İktidarın gittikçe dozu yükseltilen “Fırat’ın doğusu” açıklamalarına, CHP sözcüsünün; “Hayrola ufukta bir seçim mi var? Yoksa partide dağılan safları sıklaştırmak için bu kart mı oynanıyor?” sorularıyla karşılık vermesini; AKP sözcüsü “basiretsiz” bir yaklaşım ilan etti!

AKP sözcüsü Çelik’e göre, Erdoğan’ın “girdik, gireriz” tavrı, “ulusal güvenlik ihtiyacını karşılayacak şekilde adım atma, bölge mazlumlarına şemsiye olma, bölge ve dünya barışına katkıda bulunma” yaklaşımıydı ve bunu seçimle ilişkilendirmek “milli güvenlik ihtiyaçlarına karşı saygısız”lıktı.

Muhalefet erken seçim istemiyor, iktidar da yok diyor! Bizim siyaset tarihimiz ise “olmaz” diye konuşulmaya başlandığında da seçimin ciddi bir olasılığa dönüştüğünü gösteriyor. Fırat’ın doğusuna müdahale konusunda “takvim son derece kısaldı” ama bunun seçimle ilgisi yok!

Savunma Bakanı Akar, dün, ABD ve Türkiye arasında süren güvenli bölge pazarlığının sona ermek üzere olduğunu açıklarken; görüşmelerin olumlu ve yapıcı geçtiğini, görüşlerin birbirine yakınlaştığını belirtti. Ancak, bir anlaşma olmazsa Türkiye’nin tek başına operasyon yapmaya hazır olduğunu da yineledi.

ABD tarafı ise Türkiye’nin bölgeye yönelik tek taraflı ve YPG’yi elimine etmeye yönelik askeri müdahalesinin kabul edilemez olacağı uyarıları yapıyor.

Bu satırlar yazılırken henüz toplantıların sonucu açıklanmamıştı. Ancak, mevcut dengeler gözetildiğinde, Türkiye’nin kontrolünde ve YPG’nin yok edileceği 30-40 km bir derinlik olmasa da, ABD ile bir orta yol bulunarak anlaşılması olasılığı yüksek.

Güvenli bölge” ya da Türkiye’nin kavramlaştırmasıyla “barış koridoru” konusunda, sahadaki devletler arasında Türkiye’nin önceki müdahalelerinde var olan “örtülü anlaşma”, “görmezden gelme” durumu sağlanamazsa, ABD’nin sınırlı da olsa bir operasyona rızası olmazsa, girişilecek operasyon nasıl sonuçlanacağı belirsiz bir maceraya dönüşür. Ne Türkiye’den ne de YPG’den vazgeçebilen ABD’nin de bu riski alacağını sanmam.

Öte yandan, AKP’yi kendi içinde zorlayan gelişmeler, hem dış politikada hem de ekonomide yaşanan sıkışmışlık, herkes erken seçim yok dese de, normal seçim zamanında koşulların iktidarı daha fazla zorlayacağına işaret ediyor.

Bir de, son haftalarda iyice yükselen, Karadeniz’den Kazdağları’na doğanın katledilmesine karşı bir mücadele var. Bu toplumsal dalganın da iktidarı sıkıştıracağı ortada. İnsanlar “Su ve Vicdan” nöbetlerinde, adalet ve özgürlük arayışlarında bir araya gelmeye ve birlikte yürümeye başladılar.

Vicdanlar; doğanın katledilip suların zehirlenmesini de, Demirtaş’ın demir parmaklıklar ardında tutulmasını ve hukuksuzluğun insanların aylarca “kaybedilmesi” noktasına varmasını da, RTÜK veya mahkeme kararlarıyla az da olsa bir şeylerin söylenebildiği internet mecralarının susturulmasını da artık kabul etmiyor.

Bir mahkemenin, “Suç işlemenin engellenmesi” diye hukuksuz bir gerekçeye dayanılarak, Jandarma Genel Komutanlığı’nın talebi üzerine aralarında Bianet’in de bulunduğu 136 haber sitesine, onların tweet ve facebook paylaşımına erişim engeli koyması, zaten varlığı tartışmalı ifade özgürlüğüne saldırının son örneği oldu.

Böylesi koşullarda bir seçim olacaksa, iktidarların tercihi iç bütünlüğü sağlayacak dış gerilim ortamında olmasıdır!

O ya da bu şekilde, şu ya da bu zamanda olacak bir seçimde, muhalefetin yapması gerekense; tek adam rejimine karşı bir ehvenişer alternatifine razı olmak değil; barış, laiklik, adalet, özgürlük, parlamenter demokratik cumhuriyet ve kamucu bir ekonomi talepleri etrafında gerçek bir alternatif yaratmaktır.

Not: Yazıyı gönderdikten sonra yapılan güvenli bölge açıklaması da, 30-40 km derinlikten falan söz edilmeden, tarafların durumu idare etmesine hizmet edecek genel bir anlaşma sağlandığını gösterdi.