El-Bağdadi’nin öldürüldüğüne yönelik açıklama ABD’nin Suriye’deki ayak izini azaltmaya çalıştığı bir döneme denk geldi. Tesadüftür ki 11 Eylül saldırısından sorumlu tutulup 10 senedir aranan bin Ladin’in ölümü de Afganistan’daki NATO ve ABD askerlerinin azaltıldığı döneme denk gelmişti

Seçim operasyonu

ALP KADIOĞLU

Eski ABD Başkan Yardımcı Hubert Humphrey, “Dış politika iç politikanın bir uzantısıdır” demiş. Bu sözün doğruluğu ABD seçim takviminin ülkenin dış politikasına olan etkisiyle teyit edilebilir. Özellikle başkanlık koltuğunda ilk 4 senelik dönemini doldurmak üzere olan ve ikinci dönemi için yarışacak bir lider seçimlere az süre kala gerçekleştirilecek askeri bir operasyonla “zor kararların başkanı” imajını güçlendirmeyi tercih edebilir. 1984 seçimlerinin bir sene öncesinde Reagan’ın Grenada’yı işgali, Clinton’ın da 1996’dan bir sene önce Sırp ordusunu bombalaması gibi.

Ancak bazı zamanlar vardır ki Amerikan halkı yıllar süren savaşlardan bitkin düşmüştür ve bu savaşları sonlandırmaya yönelik adımlar mevcut başkana puan kazandırır. Bunun Soğuk Savaş’taki en bariz örneği de Vietnam Savaşı’dır. 1963’te ABD’nin etkinliğini artırdığı savaş, kamuoyu nezdinde hâlâ popülerken, 1964 seçimlerinde başkan Johnson’ın Cumhuriyetçi rakibi Barry Goldwater Vietnam’da nükleer silah kullanılması gerektiğini savunmuştur. Bundan dört sene sonra ise, Vietnam Savaşı’nın kazanılabileceği yalanlarının şüphe uyandırmasıyla, Amerikan halkı Vietnam bataklığından nasıl çıkılacağı sorusuna cevap aramaya başlar. Cumhuriyetçilerin adayı Richard Nixon Vietnam’da “onurlu bir barış” vaat etmektedir. Düğümü çözebileceğini iddia eden Nixon, halkı gizli bir çözüm planı olduğuna inandırmıştır.

Seçildikten sonra Vietnam’da sayısı 500 bini bulan ABD askerlerinin sayısını azaltıp savaşı Güney Vietnamlı müttefiklerinin sırtına yükleyen Nixon, halkın arasında artan savaş karşıtlığına karşı pozisyon almış olur. 1972 seçimlerinde ise Vietnamlılara karşı nükleer silah kullanılmasının tartışıldığı 1964’ten çok farklı bir tablo vardır. Demokratların adayı George McGovern derhal Vietnam Savaşı’nın bitirilmesini savunmaktadır. Siyasetçiler halkın savaş yorgunluğunun farkındadır.

VİETNAM BATAKLIĞINDAN ORTADOĞU KAPANINA

11 Eylül 2001 saldırısından sonra intikam hırsıyla yanıp tutuşan Amerikan halkı ‘Terörizmle Savaş’ konseptiyle tanıştırılır. Bu savaşın görünürdeki ilk adımı 11 Eylül’den sorumlu olduğu düşünülen el-Kaide’nin Afganistan’dan çıkarılması olsa da bu savaşın belirlenmiş nihai noktası yoktur. ‘Terörizm’ adı verilen düşman, medyaca her anlama gelebilecek şekilde kullanılmaktadır. Düşmanın suret bulmasına yardımcı olan yegane imge de el-Kaide’nin lideri Usame bin Ladin’dir. Bin Ladin’e ait olduğu iddia edilen ses ve video kayıtları ABD ve dünya gündemini meşgul tutar.

ABD’nin 2001 Ekim’inde Afganistan’ı işgal etmesinden yaklaşık 6 ay sonra, işgalin temel sebeplerinden biri olan bin Ladin’i hedef alan insan avı, Devlet Başkanı George W. Bush’a sorulur. Bush o soruya şöyle cevap verir: “İnsanların tek bir kişiye odaklanması (Afganistan’daki) görevimizin kapsamını anlamadıklarını gösteriyor… Onun nerede olduğunu bilmiyorum. (Onu bulmak için de) fazla zaman harcamıyorum.” Bush, insanların odağını kötülüğün sureti olan bin Ladin’den yüzsüz düşman ‘terörizm’e çevirmek istemektedir. Bunun sebeplerinden biri de 1 sene sonra Irak’ın teröre destek olan ülke olarak ilan edilecek olup işgalinin önünün açılacak olmasıdır.

BAŞKANLIK KOLTUĞUNUN VERDİĞİ SEÇİM İNİSİYATİF

Bush, 1 Mayıs 2003’te, ABD’nin Irak’ı işgalinden yaklaşık bir ay sonra, USS Abraham Lincoln uçak gemisinde, “Görev tamamlandı” yazan bir pankartın önünde zafer ilan etmişti. Şüphesiz ki bu propaganda çalışmasını yapan Bush’un aklının bir köşesinde 1992 seçimlerinde başkanlığını Demokratların adayı Bill Clinton’a kaybeden babası George H. W. Bush vardı. Baba Bush, Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin’in Irak’ını işgal ettiği Kuveyt’ten çıkarmayı başarmış ancak bu harekâtı Amerikan kamuoyu nezdinde siyasi bir başarıya dönüştürememişti.

Oğul Bush ise tekrar yarışacağı 2004 seçimlerinden 1 sene önce Irak Savaşı’nı kendisine politik sermaye olarak hazırlamaya başlamıştı. Usame bin Ladin dışında sureti olmayan bir düşmana karşı yürütülen “Terörizmle Savaş”tan sonra Irak Savaşı seçmenlerce daha kolay anlaşılabilirdi. Kongre’de 2002 yılında yaptığı konuşmada Bush, “kötülük ekseninde” bulunduğunu iddia ettiği Irak’a karşı herkesin anlayabileceği bir savaş kazanmış olacaktı: Bir devletin ordusu başka bir devletin ordusuna galip gelecekti. 1979’dan beri Irak’ı yöneten Saddam Hüseyin ise ABD’nin “yeni haklı savaşına meşruiyet sağlayan kötü adam” olacaktı.

ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra ülkeye adeta vali gibi atadığı diplomat Paul Bremer, 13 Aralık 2003’te ünlü açıklamasını yapmıştı: “Baylar bayanlar, onu yakaladık.” Saddam, Tikrit’in yakınlarında ABD askerlerince kıskıvrak ele geçirilmiş, bu da Irak Savaşı başladıktan sonra destek oranı yüzde 70’lere çıkan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde düşen Bush’a can suyu olmuştu. Bush’un popülaritesi yüzde 50’lerden aniden yüzde 63’e çıktı. 2004 seçimine kadar geçen bir yıldan az süre içinde bu oran tekrar düşse de Saddam’ın yakalanması Bush’un ABD kamuoyuna sunabileceği somut bir başarı olarak kalacaktı. 2004 seçimlerinde de Bush yönetiminin Irak’ı işgal kararı ciddi bir tartışma konusu olmayacaktı.

BIKKINLIK VEREN İŞGALLER, SONU OLMAYAN SAVAŞLAR

Obama, Trump’a benzer bir şekilde, Irak Savaşı’nı bitirme sözüyle seçilmişti, ancak kampanyasında “daha adil” gördüğü Afganistan’daki savaşa ek asker sevkedeceğini açıklamıştı. Gerçekten de Obama 2008’de yönetime geldikten sonra, 3 sene içinde, Afganistan’daki NATO koalisyonu askerlerinin sayısı 40 binden 130 bine, ABD askerlerinin sayısı ise 18 binden 90 bine çıktı. Buna rağmen Taliban’a karşı zafer kazanmakta zorlanan generaller ise Obama’yı asker sayısını daha da fazla artırmaya teşvik ediyorlardı. Generallerinin planlarına güvenini yitiren ve yavaş yavaş 2012 seçimlerini düşünmek zorunda kalan Obama ise asker çekmeyi planlıyordu. Afganistan’daki koalisyon komutanı Stanley McChrystal’a yakın kişilerin Obama yönetimiyle dalga geçtiği 2010 Temmuz’unda yayımlanan Rolling Stone yazısında ortaya çıkınca McChrystal istifaya zorlanmış, Obama’nın Pentagon’a karşı eli güçlenmişti. Obama, “el-Kaide ve Taliban’a karşı ciddi yol alındığı” gerekçesiyle de 2010’un sonuna doğru Afganistan’daki ABD askeri sayısını azaltacağını açıklamıştı.

Obama’nın asker çekme kararını açıklamasından birkaç ay sonra, askerlerin 2011 yazında azaltılmaya başlanmasından birkaç ay önce de bin Ladin’in Abbottabad’da öldürüldüğü açıklanacaktı. Dünyanın en çok aranan adamı, ABD’nin “komplike” bir ilişkiye sahip olduğu Pakistan’da, hem de Pakistan Harp Akademisi’nin birkaç yüz metre ötesinde bulunacaktı. Obama, yaptığı konuşmasında Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari’nin o günün “olumlu ve tarihi bir gün” olduğu konusunda kendisine katıldığını söyledi. Obama’nın dediklerinden operasyonun İslamabad’ın izniyle gerçekleştiği, Pakistan’ın bundan sonra ‘teröre karşı daha faal olmayı” kabul ettiği fikri doğuyordu. Operasyon’daki ABD-Pakistan işbirliğinin çerçevesi resmen açıklanmadı. İslamabad ise, bin Ladin’in Pakistan’da bulunmasını “muazzam bir istihbari başarısızlık” olarak niteleyip kafa kurcalayan sorular ‘cevaplandırdı’.

TRUMP’IN 2020’YE YÖNELİK ADIMLARI

ABD Başkanı Donald Trump, yarışacağı 2020 seçimleri yaklaştıkça verdiği seçim sözlerinden biri olan “gereksiz savaşlardan çıkma” programını hızla uygulamaya koydu. Aralık 2018’de Suriye’den askerlerin çekileceğini ilan etti. Trump, geçtiğimiz hafta IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin öldürüldüğünü açıkladı ve ABD’nin Suriye’deki misyonunu tamamladığını belirtti. ABD’li lider, “seçmenin vergisinin gereksiz savaşlarda harcanmayacağını” iddia ediyordu. Arkasına Bush gibi “Görev tamamlandı” pankartı astırmaktansa ABD Silahlı Kuvvetleri’nin bayraklarını koyduran Trump, çekilme kararından memnuniyetsiz olan Pentagon’un gönlünü alıyor, şovmenliğini konuşturarak anlattığı operasyondaki kahraman askerlerine övgüler düzüyordu.

Trump, ABD halkının Bush dönemindeki kadar savaş meraklısı olmadığını fark eden bir lider. Suriye’den çekilme manevrasının da ne kadar kalıcı olacağını göreceğiz. Ancak gerçek şu ki 2008 Krizi’nden beri askeriyeye harcanan bütçenin sosyal sağlık programlarına ya da altyapı yatırımlarına gitmesi fikri Amerikan halkı arasında oldukça popülerleşti. Bu hissiyatı oportünistçe kendisine yontmak isteyen Trump’ın diğer vaadini, altyapıya kamu harcamasını, gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini ise hep beraber göreceğiz.