Oy kullanma gününü saymazsak seçime sadece bir gün kala hala kararsız kalan seçmen var mıdır? Varsa şunu hatırlatmak isterim. 2010 referandumunda AKP’nin o dönemki partneri olan Fetullahçıların ana propagandalarından birisi şuydu: “Artık kişisel verilerimiz güvence altında olacak.” Hemen sonrasını hatırlayın AKP/Fetullah ortaklığı, kişisel veri niteliğindeki bilgiler üzerinden siyaseti, yargıyı, ekonomiyi dizayn etti. Fişleme bitti dediler […]

Oy kullanma gününü saymazsak seçime sadece bir gün kala hala kararsız kalan seçmen var mıdır?

Varsa şunu hatırlatmak isterim. 2010 referandumunda AKP’nin o dönemki partneri olan Fetullahçıların ana propagandalarından birisi şuydu: “Artık kişisel verilerimiz güvence altında olacak.” Hemen sonrasını hatırlayın AKP/Fetullah ortaklığı, kişisel veri niteliğindeki bilgiler üzerinden siyaseti, yargıyı, ekonomiyi dizayn etti. Fişleme bitti dediler imha edilmesi gereken GBT kayıtları üzerinden insanları hedef gösterdiler. Tıbbi bilgi ve kayıtları kullandılar. Birkaç gün önce de bir otelin kamera kayıtlarını hukuk dışı olarak elde edip kullanmaya çalıştılar. Bu arada bu ülkede “Kişisel Verileri Koruma Kurumu” diye kurum var! Ne diyorlar, “Yaptık, yine yaparız!”

Pek sanmamakla birlikte Erdoğan’ın bilindik tarzı ile kamera kaydını bir gün önceden müjdeleyip, sahaya inmesi, intihar eden adamı kurtarma performansları, Fetullahçılıktan azlettikleri kendi belediye başkanlarının Gülen’i öven tweetini rakiplerine yakıştıracak kadar gözü dönmüş yalancılıklar, Kürt seçmene dönük açılım sürecini aşan açıklamalar iktidar cephesinde işlerin yolunda olmadığı ve son dakikaya kadar tüm kozlarını kullanacaklarını gösteriyor.

Ancak Erdoğan’ın basına kapalı basın toplantısında lütfedip (!) “seçim sonucunu tanıyacağını” açıklaması, “sonuçta bu seçim sembolik” tespiti yapması ve “topal ördek” benzetmesine dönmesi seçimi kaybetmesi halinde kavganın devam edeceğini de gösteriyor. Hukuki ve fiili sıkıştırmalarla sonraki başkanlık dönemini garanti etmeye çalışacağı anlaşılıyor.

Erdoğan’ın, AKP/MHP’nin 31 Mart sonrası kampanya taktiği olduğu anlaşılan “görünür olmama, gerginliği arttırmama” meydanı “iyi polis” Yıldırım’a bırakma taktiğinden günler kala vazgeçmesi, iktidar cephesinde hatırı sayılır bir memnuniyetsizlik de yaratmış görünüyor.

Sanırım bu olgu, yani siyasi partilerin başkan ve sembollerinin hatta karizmatik liderlerinin görünür olmamasının kendi kadroları ve kitleleri tarafından istenmesi/tercih edilmesi/içselleştirilmesi, temsil krizinin özgün bir tezahürü sayılabilir. Yapılan/yapılmak istenen ittifakları, hitap edilen seçmen kitlelerinin oyunu talep etmeyi dolambaçlı yollarla yapmaya çalışıyorlar. İşte Yıldırım, son bir gayret Kürt seçmenin oyunu Barzani’yle olan muhabbeti ve anadil üzerinden toparlamaya çalışırken medyadaki kalemleri “İmralı’yı” yardıma çağırıyor.

Geçmiş seçimlerden ayrılan özgün bir durum da parti ve örgütler için ayırt edici ve bağlayıcı olan/olması gereken, program, tüzük ve gelenek gibi kendilerini tanımlayan, kimliklerini belirleyen kuralların artık öneminin kalmamış olması. AKP ve Fetullahçı yapılanmanın hukukta başlattığı, YSK’nın 31 Mart sonuçlarını iptal kararı ile zirve yapan “anomi” (kuralsızlık, normsuzluk) hali hayatın her alanına olduğu gibi siyasete de sızmış durumda.

Tüm bu koşullarda AKP/MHP ve dayandıkları sermaye fraksiyonlarının 23 Haziran’da “bir kez daha” yenilmesi moral açıdan ve iktidar blokunda yaratacakları sonuçlar bakımından olağanüstü önemde olmakla birlikte, temel sorunlarımız ve çelişkilerimiz biraz daha derinleşerek önümüzde duruyor olacak. Sonuç ne olursa olsun bu siyasi iklimin eşit, özgür ve adil bir ülke mücadelesi verenleri cesaretlendirmesi gerekir.

Tarih öncesinden kalmış figürlerinin var olduğunu işlevsel olduğunu sandıkları birçok gerilim ve ayrışma sanıldığı kadar belirleyici değil. Vatandaşı aptal zannederek yapılan hamleler marjinal faydalarını yitirmiş durumda. Ülke siyasetinde “kimlik” ekseninde yaşanan toplumsal bölünmenin değişmez olduğu yanılgısının aşılması için önümüzde bir fırsat var. Vatandaşlar iktidarın kasıtlı bir biçimde “sürdürdüğü” olağanüstülük halinin enkazını altından yaşanan gerçeği şimdi daha iyi görüyor.

Tüm siyasi parti tabanlarında temsil edilmediğini düşünen kesimler oluşmuş durumda. Bunları karşılayacak, temel çelişkiler üzerinden siyasallaştıran, kendisini net ve cesur bir şekilde tarif eden, iktidar iddiası olan bir dile ve politik hatta ihtiyaç var.