İnsanların beklentileriyle eşleşmeyen siyasal hareketlerin kitleselleşme olanakları yok.

Evet, toplumun hemen tümü nasıl yaşamak istediğine dair siyasal kararlarını olanca özgürlüğüyle veremiyor. Evet, ideoloji bir zırh gibi karakterin üzerini örterek onu değiştiriyor ve özgür seçimi olanaksız kılıyor. Doğru bu sözler.

Bu önermelerin doğruluğu yine de toplumun sadece yukardan aşağıya biteviye kandırıldığı, yanlış bilinçle çarpıtıldığı ve sunulanın dışındakine aklının ermediğini kanıtlamıyor.

Toplum öylesine canlı, hareketli, biteviye değişen bir çalkantı halinde ki, yukardan ona dayatılanlar çoğu zaman aşağıdan bambaşka zihniyetlerin, beklentilerin ve taleplerin önünü açabiliyor.

24 Haziran seçimleri toplumsal olanda sürüp giden değişimin ne yöne evrileceğiyle ilgili önemli bir tarih. Değişimi en doğru okuyanın en geniş desteği alma olanağı var.

İki adaylı (iki kutuplu) bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, bütün zorlamalara, manipülasyonlara, kulislere rağmen kotarılamadı. Demek ki toplum hiç de öyle ortasından ikiye ayrılmış bir ‘siyah-beyaz karşıtlığına’ bölünememiş. Böylesi bir karşıtlığı en çok isteyen RT Erdoğan’dı ve stratejisini bunun üzerine kurmuştu. Hem CHP ve hem de HDP son ana kadar adaylarını açıklamayarak bir RTE tuzağına daha düşmek üzereydiler. Bu tuzağı bile siyasetin yüksek mevkileri değil halk bozdu.
Hadi ‘politik doğruculuk’ adına beş değil de altı adaylı diyelim; bir seçime gidilmesi bile Türkiye toplumunun bir değişim istediğini de kanıtlıyor.

Değişimin bir diğer önemli kanıtı ise AKP’nin hali. Bugüne kadar bütün siyasal iddialarını değişim üzerine inşa eden parti, şimdi statükonun temsilcisi konumuna düşmüş durumda. Bu yüzden RTE gülünç bir halde kendi kendisinin inşa ettiğine muhalifmiş gibi yapmak zorunda kalıyor. “Bugüne kadar yaptıklarımı değiştirmek için bana oy verin” demeye getiriyor.

Bana göre, toplumdaki başat değişim, siyasal İslam denilen zihniyetin artık toplumsal karşılığının kalmadığıdır. Siyasal alandaki sloganlardan ya da insanların siyaset konuşurlarken kullandıkları ifadelerden söz etmiyorum. Gündelik hayatın yaşanma şeklinde siyasal İslam’ın etkisi büyük bir hızla siliniyor.

24 Haziran, bu yanıyla çok önemli bir tarih. Çöküşü kaçınılmaz olan AKP düşerse, asıl olarak siyasal İslam denilen ‘proje’nin bittiğinin de ilanı olacak. 60’larda Sovyetlere karşı geliştirilen ve temel özelliği antikomünistlik olan proje. Düşmezse bu bitmediğini değil can çekiştiğini gösterecek.

Garip gelebilir ama örneğin Yenikapı’daki son ‘Kudüs’ mitingine olan katılım da bunu kanıtlıyor. Siyasal İslam, toplumun çoğunluğunu kendiliğinden harekete geçirme özelliğini yitirmiş durumda. Sayıları bir yana bırakırsanız hafızası güçlü olanlar Erbakan’ın Kudüs mitinglerinin bile daha coşkulu olduğunu hatırlayacaklardır.

Bugün siyasal İslam’ın temel sembolü, “Burda kürtaj yapıyoruz, vatan hayini” diyen adamcağızdan öte değil.

Siyasal İslam’ın kitleleri bir arada tutma gücündeki erimeyi belki de en iyi RTE gördüğünden, milliyetçiliği öne çıkaran bir söyleme yönelmek zorunda kalmıştı.

RTE, dinci ama asıl olarak aşırı milliyetçi ve tabii ki otoriter bir yönetim vaat ettiğini saklamıyor artık. “Bana teslim olun ve kaderinizi de bana bırakın” mesajı veriyor.

Dindarlık soslu bir milliyetçiliğin karşılığı olabilir ama “kaderinizi bana teslim edin” çağrısının alacağı yanıtı tahmin etmek zor olmasa gerek.

İnsanlar, RTE kazanırsa işlerin daha da kötüleşeceğini, kişisel hayatlarının sadece ekonomik değil, hayat tarzı olarak da daha da baskı altına alınacağını anlamaya hazır. Özellikle yargı, eğitim ve sağlık alanlarında bu gerçeği çok yakıcı olarak görüyorlar.

Ekonomi çökmüş durumda; eğitim, sağlık, yargı, dış politika alanlarında büyük kriz var. RTE giderse işler daha da kötü olur değil, tam tersine RTE devam ederse hakikaten dönüşü olmayacak kadar batarız, demeye hazır insanlar.