Gazetecilerin “Sansür Yasası” diye protesto ettikleri kanun teklifinin görüşülmesi önümüzdeki haftaya bırakıldı. Yani, itiraz edip sesinizi duyurmak için önünüzde birkaç gün var!

Bu yasanın yalnızca gazetecileri ilgilendirdiğini düşünmek ve itirazı da onlara bırakmak ölümcül bir “vatandaşlık” hatası.

Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli bir şekilde alenen yayan kimseye 1 yıldan 3 yıla kadar hapis” diyen ve bu işi “gerçek kimliğini gizleyerek ya da bir örgütün faaliyeti çerçevesinde” yapanlara yarı oranında ceza artırımını öngören yasa gazetecilerden çok vatandaşları ilgilendiriyor!

İktidarın hoşuna gitmeyen herhangi bir bilgiyi paylaştığınızda, misal bir çiftçi “Yağmur yağmadı, buğday kıtlığı çekilecek, ekmek daha da pahalanacak” diye bir mesaj paylaştığında kendini demir parmaklıklar ardında bulabilir.

Gazeteciler de iktidarın hoşlanmayacağı şeyleri yazamasınlar isteniyor!

Neden şimdi peki?

Memleket tarihinin en kritik ve iktidar açısından varlık yokluk meselesine dönüşmüş bir seçime gidiyoruz.

İktidar, bu süreçte ağzımızı açarken bin kere düşünelim, söyleyeceğimiz sözlerin neye mal olacağını iyi hesap edelim, korkup susalım ve “bilinçli vatandaş” değil “uyumlu seçmen” olalım istiyor.

İktidar, yönetmeyi sürdürebilmesinin iletişim ortamını tümüyle denetim altına almaya ve bilgiyi işine gelecek şekilde manipüle etmesine bağlı olduğu hesabıyla hareket ediyor.

İşte bu, asla sadece gazetecilerin meselesi değil. Onlardan çok, geçen gün Mersin’de ekonomik krize dikkat çekmek için dükkânına asacağa pankarta engel olunarak gözaltına alınan ve kasasını Erdoğan’a fırlatan esnafın meselesi. Seçimi ve nasıl bir ülkede yaşamak istediğini dert eden her vatandaşın derdi…

Antik Yunan kentlerinin agorasında her şeyi konuşup tartışarak oy verdiğimiz doğrudan demokrasinin yerini temsili demokrasiler aldığından beri, gazetecilik vatandaşların seçimlerde bilinçli tercihler yapmasının önkoşulu sayılıyor.

Seçim sonuçlarını gazetecilerin belirlediğini ileri süren çok sayıda politikacı medyanın rolünü kasten abartıyor. Ancak, medyanın siyasetteki rolü inkâr edilemez. Önemsiz olsa, kontrol etmek için bu kadar çırpınmazlardı.

Medya, neden söz edip neden söz etmediğiyle, hangi adayı görünür kılıp hangilerini gözlerden uzak tuttuğuyla seçmen tercihlerini etkiliyor. Bazen yerinde ve zamanında kullandığı bir fotoğraf bin sözcükten daha çarpıcı oluyor. O yüzden, çöpten yiyecek toplayan insan görüntüleri iktidarları öfkelendiriyor!

Ne yazık ki, medya ve son yıllarda öne çıkan kamuoyu araştırma şirketleri, seçimleri bir tür “at yarışı” gibi anlatarak, vatandaşların dikkatlerini ideolojilerden ve programlardan çok hangi adayın önde, hangi adayın ne kadar geride olduğu ve hangi adayın geriden atak yaptığı gibi bir çerçeveye sıkıştırıyor. Böylesi bir yarış çerçevesi nitelikli analiz sunanların gerektiği gibi öne çıkmasını engelliyor.

Çoğu zaman bel bağlanan sosyal medya, sadece sizin gibileri duyduğunuz “yankı oldaları”na dönüşüyor ve sizi hayatta hiç bir araya gelemeyeceğiniz politikacılarla doğrudan ilişki içinde olduğunuza inandırıyor.

Kritik seçim süreçlerinde medyanın ve gazetecilerin seçim güvenliğini de denetleyebilecek bir özgürlüğe sahip olması yaşamsal önem kazanıyor.

Kısacası, özgür ve eleştirel gazetecilik, hele de böylesi kritik bir seçime gidilirken, gazetecilerin mesleki sorunu olmaktan çok “vatandaşlık” sorunudur. Umarım şu son birkaç gün o sorumlulukla değerlendirilebilir.