Ülke gündeminde TÜGVA var. Ondan önce Peker ve SADAT konuşuldu. Birbirinden bağımsız olarak gözüken bu üç vakanın ortak noktası iktidar içi çatışma ve çözülmeden bağımsız olmamaları

Sedat, SADAT, TÜGVA: Çöken iktidar fotoğrafı

Çete elebaşısı Sedat Peker’in videoları, iktidarın özel ilgi gösterdiği güvenlik kuruluşu SADAT’la ilgili gelişmeler ve son olarak TÜKVA meselesi. Peker’le başlayan ve TÜGVA’yla devam eden süreci birbirinden kopuk, ayrı kulvarda ilerleyen gündemler olarak görmek doğru değil. Bu ve gelişecek benzer hikâyelerin birden fazla ortak noktası var.

Her üç örnek de “içeriden" bilgiler üzerinden kamuoyu gündemine geldi. Sızıntı dendi, suçlunun ifşası dendi. Ama günün sonunda iktidar içi çekişmeleri, derin çözülüşü anlatan ortak hikâyelere dönüştü.

DÜĞMEYE KİM, NEDEN BASTI?

İktidarın çok uzun süredir en sevdiği cümlelerden biri “aleyhimize kampanya yürütmek için düğmeye basıldı" olmuştur. Bu üç mesele için de kısık sesle benzer cümleler kuruldu. Kamuoyunda bu argümana inanan olmadı. Biri düğmeye mi bastı yoksa başka gelişmeler mi süreci bu noktaya getirdi bilinmez ama ortada bir gerçek var ki tüm yaşananlar önce iktidar içi bir çatışmaya, ardından da süratle ilerleyen çözülmeye işaret ediyor. Üç gelişmenin en önemli ortak özelliği sadece tek bir mesele ya da kuruma değil aynı zamanda o kişi-kurumla birlikte AKP içinde bir kanada vurmaları oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan sonra Saray’a yakın isimler de bu salvolardan nasibini aldı. Bu hamlelerin hepsi parti içinde ve ülke siyasetinde etkili olacak isimler ve gruplara karşı yapıldı. Kamuoyuyla paylaşılan hiçbir haberin taraflarca yalanlanmamış olması ya da bir şekilde doğruluğunun ispatlanmış olması öylesine yapılan bir hamleden çok daha öte bir durumla karşı karşı olunduğunu gösteriyor.

Tüm bu kirli ilişkiler ortaya dökülürken en önemli olan konu yaşanan olaylar, kişiler ve bu kişilerin bağlantıları. Ama bir başka önemli nokta var ki bu sürecin işletilme biçiminin kimi öne çıkarıp kimi geriye iteceğidir. Bu anlamıyla her bir saniye iktidar içi bir çatışmanın izlerini taşıyan kapılma aynı zamanda AKP’nin ve dolayısıyla da önümüzdeki sürecin Türkiye’sini dizayn etmeye yönelik olarak değerlendirilmeli. Taşlar bir kesim için temizlenirken başka bir kesimin de önüne yüksek duvarlar örülüyor.

İKTİDAR İÇİN YOLUN SONU

İktidar içinde yaşanan bu kavganın nedeni hiç kuşku yok ki partinin baş aşağıya doğru gitmesi. Kaçınılmaz bir sona gidilirken her isim ve bağlı oldukları grup, kendileri için daha güvenli bir liman arayışına girdi. Tam bir çözülme ve çöküş hikâyesi. Bürokrasi her dönem bu ve benzeri çözülmelerin ilk kokusunu alan kesim olmuştur. Demokrat Parti, ANAP dönemi de bugünden farklı değildi. İktidarın gidici olduğunu anlayan yönetici zümre bir yandan geçmiş dönemin yükünü sırtından atarken diğer yandan da yeni döneme ilişkin arayış içine girdi. Bu sürecin sonucu olarak da AKP döneminde bugüne kadar çok rastlamadığımız bilgi sızması, şikayetler ya da muhalefetle iyi geçinme çabası gibi davranışlar görülmeye başladı. Ankara’da birçok bakanlıktan Deva, Gelecek, Saadet ve İYİ Parti’ye günlük rapor akışının olduğunu bilmeyen yok. Bu isimlere parti yönetiminin müsamaha gösterildiğine dair söylemler var.

AKP kadroları içinde ve bürokraside benzer çözülmelere daha çok tanıklık edeceğiz. Pandora’nın kutusu Türkiye’de de açıldı. Kutudaki bilgiler Saray’a ulaşıncaya kadar aşamalı olarak ortalığa saçılmaya devam edecek. AKP ve Erdoğan için yolun sonu görünüyor. Ama hâlâ böyle bir sona itiraz eden AKP’li isimler var. Bu isimler ve gruplar arasında yaşanan kapışma Erdoğan’a ulaşmak üzere. Toplumun bu kapışmaya karşı gösterdiği ilgisizilik de gösterdi ki hiçbir atraksiyon ve değişim görüntüsü çözülmeyi ve yıkılışı durduramayacak.