Türkiye’de seçimler ve tartışmalar en saçma haliyle devam ediyor. Memleketin büyük sorunları var, ama nedense seçileceklerin kullandığı alfabeye baktığımızda Türkiye’nin hiçbir sorunu gündeme gelmiyor. Seçim tahminleri ve oranlar başköşeye oturmuş da, gerisi hepsi yalan.

İstihdam sorunu, elbette büyük işsizlik sorunu, toplumiçi şiddet konusu, Meclis’in parmak edebiyatı ile yönetilmesi, Türkiye’de hiçbir partinin “nah kalkınırız” meselesi hakkında tartışmaya usulen bile girmemesi, ekonomik kriz beklentisi, Türkiye’de üniversite enflasyonu, eğitimin dibe vurması, uluslararası sorunlarımız… Bunların hiçbirisi milletvekili adaylarını ilgilendirmiyor.

Seçilecek insanları destekleyen kesimlerin beklentisi mi? Adayları seçildikten sonra kimleri ne kadar besleyebilecek, dert bu. Seçimler için Türkiye’de adaylar bir sürü olur olmadık, hatta yasadışı vaatlerde bulunurlar, bu da adetten oldu artık. Seçimden sonra ise bunların bazılarının yapılması gerekir, ardında bıraktıklarını doyurmayan insan vefasız olur. Bu kadar sahte seçimin yapıldığı, bu kadar kirli pazarlıkların yapıldığı seçimler “düşman başına”, ahlaksızlık ile seçimler arasında doğrudan bir ilişki var.

Adaylar ve partiler: Bu ne yaman çelişki
Adaylar ile partiler arasındaki muhteşem uyumsuzluk Türkiye’nin bir alametifarikası, bir zamanlar bu geleneği başlatanlardan Özal bununla övünürdü. Gelecek, Meclis’te parmak kaldırıp indirecek, maaşını alacak, sus payını kimseye kaptırmayacak, bu arada ben bildiğimi okuyacağım havalarındaydı. Aynı şekilde merhum Menderes Meclis kürsüsünden, “Ben istesem odunu bile aday gösteririm, hatta seçtiririm de” diye yumurtlamıştı, bunlar tabii idamından bir iki yıl önce oluyor. İşin gerçeği Türkiye’de ne zaman seçim yapılacak olursa, fazla uçan insanlara tavsiyem Nâzım Hikmet’in Adnan Menderes’e Öğütler şiirini okumasıdır. Yine de Türkiye’de seçimler nedeniyle halka ve kamu vicdanına karşı yapılan terbiyesizliklerin, gündem kaydırmaların ve gayri ahlaki vaatlerin hesabının sorulmasını isterdim. Türkiye’de Meclis belli oranlarda İş ve İşçi Bulma Kurumu gibi çalışıyor, Bakanlıklarda işinin ehli insanı mumla arıyorsunuz, kamu vicdanının hiç işe yaramadığının birinci göstergesidir, Bakanlıklar personeli.

Meclis’te adam gibi konuşabilen, sıkışık zamanda nutuk atabilme yetisi olan insanı bulmakta zorlanıyoruz. Meclis’teki tüm konuşmaları birisi okusa, kâbusun ne kadar büyük olduğunu anlar, Türkiye’de Meclis’e seçilenlerin çoğu kendini ifade etmekten ve memleket sorunları hakkında bir fikir sahibi olmaktan acizdir.

Meclis’e seçilmek için yerellikte tutunmak şartı bile yok artık, belirli bir şekilde ünlü olmak çok daha elverişli, Türkiye’de hiçbir konuda uzmanlığı olmayan ve kendini hiçbir alanda yetiştirmemiş insanlar milletvekili olabiliyor. Bu da bir tür meslek haline geldi, milletvekillerinin arpalığı bu yüzden itinayla düzenleniyor, Meclis içinde disiplini sağlayabilmek için.
Türkiye’de sosyalist partiler dahil, hiçbir parti, iktisadi düzen ve iktisadi sorunlar üzerine bir tartışma yürütmüyor, Türkiye’de halkın esaslı hiçbir sorunu tartışılmıyor.


Barış süreci
Son olarak barış süreci hakkında: İnanamadığım ve anlayamadığım şekilde, barış hiçbir şekilde toplum nezdinde tartışılmıyor. Hatta yerelliklerde millete yaygınlaşan nefret kültürünü artırmak için uğraşanlar varken, basın öfke ve nefret dilini keskinleştirirken, barış sürecinin yara almamasından söz edilmesi gibi saçma durumlarla karşılaşıyoruz. Şurası çok net: Meclis Türkiye’yi yönetmeleri ve toplumsal sorunlara çözüm üretmeleri için seçilmiyor. Seçimler zerre kadar bu halkın geleceğine dair kanaatlerini ve eğilimlerini göstermesi anlamına gelmiyor. Türkiye resmen hiçbir seçeneği olmadan ama partiler arasında nefret ve öfke diliyle kuşatılmış bir ortam içinde seçimlere giriyor. Asıl şarlatanlık budur, bu toplum aklı ve bilgisi budanmış, fikri sabit, ahlakı yozlaşmış bir ortamda seçimlere giriyor.