Trump Gözünü bankalara dikmeyecek, fakat çok kültürlü politikalara ve toplumsal toleransı hedefleyen hareketlere düşmanca bakacak

Seçmen canavarlara vekalet verdi

VIJAY PRASHAD / @vijayprashad
Ortadoğu Uzmanı

“Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar zamanı.”
Antonio Gramsci

Siyasete yabancı milyarder Donald J. Trump, siyaseçi Hillary R. Clinton’la yarışından baş döndürücü bir galibiyetle çıktı. Trump’ın adaylığı konusunda kararsız olan Cumhuriyetçi Parti; Temsilciler Meclisi, Senato ve eyalet yönetimlerindeki üstünlüğünü korudu. Yani Ocak 2017’den sonra ABD yönetiminin tüm önemli parçaları Cumhuriyetçiler’de olacak.

Peki seçmen neden muhafazakâr partiye vekalet verdi? Bunun Trump’ın kişiliğiyle bir alakası yok. O kariyerini, işçilerinin hakkını yiyerek ve emlak projeleri tarafından zarar gören insanların refahlarını hiçe sayarak, inşa etmiş bir milyarder. Trump, seçim kampanyası boyunca, Meksikalılar’a tecavüzcü diyerek ve ABD’ye Müslüman göçünü yasaklama çağrısı yaparak, beyaz olmayanı aşağılamıştı. Kadınlarla ilgili sert ve edepsiz yorumları onu kibar toplumun diskurundan kuvvetlice ayırdı. Hem Demokratlar’ın hem de Cumhuriyetçiler’in elitleri, ‘Trump, bu iş için uygun değil’ dedi.

Fakat Trump, beyaz ırk üstünlükçüsü Ku Klux Klan tarafından desteklendiği için oy almadı. Açık ki desteğin büyük kısmını beyaz seçmenden aldı. Fakat bu kişiler Trump’a, Meksikalılar’ı aşağıladığı için mi oy verdi? Kendi yaptığım görüşmelerden çıkan sonuca göre Trump’a desteğin iki önemli nedeni var: Bir, unutulan Amerika hakkında açıklıkla konuştu, iki, orantısız küreselleşmeyi açıkça suçladı.

Amerikalı politikacıların çoğu, ülkenin yalnızca ‘en mükemmel’ olmadığı, aynı zamanda ‘sonsuza kadar mükemmel olarak kalacağı’ görüşünü tekrarlar. Trump’ın -Amerika’yı yeniden mükemmel yapalım (Make America great again) sloganı ise ülkenin acı çektiğine vurgu yaptı. Cümle, eski ırkçı düşüncenin ürünü olarak ‘Amerika beyazların hakim olduğu dönemde mükemmeldi’ şeklinde de okunabilir. Fakat bu yeterli değil. Slogan aynı zamanda, ‘Ülkemizde çok çalışan ama sesleri duyulmayan unutulmuş insanlar var’ anlamına da gelir. Trump’ın kampanya ekibi bu mesajı basına yollarken bir cümleyi büyük harflerle yazmıştı: ‘BEN SİZİN SESİNİZİM’.

Trump unutulan kırsal bölgelere ve küçük kasabalara ekonomik faaliyeti geri getireceğini söyledi ve göçmen karşıtı ırkçı şikâyetlerin dile getirilmesinin önemine vurgu yaptı. Kültürel tabanlar arasındaki hınç, Obama (siyah adam) ve Clinton’a (beyaz kadın) karşı aşağılamaya dönüştü. Fakat Trump’ın zaferi sadece bu ‘hınca’ da bağlanamaz. ‘Unutulmuş erkekler ve kadınlar’ düşüncesi, Trump’ın, ekonomik varlığını fabrikalara borçlu olan kasabaların ve tarım topluluklarının yok olmasına karşı çıktığını, küreselleşmeye kuvvetli bir eleştiri getirdiğini anlatıyor. Trump’ın kanayan bir yara olan iş kaybına dair eleştirisi gerçekti. Bu yara neoliberal politikaların reçeteleri sayesinde kalıcı bir hale geldi. Bernie Sanders tarafından gündeme getirilen konular Trump’ın ileri geri eleştirileriyle örtüşüyordu. Geniş ölçekteki örtülü işsizlik ve 2008 krizinin yaralarının sarılmasındaki başarısızlık su yüzüne çıktı. Trump bunları karnından seslendirdi.

İngiltere’nin Brexit’e oy vermesinden, ABD’nin Trump’ı seçmesine kadar, Batı dünyasında yaşanan gelişmeler, neoliberalizmi kınamanın sert hatta canavarca halleriydi.

Bu ülkelerde güçsüz olan Sol daha net ve tarihsel temellere sahip bir neoliberalizm eleştirisiyle halkın ilgisini çekemiyor.

Neoliberalizm dönemi öldü. Yeni dönem ise henüz doğmadı. Zinde ve kuvvetli bir sol olmaksızın da doğamaz. Şimdilik aradan canavarlar görünüyor, İngiltere’de Boris Johnson ya da ABD’de Donald Trump gibi…

ABD seçimlerinde galip gelen son Cumhuriyetçi -George W. Bush- neoliberal küreselleşmenin simgesiydi. Bu görüşlerin Demokrat standartlardaki taşıyıcısı olan Bill Clinton tarafından devreye sokulan neoliberal ajandayı güçlü şekilde sürdürdü. Endüstrisizleşmeyle savaşacaklarına onu hızlandırdılar. İçeride polis ve cezaevi sayısının artırılması, dışarıdaki saldırganlığın aynası gibiydi. 2008’de finansal sektörün çökmesi ve 11 Eylül’den sonraki savaşlar ABD’deki düşüşü keskinleştirdi. Barack Obama ve Hillary Clinton da bu tehlikeli politik ajandanın liderliğini miras aldılar.

Trump’ın ve Avrupa’daki meslektaşlarının önerebilecekleri bir çözüm yok. Trump’ın ekibinin karşı çıktığı NAFTA ya da TPP gibi ticaret anlaşmalarının kendisi değil, bu anlaşmaların karar süreçleri. Yani Trump’ın ‘işleri geri getirme’ vaatleri başarısızlığa mahkum.

Bu demek oluyor ki ekonomi politikalarının başarısızlığı karşısında Trump’ın yapabileceği tek şey kadın düşmanı ve ırkçı tonunu yükseltmek. Gözünü bankalara dikmeyecek, fakat çok kültürlü politikalara ve toplumsal toleransı hedefleyen hareketlere düşmanca bakacak.

Seçim sonrası, Demokrat Parti ise bir politik depresyona girecek. Trump’ı yenemediler! Yeşiller Partisi’ni ve oy vermeyen kitleleri suçlayacaklar.

Amerikan Solu’nun küçük parçaları, seçimle ilgili uzlaşıyı yeniden devreye sokmalı ve sivil haklar hareketlerinin kazanımlarını savunmalı. Aynı zamanda işleri yok edenin ve unutulmuş kitleler yaratanın ticaret politikaları olduğunu yüksek sesle dillendirmeliler.

Trump’a alan açan şey, neoliberalizm karşıtı sözün yeterince cesur ve açık olamamasıydı. Bernie Sanders bile bu konuda çok çekingendi. Çok daha açık ve okunaklı bir eleştiri gerekli. Canavarları püskürtmenin tek yolu bu.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif