Seçime beş gün kaldı. Tarihi bir seçimbu. Tarihi, çünkü darbe dönemleri hariç çok partili demokrasi öykümüzün en büyük siyasi krizini yaşıyoruz. “Demokrasi sandıktan ibarettir” diyenler sayesinde buradayız.

İktidarlar–yereliyle, geneliyle–seçimde aldıkları oy oranını kentlerin ve ülkenin demokratik ilkelere göre idaresi için değil de hayatlarımızı tanzim etme, dindar gençlik yetiştirme, çocuk sayısına karar verme, ormanları yok etme, bütün derelere HES kurma, dünyanın en güzel kentini inşaata boğma ve hatta dünya savaşı çıkarma gibi çabalarını meşru kılan bir sihirli kelam gibi gördükçe, kimse kusura bakmasın, bu acil durum hali sürecek. Bu durumu göz önüne alarak yapılan tercihler de, 3 milyon kişi sokağa çıkınca kendine çekidüzen veren ya da istifa eden, polis müdahalesiyle ölen çocuklarına bir başsağlığını çok görmeyen yönetimler gelene kadar–maalesef –meşru ve makul olacak.

Bu sırada, bu sürdürülemez olağanüstü hal rejiminin tam ortasında, dikkat çekmek istediğim birkaç nokta var. Yarın kuracakları koalisyonla ülkenin gelmiş geçmiş en demokrat dönemine imza atması hâlâ mümkün olan üç kuvvet, yani laiklerin çatı partisi, Kürt siyasal hareketi ve sosyalistler bir yandan birbirleriyle uğraşırken aklımızın bir köşesinde bulunsun diye.

Yaygın kanaatin aksine, ikiden fazla adayın bulunduğu seçimlerde insanların ikinci veya üçüncü tercihleri de aslında son derece dikkate değer – mevcut seçim sistemi çoğu seçmenin ilk tercihinin bile anlamsız hale gelmesi için tasarlanmış olsa da. A, B, C ve D arasındaki seçimde, bir seçmen açısından mümkün olan durumlardan bazıları şöyle:

-Birinci tercihim A, geri kalanların hiçbirine yakın değilim.

-Birinci tercihim B, ama A ile ilgili kaygılarım, C’ye duyduğum soğukluktan fazla.

-Birinci tercihim C, ama B’ye de çok yakınım.

Örnekler çoğaltılabilir ama, şu an Türkiye’deki sistem tüm olasılıklar arasından sadece ilk şıkkı kayırıyor. Başka bir deyişle, ikişer oyumuz olsaydı ortaya çıkacak tablo, muhtemelen çok daha adil ve demokratik bir tablo olurdu. Seçimler iki turlu olsaydı, bu da daha demokratik ve hakkaniyetli olurdu. Böylece bir kez gerçekten neyi istediğimize ve bir kez de, eğer iki büyük çoğunluğa dahil değilsek, neyi istemediğimize göre oy verebilirdik.

Bu incelikleri hesaba katan türlü sistemler var. Örneğin dünya çapında bir meslek örgütünün yönetim kurulu seçiminde tüm seçmenlerin dilediğince kullandığı tam onar oyu olduğunu duymuştum. Ancak şimdi bizim birer oyumuz var ve tabii ki kimse kimseye “oyunu şöyle kullan” diye baskı yapamayacağı gibi, “oyumuzu nasıl kullanırsak ne olur” türü akıl yürütmelere da bağırarak cevap vermenin manası yok.

Ayrıca sadece sonuç değil süreç de önemli. Yani, partilerin yerel seçime giderken gösterdikleri tavırlar. Ve partilerin seçimden sonra gösterecekleri tavırlar. Bu sırada yaygınlaşan ya da etkisini kaybeden söylemler. Seçim çalışmaları sırasında seçmenin duyduğu sözler. Hatta bunlar oy yüzdeleri kadar önemli. Öyle olmasaydı, “her şey sandık” diyen tirandan ne farkımız kalırdı?

İki nokta daha var: Birincisi, insan sabit bir varlık değil. Oy verme davranışı dahil, fikir ve eylemleri zaman içinde değişebilen bir canlı. Kaldı ki, kendine dürüst olan herkes bilir ki, bazen birbiriyle taban tabana zıt fikirlerin dahi zihnimizde beraberce gezdiği olur. Yani, eğer konuşabilir durumda kalmak bizim için önemliyse, birbirimizi verdiğimiz oyların rengi üzerinden suçlamayı bırakalım, konuşmaya devam edelim. Argümanlara argümanlarla cevap verelim.

İkincisi ve belki de en önemlisi ise şu: Karşımızda ülkeyi yangın yerine çevirmeye kararlı biri var. Kendi seçmenleri için de, diğerleri için de en büyük güncel tehdit, bu gücün yerel seçimden kendini başarılı sayacağı bir sonuçla çıkması. Seçim öncesi savaş çıkarmayı deneyecek kadar pervasız, kendini onaylanmış hissederse neler yapacağını hayal etmenin bile mümkün olmadığı bir güç bu.

Bu gücün geriletilmesi gerek. Demokrasi normallerine yaklaşmamız gerek. Ve tam da bu hakikat geniş kitlelerce görüldüğü için, sanıyorum ki bu seçim Ahmet İnsel’in de dediği gibi iki turlu bir seçimin ikinci turu şeklinde geçecek.

Böyle olursa bunun –bir kişi hariç– hepimiz için hayırlı olacağına inanıyorum.