Bu da soru mu, Cumhurbaşkanı ve Meclis üyesi milletvekilleri, diyenler var mıdır, bilemem. Bunlar seçimlerin suretidir, bu suretin altında gerçekte ne seçileceği, daha şimdiden asli mücadele konusu haline gelmiş durumdadır. Torbada neler var, sayalım. Basitten karmaşığa liste şöyledir: Siyasi iktidar seçilecek ki iktidar bloğu sınırı buraya çekmektedir, lakin yetmeyecektir, zira bu seçimde hükümet sistemi de seçilecektir ki Millet İttifakı çıtayı buraya yerleştirmiştir. Lakin bu da yeterli değildir, Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı ve yeni anayasa çıkışlarından da anlaşıldığı gibi sanki bu listeye bir de siyasal sistem eklenmiş görünmektedir.

Özetle 2023 seçim süreci; hükümet, hükümet sistemi ve siyasal sistem değişimlerini sırtlamış bir süreç olarak yaşanmaya başlanmıştır. Saray iktidarına iliştirilmiş gazetecilerin (bence embedded terimi için yedirilmiş gazeteci daha uygun bir karşılıktır) feryat figanları seçim sürecinin bu karakteri ile yakından ilgilidir. Sıradan bir seçim gibi sadece kimin hükümet edeceği oylanacak olsa, yorgun ve yıpranmış bir lider olarak Erdoğan’ın seçimleri kaybetme olasılığı bunlardan destek bile görürdü.

Erdoğan, 2013 Baharı’ndaki Gezi Direnişi’nden bu yana bir imkansızı zorluyor; Gogol’un paltosu gibi ‘Şahsı’nın paltosundan çıkacak bir Türkiye arzuluyor. İletişim Başkanlığı, yıllardır Erdoğan–Türkiye özdeşliğini veri alan bir söylemi, farklı biçimlerde Türkiye toplumuna yukarıdan aşağıya empoze ediyor. Sadece İletişim Başkanlığı da değil, mevcut sistemin tüm kurumları “Türkiye eşittir Erdoğan” fiili ön kabulü ile çalışmaya zorlanıyor. Sonuç? Devlet bürokrasisinde ne balata kaldı ne kayış; milli irade adına yetki kullanmayı içselleştirmiş bir aygıt, “Erdoğan demek Türkiye demektir, Erdoğan adına yetki kullanacaksınız”, şeklindeki bir basıncın etkisi altında paralize olmuş durumda.

Gogol’un paltosu metaforunu devam ettirerek söyleyecek olursak, Erdoğan’ın paltosundan bir Türkiye çıkması imkansız; zira ortada bir “palto” yok, kral resmen çıplak! İlla da teşbih yapılacaksa palto yerine kasa daha açıklayıcı olabilirdi. Ama o durumda da kasadan milletin çıkmayacağı bilinirdi. Millet ve kasa ilişkisi, millete ait müştereklerin özelleştirmeler yoluyla kasalara girmesi dışında, kurulabilir değildir.

Türkiye toplumu üçüncü bin yıldaki yolculuğuna hangi temel norm ve değerlerle çıkacağını Gezi Direnişinde dünya âleme göstermiştir. Batı basınının Gezi Direnişçilerinden “Jön Türkler” olarak söz etmiş olması, pek isabetlidir. İnsanlığın Eşitlik-Özgürlük-Kardeşlik arzusuna kör bir dinci ideolojinin değil Türkiye toplumunu herhangi bir toplumu 21. yüzyıla taşıması mümkün değildir.

Millet İttifakı bileşenleri hem iktidar hem de hükümet sistemi değişikliği için kollar sıvamış durumda. Kılıçtaroğlu’nun “helalleşme” çıkışı ise bu hedefleri aşarak tamamlayan bir anlama sahip görünüyor. Zira Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyıla hangi temel norm ve değerlerle girecek sorusu, 2023 seçimlerinin “üst belirleyeni” konumunda temel bir sorundur. Kılıçdaroğlu’nun liberal bir perspektifle helalleşme yolculuğuna çıkacağı anlaşılıyor. Bunun çok fazla bir önemi de bulunmuyor. Önemli olan tarihsel derinliği de bulunan çok katmanlı problemlerin çözücü ana halkası mahiyetindeki anahtar sorunun, ana akım siyaset düzleminde politize edilmiş olmasıdır. Anahtar sorun, bizim egemen bir halk olarak nasıl yeniden vücut bulacağımızdır. “Egemenlik ve iktidar halka” sloganının bu topraklarda yankılanıyor oluşu, proleter devrimlerin 21’inci Yüzyıldaki karakterini ifade etmesi nedeniyle, Türkiye devriminin güncelliğinin de bir işaretidir.