İktidar bloğundaki çatlamayı nasıl anlamak gerekiyor. Daha önce Aristoteles’in “demokrasiler karşısında oligarşilerin, gerek halk tarafından meydan okumalara, gerekse kendi içinden çatlamalara daha yatkın olduğu” yönündeki değerlendirmesine dikkat çekmiştim. Aslında çoğu durumda tabandan doğan meydan okumalarla iktidar seçkinleri arasında çıkan çatlamalar birbirinden bağımsız değil; biri güçlü biçimde boy gösterdiğinde, mutlaka diğerini tetikliyor.

Gezi geniş halk kitlelerinin tabandan doğan isyanıydı. Birçokları bu başkaldırının sönümlendiğini, siyasal yapıya fazlaca da etki yapmadığını düşündüler. Yanıldılar; Gezi’nin hemen ardından iktidarla Cemaat arasında vuku bulan ayrışma ve bugün iktidar partisi içinde yaşanan çatlamalar kuşkusuz Gezi’nin doğrudan ürünü değil. Ama şu da bir gerçek ki, iktidarın gövdesinde ortaya çıkan bütün bu zaaflar, çatlaklar ve hastalıklar Gezi’nin iktidarı güçsüz düşürmesi sonucu oldu.

Diğer bir anlatımla Gezi’nin iktidarın gövdesine vurduğu esaslı darbe sonrasında sarsılan bedendeki sorunların ve hastalıkların giderek artan biçimde dışa vuruşuna şahit oluyoruz.

Şimdi seçime giderken, “Bu iktidarın alternatifiyiz” diyenlerin önünde iki yol var. Birincisi Gezi sonrasında yapılan yerel seçimlerde izlenen yol. Hatırlayalım; CHP o seçime Cemaat damgalı yolsuzluk dosyalarıyla girdi. Adaylar, projeler, söylem düzeyinde Gezi başkaldırısını hatırlatabilecek hiçbir unsurun seçime damgasını vurmasına izin verilmedi. Diğer alternatif HDP’nin de, iktidarla yürütülen barış sürecinin yol açtığı ihtiyatlılıkla, Gezi sürecine mesafeli duruşuna şahit olduk. Sonuç iktidarın sırtında taşıdığı büyük yolsuzluk kamburuna karşın oylarını ve belediyelerini büyük ölçüde koruması oldu.

Bir kez daha önümüzde sandık var. CHP ve HDP geçen yerel seçimden ne öğrendiler? Geçen yerel seçimde ne derece işe yaradığı belli olmayan yolsuzluk gündemi ve Erdoğan’ın otoriterliği konularının önümüzdeki seçimde kırılma yaratmasını beklemek aşırı iyimserlik olacak. Aynı şey barış ve çözüm süreci temaları dikkate alındığında, HDP için de geçerli.

En başta yaptığımız tespit doğruysa; yani Gezi başkaldırısı bu iktidara ciddi bir darbe vurduysa, niçin bu ikinci izden gidilmiyor? Bu soru karşısında, CHP lideri Birleşik Haziran Hareketi’nin temsilcilerinden ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’a adaylık teklifi götürdüklerini ifade ediyor.  Daha sıcak bir ilginin HDP  Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş tarafından da ifade edildiğini biliyoruz.

Bu yaklaşımlara Birleşik Haziran Hareketi geçen hafta belli bir mesafe koyarak yanıt verdi. Bu mesafenin gerisinde Gezi ruhuna olan sadakat var. Mesele birkaç milletvekiline sahip olmak değil! İktidar süreçlerinin TBMM dışında işlediği bir ortamda hiç değil. Türkiye’yi emekçi halklar için yeniden kuracak bir iradeye ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ve talep ifadesini örgütsüz, lidersiz biçimde Gezi başkaldırısında buldu.

Şimdi Birleşik Haziran Hareketi gücünün yettiğince diğer partilere soruyor; Gezi ruhuna, ifade ettiği taleplere yönelik ne düşünüyorsunuz? Mesele BHH’nin ne kadar gücünün olduğu değil. Gezi’de meydanları dolduran milyonlarca insanın sorduğu sorular bunlar; BHH bu soruları kendi örgütlenmesi dışındaki geniş halk kesimleri için de soruyor. Bu sorulara olumlu yanıt verildiği ölçüde muhalefet partileri, BHH bünyesinde örgütlü ya da örgütsüz, Gezi bileşenlerinin desteğini alacak. BHH’nin ucu açık bir “dayanışma” vurgusunun gerisinde de bu beklenti var. Önümüzdeki günlerde BHH’nin bu yöndeki taleplerini siyasal alana ve ilgili partilere daha açık biçimde götürmesi, gündem belirlemesi gerekiyor.

Tam da bu nedenle son günlerde yandaş medyada Gezi başkaldırısı ve Birleşik Haziran Hareketi’ne yönelen saldırılar mesnetsiz değil! Gerçek başkaldırının ve radikal talebin nereden kaynaklanabileceğini biliyorlar. Hiç kimse farkında değilse bile iktidar, Haziran’ın tekin bir ay olmadığının farkında!

Gezi’den beri...