Yönetmen Ladj Ly bugün toplumun içinde bulunduğu koşulları olduğu gibi yansıtmakla kalmamakta aksine Sefiller’in finaliyle ideal olanı hedefleyen bir amacı ortaya koymakta

Sefiller: Gavroche’un yüzaltmışıncı yılı

Sefiller, betimsel olduğu kadar eleştirel yönleri de olan bir film. “21’inci yüzyılda Fransa’da suç ve ceza anlayışı” üzerine adalet ve yoksulluk ile bağlantılı olarak işlediği konuyu sosyal bir olgu olarak ele alan bu film, isminden de öngörülebileceği gibi 19’uncu yüzyıl Fransa’sının birçok anlamda günümüze iştirakını irdelemekte. Daha önce aynı konunun kısa filmini çekmiş olan Malili yönetmen Ladj Ly (Lec Li)’nin hiç sinexma eğitimi almamış olması ve filmdeki olayların geçtiği yerin, kendisinin yetiştiği ve halen yaşamakta olduğu Montfermeil banliyösü olması filmin değerleri. Montfermeil biliyorsunuz, Paris merkezinin 17 km doğusunda yaklaşık 30 bin kişilik bir komün. Sefiller romanındaki sokak savaşçısı çocuk Gavroche’un ailesi Thénardierlerin mekânı da, Les Bosquets mahallesi de burada.

Yönetmen Ladj Ly bugün toplumun içinde bulunduğu koşulları olduğu gibi yansıtmakla kalmamakta aksine filminin finaliyle ideal olanı hedefleyen bir amacı ortaya koymakta. Yönetmenin belirlediğine inandığım bu ideal ile aslında toplumu ahlaken geliştirmeyi amaçlamadığını tespit etmek önemli. Bu sebeple bazı eleştirilerde geçen yönetmenin ajitasyonu söz konusu değil.

İsmi ile direkt olarak çağrışım yapan Victor Hugo’nun Sefiller romanında her nasıl suçun ardında yatan sosyal dinamiklere ve sosyal nedenlere yer verilmiş, suçun yoksullukla bağlantısı ortaya konmuşsa, bu filmede de Ladj Ly günümüz Paris’inin banliyösünden yola çıkardığı ve herkesten iyi bildiği hikâyesi ile bunu yapmış. Kamerasını, suçun en yoğun yaşandığı, şehrin marjinallerinin toplandığı en yoksul kesimlerinin bir arada yaşadığı yerlerde, kendi değerleri ile bir nevi alt kültür oluşturan çeşitli topluluklar arasında dolaştırmış. Böyle bir dünyada gerçekleşen, banliyöden Issa isimli bir çocuğun sirkten bir aslan yavrusu çalmasıyla başlayan olayların kontrol dışına çıkması ile suç ve ceza paradoksunun izlerini ortaya koymayı başarmış.

sefiller-gavroche-un-yuzaltmisinci-yili-735228-1.

ARTAN ‘SUÇ’ YENİDEN KARŞIMIZDA

Aradan 160 yıl geçmiş olmasına rağmen her iki yüzyılda da sosyal olgu olarak ortaya konan ve artan ‘suç’ bir kez daha karşımızda. Film bir Victor Hugo uyarlaması değil. Ancak aralarındaki bağlantılar güçlü. 1862’de yazılmış Sefiller’i güçlü kılan en önemli başarı, sentimantalizmden darbe almadan romantik akımın etkilerini taşıyor olmasıydı. Bununla kastettiğim, örneğin Namık Kemal gibi pek çok yazarın Victor Hugo’ya ulaşma çabalarının, duygusallığı ölçü sayan sanat anlayışı olan sentimantalizmden romantizm kaynağı olarak vazgeçememiş olmalarıdır. Ancak edebiyatta suç ile ceza paradoksu, 1866’da Dostoyevski’de suçlunun kendine bir ceza (bela) araması ve 1914’te Kafka’da cezalandırılan kişinin suçunu araması ile geniş boyut kazanmıştır.

sefiller-gavroche-un-yuzaltmisinci-yili-735229-1.

2005’te Paris’te ayaklanmalar sırasında polis tarafından kovalanırken yüksek gerilim trafosunda elektrik çarpması sonucu ağır yaralanan 15 ve 17 yaşlarındaki üç gencin olayından sonra başlayan ayaklanmaları ve Sarkozy’nin protestocuları ayaktakımı olarak nitelemesiyle olayların büyüdüğünü hatırlarsınız. Film biraz da bu eksende yol almış, Chris ve Gwada’nın yer aldıgı suçla mücadele timine yeni katılan Pento’nun sokaklardaki suç dengeleri içerisinde banliyö hakimiyetleri kurmuş olan siyahilerin, çingenelerin ve cihatçıların başı çektiği çıkar grupları ile mücadelelerini konu almış. Çeteler, çıkar grupları ve polis aynı suç ve ceza dünyasının içinde birbirlerine karşı direnç gösterirken hepsinin bir anlamda ortak bir paydada gözükmesi suç olgusu tartışmasına düşündürücü bir boyut katmış.

EN BÜYÜK HANDİKAPI: ISSA

Hugo’nun Sefiller romanındaki çocuk Gavroche karakterlerini hatırlatan filmdeki çocuk Issa karakteri ve romanda Jan Valjan’ı dönüştürme etkilerini gözlemlediğimiz dedektif Javert karakteri de filmde polis Pento karakteri ile cisimleşmiş. Finalde ise dönemin büyük oranda adalet anlayışının simgesi gibi duran ve polise polislik eden Pento ile yeni nesil isyancıyı temsil eden Issa karşı karşıya kaldığında yönetmen bana kalırsa, yazının başında yorumladığım yönetmenin bir ideal hedefi olduğu kanımı haklı çıkararak sorunu şimdilik mühürlemiş. Hugo’nun Gavroche’u her nasıl ressam Delacroix’nın “Halka Yol Gösteren Özgürlük” tablosundaki adaletsizliğe isyanın simgesi olan “Gavroche” ise, filmdeki Issa da yönetmenin Gavroche’u olarak karşımıza çıkmakta. O yüzden filmin en büyük handikapı Issa karakterini derinlemesine ele almamış olması.

"OSCAR'I HAK ETTİ"

Ladj Ly’nin Les Misérables’ı yoğun ve güçlü bir film. Bu yılki yabancı dilde Oscar adayları olan, Corpus Christi, Honeyland, Pain and Glory ve Parasite arasında birinciliği hak eden film bana göre buydu. Filmin muğlak gibi görünen ancak dikkatli bakılırsa muğlak olmayan finali, insanlığı ileriye taşıyacak iyiliğin bireyin içindeki manevi değerlerle gerçekleşebileceğine inananlar için dört dörtlük.