Türkiye bitmeyen o “kritik” seçimlerinden birine daha gidiyor. Geçtiğimiz günlerde partiler seçim bildirgelerini açıkladılar. Solda muhalefet partileri içinde CHP ve HDP öne çıkıyor. Bu partilere canı gönülden oy verecek azımsanmayacak bir seçmen tabanı var. Ancak azımsanmayacak bir kesim de bu partilere “içinde bulunulan koşulları” dikkate alarak oy verecek.

Aslında bu tür bir oy verme davranışı yeni değil. Uzunca bir süredir CHP’ye oy veren seçmen kitlesi içinde, partinin çizgisinden ve performansından hoşnut olmadığı halde, AKP karşısında tek seçenek olarak gördükleri için oy verenler var. Şimdi bu seçeneğe HDP de eklendi. Geçmişte Kürt sorunu ve hareketine mesafeli, birçok kez CHP’ye, ya da sosyalist partilere oy vermiş insanlardan HDP’ye oy vereceklerini duyuyorum. Bu değişimde kuşkusuz Demirtaş isminin temsil ettiği bir sol duruşun HDP içinde güçlenmesinin belli bir payı var. Ancak asıl akıl yürütüş, HDP’nin barajı geçememesi durumunda ortaya çıkacak “vahim tablo” ile ilgili.

Kısaca bugün CHP ve HDP’ye oy verme eğilimindeki birçok solcu için bu partilerin programları ve şimdiye kadarki performansları ikna edici olmasa da, onları ikna eden “AKP gerçeği” var. Diğer bir anlatımla bu kesimin davranışını pozitif dürtüler (CHP ve HDP’nin programları değil), negatif veriler (AKP tehlikesi) belirliyor. Dost, düşmana göre tarif ediliyor yani.

Dost düşman ayrımı
siyasetin bir gerçekliği ve stratejik oy verme davranışı da bu gerçeklikten bir kare. Aklıselim sahibi hangi insan bugün AKP’nin seçimden başarılı çıkmasını dert etmez! Bütün bunlar doğru olmasına doğru da, bu tür bir negatiflik üzerinden siyasetin şekillenmesinin maliyetleri yok mu? Ne zaman CHP (ya da HDP’ye) yönelik bir eleştiri yapsanız, bir yanlışa işaret etseniz, karşınıza hemen savaş mantığı çıkıyor; şimdi bu ortamda bu eleştiri olacak iş mi?

Bu maliyetlerin büyüklüğünü ve eleştirinin olacak iş olduğunu geçen akşam CNN-Türk’te Melih Gökçek konuşurken bir kez daha idrak ettim. Ankara’da imar rantları üzerinden Gökçek’e yönelen eleştiriler, kendi partisinin Genel Başkan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç tarafından yeni bir aşamaya taşındı. Arınç, çoğu paralel yapıya “kıyak” niteliğinde çok sayıda usulsüz imar dosyası ve arsa satışından söz etti. En hafifinden iltimas niteliğindeki bu uygulamalara ilişkin elinde dosyaların bulunduğunu söyledikten sonra, bunları seçim sonrası ifşa edeceğini ima etti.

Söz edilen yer Başkent Ankara; partilerin genel merkezlerinin, TBMM’nin bulunduğu yer. Bu imar planı değişikliklerinin ve arsa satışlarının yapıldığı yerlerde Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Çankaya ve Yenimahalle gibi iki büyük belediyesi var. Normal koşullarda, hadi öncesinde olmadı, Arınç’ın imar planı değişikliklerine işaret ettiği günün ertesinde, CHP’nin Arınç’ın insafına bırakmadan, dosya dosya bu ve bunlardan çok öte giden plan değişikliklerini bütün ayrıntılarıyla kamuoyu ile paylaşması gerekmez miydi?

Gerekirdi! Ama öyle olmadı. Niye olmadığı konusunda birçok şey söylenebilir. Gökçek esaslı bir nedene CNN-Türk programında parmak bastı; paralel yapıya “kıyak” yaptığı 17 imar planı değişikliği dosyasının bulunduğunu kabul edip, ekledi; bu değişiklikler CHP ve MHP’li üyelerinde bulunduğu Büyükşehir Belediye Meclisi’nden oy birliğiyle geçti.

Bu tür oybirliğinin paralel yapıya ikram niteliğindeki imar planı değişiklikleriyle sınırlı kalmadığını biliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bu türden imar ve arsa ikramları başta AKP yandaşları olmak üzere birçok çevreye yönelik yapıldı, üstelik bu kararlar sadece Büyükşehir Meclisi’nden değil, ilçe belediye meclislerinden de çoğu durumda oybirliğiyle geçti.

Durum böyle olunca Arınç’ın suçlamalarında sözünü etti dosyaların CHP’li belediyeler tarafından ifşa edilmesini bekleyebilir miyiz? İmza ortaklık demek!

Şimdi nereden çıktı bu”, “seçime giderken yazılacak şeyler mi bunlar” seslerini duyar gibi oluyorum. Bunu diyeceklere ve aslında geçmişte demiş olanlara bir kez daha hatırlatayım; seçim birileri bunları dile getirdiği için kaybedilmez. Seçim inandırıcı olmadığınız için, o altında imzanızın bulunduğu imar planı değişiklikleriyle AKP’yi, yandaşlarını, sermayesini ve seçmen tabanını finanse ettiğiniz için kaybedilir. Ve seçim hesap sorulacak belgelerden imzalarınız çıktığı için kaybedilir!

Tam da bu yüzden soruyorum; böyle hayati bir seçim öncesinde, bu derece sıkışıp, kendi içlerinde birbirlerine düşmüşlerken, “o imzalar olacak iş mi”?