Türkiye’de bazı şehirlerin tarihi Umum Müfettişlik deneyimleriyle yüklüdür. Nerdeyse pek az normal yönetim yüzü görmüşlerdir. Bugünlerde yeniden örtük gündem olan Umum Müfettişlik, günümüz literatürüne Olağanüstü Hal Bölgesi anlamına gelen idari/siyasi bir uygulama olarak tercüme edilebilir. Olağan olmayan kararların ‘olağanlaştığı’ bir durumu anlatmak üzere Umum Müfettişliğin ilk örnekleri Osmanlı son döneminde ortaya çıkmıştı. II. Abdülhamid’in yaveri Ahmet Şakir Paşa 1895-1899 yılları arasında Erzurum, Sivas, Bitlis, Diyarbakır vilayetlerini içinde alan bir Umum Müfettişlik kurmakla görevlendirilmişti. 20. yüzyılın başında bu kez Hüseyin Hilmi Paşa Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerini kapsayan Umum Müfettişliğin başına getirilmişti. Ömrü görece kısa olan ve ikinci meşrutiyetle son bulan Umum Müfettişlikler asayiş, iskân, devlet binalarının inşası, eğitim, ıslahat gibi görevler yüklenmişlerdi.

1918’de İstanbul Hükümeti Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri ve Erzincan Sancağında bir Umum Müfettişlik kurmuş ve başına Hasan Tahsin Uzer’i getirmişti. Ancak bu da kısa süren bir uygulama olmuş; 28 Nisan 1920’de Anadolu Umum Müfettişliği kurulmuş ve Müşir Zeki Paşa müfettiş olarak atamıştı. Ancak aynı yıl Kasım ayında Zeki Paşa Genelkurmay Başkanlığına atanınca bu müfettişliğin de ömrü tamamlanmıştı.

1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 22. maddesindeki “vilayetler, iktisadi ve içtimai münasebetleri itibarıyla birleştirilerek Umumi Müfettişlik kıtaları vücuda getirilir” ifadesi müfettişlik geleneğinin, yeni dönemde de devam edeceğini göstermekteydi. Nitekim aynı yıl Müfettiş-i Umumilik Hakkında Kanun tasarısı bile hazırlanmıştı.

Cumhuriyetin erken dönemi ise adeta Umum Müfettişlikler zamanıydı. Bu dönem ilk uygulama olarak 1927’de Birinci Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanunla Elazığ, Urfa, Hakkari, Bitlis, Mardin, Diyarbakır, Siirt ve Van illerini kapsayan Birinci Umum Müfettişlik kurulmuştu. Kanun çıkarılırken sadece Bursa Mebusu Nureddin Paşa ret oyu vermiş; Dersim Mebusu Feridun Fikri ve Ankara Mebusu Ali Fuat Cebesoy’un da olduğu 88 milletvekili oylamaya katılmamışlardı. Yasanın kabul edildiği yıl Takriri Sükun’un süresi de iki yıl daha uzatılmıştı.

1934 yılında Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarında, nafia ve iskan işlerinin esaslı bir surette tanzim ve idaresi için İkinci Umum Müfettişlik kurulmuş ve başına da ilkinde olduğu gibi yine İbrahim Tali atanmıştı. Bir yıl sonra Tali’nin yerine İzmir Valisi Kazım Dirik atanmış; 1943 yılında da bu kez Abidin Özmen getirilmişti ki o da ilk umum müfettişlikten tecrübeliydi. Bu müfettişliğin oluşumunda iskan öncelikliydi. Çünkü Trakya, Balkanlardan gelen/getirilen göçmenlerin ilk durağıydı. Kazım Dirik’in raporunda vurguladığı gibi bölgede asayiş sorunu yoktu, halk sakindi ve jandarmaya karşı hareketi yoktu. Fakat yine de Pomaklar’a, Çerkeslere, Alevilere ve Yahudilere karşı uyanık olunması gerektiğinden sözetmişti. Bu bölgede de ilkinde olduğu gibi Türklük şuuru ve dilinin yaygınlaşması ana hedefti.

Bundan sonra iki umum müfettişlik daha kurulacaktı. 1935 yılında Gümüşhane, Çoruh, Ağrı, Kars, Erzincan, Trabzon ve Erzurum illerini kapsayan Üçüncü Umum Müfettişlik kurulmuş ve başına da yine müfettişlik tecrübeli Tahsin Uzer getirilmişti. Dördüncüsü ise 1936’da Tunceli, Bingöl, Elazığ ve Erzincan illerini kapsayacak şekilde kurulmuş; başına da aynı zamanda Tunceli Valisi görevini de üstlenen korgeneral Abdullah Alpdoğan atanmıştı.

1952 yılında Umum müfettişlik uygulamasından vazgeçildiğinde akıllarda kalan en önemli husus bütün bu uygulama alanlarının çoğunda gerçekte bir ‘asayiş’ sorunu olmadığının resmi raporlarda yer almış olmasıydı. Umum müfettişlik uygulamasının asıl nedeni gerçekte tek dil ve kültürle işleyen bir memleket yaratma arzusu idi.

Sonraki yıllarda olağanüstü idare gerekçeleri o kadar çoğaldı ki Umum Müfettişlik benzeri uygulamalar adeta olağanlaştı. İstisna, rutin hale geldi. Bu yüzden Türkiye adeta istikrarlı bir şekilde huzursuzluk mekanı olarak kaldı. Bugünün örtük gündemindeki olağanüstü hal hevesi işte bu tarihsel tecrübenin mirasıdır.