Seçimden çıkartılacak dersler: Böyle gelmiş ama böyle gitmez
Esther Lynch*
"Popülizmi körükleyen ekonomik ve sosyal güvensizlikle mücadele etmek için Avrupa Parlamentosu'nda hala demokratik çoğunluk var..." "Böyle gelmiş ama böyle gitmez..." Avrupa seçimlerinin sonuçları bunu açıkça gösteriyor.
Demokratik güçler Avrupa Parlamentosu'nda hala büyük çoğunluğa sahip. Sandığa giden insanların çoğunluğu demokratik bir Avrupa'dan yana oy kullandı. Dolayısıyla aşırı sağın herhangi bir kesimiyle arka oda anlaşmaları yapmak için hiçbir bahane yok. Ancak demokrasi ve emek düşmanı partilere verilen desteğin artmasına bir cevap verilmesi gerekiyor.
Paniğe kapılan bazı politikacılar, hem üslup hem de içerik olarak aşırı sağı taklit etme konusunda daha da ileri gitmeye çalışacaklardır. Rakamlarla desteklenen bir şekilde, sendikalar, bu taktiğin geri tepeceği konusunda gayet nettir. Aşırı sağın saplantıları, öncelikleri kaliteli iş ve yoksulluğu sona erdirmek olan Avrupa vatandaşlarının temel kaygılarından çok uzak.
***
Hans Böckler Vakfı kısa bir süre önce on Avrupa Birliği ülkesinde işçilerle bir kamuoyu araştırması gerçekleştirdi. Bu araştırma, çalışma koşullarından, maaşlarından memnun olmayan ve işlerinde söz hakkı çok az olan işçilerin, demokrasiye karşı olumsuz tutumlara sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, bu işçilerin 'göçmenler' hakkında sağcı anlatılara karşı daha savunmasız olduklarını da gösterdi.
Partiler aşırı sağın söylemlerini normalleştirmemelidir. Prensipte yanlış ve pratikte kendi kendini yenilgiye uğratan bu strateji, seçim kampanyası sırasında birçok kişi tarafından benimsendi ve başarısız oldu. Bunu tekrarlamak hata yapılanın daha da ağırlaşmasına sebep olacaktır.
Bunun yerine, bu sonuçlar Avrupa'nın felakete doğru uyurgezer bir şekilde ilerlemesini durduracak bir uyandırma çağrısı olmalıdır. Tüm demokratik partiler birleşik çoğunluklarını emekçi insanların önceliklerini yerine getirmek için kullanmalıdır. Semptomları tedavi etmeye çalışmayı bırakmanın ve nihayetinde rahatsızlığın gerçek nedeni olan ekonomik güvensizliği ele almanın zamanı gelmiştir.
***
AB, çalışanlara güvenlik ve emniyet sağlayacak bir Avrupa umut projesini acilen hayata geçirmelidir. Bu, tüm mesleklerde ve bölgelerde nitelikli işleri, ücretlerde ve çalışma koşullarında gerçek bir iyileşmeyi, kamu hizmetlerinin geliştirilmesini, uygun fiyatlı konutları ve sosyal adaleti içermektedir.
İnsanlar, yoksullukla mücadele eden ve nitelikli işler yaratan bir AB istiyorlar; zira pek çok kişi insan onuruna yakışır bir yaşamın en temel unsurlarından yoksun. Kemer sıkma politikalarının yenilenmesi bizi tam tersi bir yöne götürecek ve Avrupa genelinde toplumların öfkesini artıracak.
İklim kriziyle mücadele tartışmaya açık değil: Ölü bir gezegende iş yok. Ancak yeşil ekonomiye geçişi, çalışanları ve toplumlarını geride bırakmayacak şekilde gerçekleştirmeliyiz.
***
2030’a kadar Orta ve Doğu Avrupa'da kömür sektöründe yaklaşık 160 bin iş kaybı yaşanabilir ve tedarik zincirinde bu sayı üç katına kadar çıkabilir. Bu işçiler için yeni fırsatlar yaratılmasını sağlayacak ne finansman ne de mevzuat mevcut.
Korku duyulmasına şaşmamalı. Eski işler aşamalı olarak ortadan kaldırıldığı anda veya öncesinde işçilerin kendi bölgelerinde yeni, kaliteli, yeşil işlerden faydalanmasını garanti eden özel bir adil geçiş direktifine ihtiyacımız var.
Bu da her üye ülkede kamu yatırımlarının arttırılmasını gerektirecektir. Aynı şekilde, insanların yaşamlarına istikrar getirmenin, baskıcı rejimlerle göç anlaşmaları yaparak insan haklarını ihlal etmekle hiçbir ilgisi yok. Bu, her bireyin güvenebileceği, kendisine ve ailesine yetecek kadar geliri olan güvenli bir işe sahip olmasını sağlamak anlamına gelir; haftadan haftaya, faturadan faturaya geçinmek değil. Üye devletlerin, çalışanların sendikalaşabilmelerini ve iş yerinde gerçek bir söz hakkına sahip olmalarını garanti altına almaları anlamına gelmektedir.
Son Avrupa Komisyonu, kemer sıkma politikaları sırasında toplu pazarlığın yok edilmesinin güvencesizliği artırdığını kabul ederek olumlu bir başlangıç yapmış ve asgari ücret direktifi ile bu eğilimi tersine çevirmek için adımlar atmıştır. Platform Çalışması Direktifi de artan güvencesizliğin olumsuz sonuçlarının bir kabulüydü.
***
Şimdi bu seçim sonuçlarına ve işçilerin karşılaştığı zorluklara uygun ölçekte ve aciliyette önlemlere ihtiyacımız var. Çalışan insanların toplu pazarlık yapma kabiliyetlerini artırarak hayatları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlayalım. Kamu yararına hareket etmeyen, sendikal haklara saygı göstermeyen ve kârlarını istihdam yaratmak ve verimliliği artırmak için yeniden yatırıma dönüştürmeyen, aksine prim ve kar payı olarak dağıtan şirketlere artık kamu desteği verilmemelidir.
Avrupa asla en düşük maliyet temelinde rekabet edemeyecektir.
Seçim kampanyası sırasında bana defalarca bu tür sonuçların önümüzdeki dönemde sosyal ilerleme sağlamanın daha zor olacağı anlamına mı geldiği soruldu.
Bu sonuçlar aslında ilerlemeyi her zamankinden daha acil hale getiriyor ve bunu sağlayacak demokratik çoğunluk hala mevcut. Ancak iktidardakiler, işçilerin gerçek önceliklerini yerine getirerek Avrupa'yı değiştirmek için bu fırsatı kullanmazlarsa, emekçilerin Avrupa'ya olan desteğinin devam edeceğine kesin gözüyle bakmamalı.
*Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) Genel Sekreteri
Socialeurope.eu'dan çeviren Kıvanç Eliaçık