimi tartışmalı hale getiren iktidar manevraları bitmek bilmiyor. Son günlerde Güneydoğu’da yayılarak tırmandırılan şiddet ve ölümler, başta Diyarbakır olmak üzere bölge kentlerinin savaş alanına dönüşmesi, aklı selim sahibi herkesi, “Bu koşullarda seçim yapılabilir mi” sorusunu sormaya itiyor.

Bu sorunun birincil muhatabı kuşkusuz Erdoğan ve AKP. Erdoğan, seçim sonuçları değişmiyorsa, önümüzdeki günlerde “ülkenin içinde bulunduğu koşulları” gerekçe gösterip seçimi askıya alacak bir sürecin düğmesine basabilir. Ama hedeflenenin “istenilen sonucu” almak olduğunu biliyoruz.

İktidarın son günlerde yaptığı bütün manevra ve müdahalelerin gerisinde bu sonucu ne pahasına olursa olsun elde etmek var. MHP’ye Tuğrul Türkeş üzerinden yapılan müdahalenin ne kadar etkili olacağı belli değil. Ancak Güneydoğu’da hızla tırmandırılan savaş koşullarının seçim sonuçlarını esaslı biçimde etkileyeceği açık. Tunceli, Diyarbakır, Cizre’den başlayarak savaş durumu ve fiili olağanüstü hal tüm bölge kentlerine yayılıyor.

Görünen o ki, bölge halkı 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye verdiği destek için cezalandırılıp 1 Kasım seçimleri için uyarılıyor. Ancak durum bundan da öte; savaş ortamında bölge halkının göçe zorlandığı bir durumla karşı karşıyayız. Göçmeyip, kalanların ise böylesi bir ortamda nasıl özgür iradeleriyle oy kullanacakları da, kullandıkları oyun kime yazılacağı da tartışmalı!
Demirtaş geçtiğimiz günlerde “Bu ortamda nasıl seçim yapılacak” diye sordu! HDP kamusal alanda sorup yanıtını alamadığı bu soruyu artık kendisi yanıtlamak zorunda. Seçime giderken bölgenin savaş alanına çevrilmiş olması iktidarı rahatsız etmiyor; ancak seçmeni sandığa gidemeyecek hale gelen HDP ne yapacak?

HDP’nin seçimlere girmiş olmak için girmeyeceği açık; hele ki barajı aşmış HDP, bölgede oluşan koşullar nedeniyle, baraj altına itilebileceği sonucuna varırsa, önümüzdeki günlerde seçime girmeme kararı alması hiç şaşırtıcı olmaz. Açıkçası bu koşullarda akıl izan sahibi kimse de, “Niye girmiyorsunuz” sorusunu sor(a)maz.

İşler bu noktaya gelirse, yoklamalarda oylarını artıran CHP de seçimlere yönelik önemli bir tercih yapmak durumunda kalacaktır. CHP Güneydoğu’dan birkaç cep dışında oy almıyor. O nedenle Güneydoğu’da olup biten CHP’nin oyunu doğrudan etkilemeyecek. Ancak CHP’nin sorunu en az HDP kadar büyük; bu derece anti demokratik ve sandık koşullarının ortadan kalktığı ve HDP’nin seçime girmediği bir durumda, AKP’yi öyle ya da böyle iktidara taşıyacak bir seçime, “parlamentoda olmak”, “AKP’ye fren koymak” gerekçeleriyle girmek kolay savunulabilecek bir karar olmaz.

Memleketin bu derece karanlık bir gelecekle karşı karşıya bırakıldığı bir durumda bu gidişattan kaygı duyan hiç kimsenin kendi doğrularıyla karar alacak durumda olmadığı her gün biraz daha açık hale geliyor. Mesele kiminle ittifak yapacağınızdan da öte bir noktada; sandığın kendisi meşruiyetini yitirme sorunu ile karşı karşıya ve sorunların çözümü olarak görülen seçimin kendisi sorun haline gelmeye başladı. Bu koşullarda, seçime girilsin ya da girilmesin, AKP’yi iktidara taşıyacak meşruiyetini yitirmiş bir seçim sonrası oluşacak tablo karanlıktır.

İktidarın “seçim çalışmaları” Güneydoğu’yu karanlığa şimdiden soktu. Hürriyet gazetesinin önünde olanlara bakınca, ülkenin batısındaki bulutlu havanın karanlığa dönüşmesinin de uzun süre almayacağı ortaya çıkıyor. Parlamentoda çoğunluğu olmadan hükümet edenlerin kendi söylediklerini haberleştirmekle yetinen bir medya kuruluşuna karşı tahammülsüzlüğünün, iktidar çoğunluğunu elde ettiğinde ne hale geleceğini düşünmek zor değil! Muhalefetin tüm alanları ve araçlarının önünün ne pahasına olursa olsun kesileceği bir döneme girmiş bulunuyoruz.

Bütün bu gelişmeler 1 Kasım seçimlerini bir imkânsızlık haline getiriyor. Seçime girmek kadar, girmemek de içinde bulunduğumuz sorunları çözmeyecek. Artık başta CHP ve HDP olmak üzere solun bu karanlık senaryo karşısında geçmiştekinden daha farkı düşünmesi ve davranması gerekiyor. “Kendi doğrularımız” yerine “ortak doğrular” üzerinden düşünüp, davranma zamanı.