Kavafis bir şiirinde “Bu şehir peşini bırakmayacak” derken, başka bir şehir bulunamaz, nereye gidilirse gidilsin, şehir seninle gelir, demeye getirir sözü. Şair İskenderiye’de 1863 yılında doğmuştur. Ailesi İstanbul kökenlidir. Bu yanıyla hemşerimizdir ama andığımız şiiri, bizim şehirlerimize uymaz. Peşimizden gelemeyecek bir hantallık yaratılmakta şehirlerimiz.

Şehir niçin sizinle gelir? Çünkü oradaki yaşamınız o şehirden ayrı düşünülemez. Size yapışmış dahası girişik durum olmuştur. Sade anlatımla siz şehirsiniz, şehir sizsinizdir.

İlhan Berk “Dün dağlarda dolaştım, evde yoktum” der bir şiirinde. O dağlara gide gide bitki kitabı yazacak kadar dağ ve doğayla hemhal olmuştur. Ama bir şehirli şairdir kendisi. Dağlara gitmeyi yazarken, arka planda şehirli bir iz vardır. Şiirin dizelerinde görülmese de.

Bu şiiri belki Bodrum’da yazmıştır şair. Bilemem, o gittiği dağlara şimdi gidip, otları böcekleri gözleyebilir miydi? Bodrum için bir öngörüm yok. Ama İstanbul’da “dün dağlara gittik” demenin olanağı kalmadı. Dağlar “şehir” olduğu söylenen yatay ve dikey yapılarla dolduruldu. Kereste yığınlarındaki kütükler gibi; uzunlamasına ve yanlamasına.

Burada ekoloji, çevre ve mimari açısından söylenecek çok şey var. Ama bunu başaran AKP iradesine karşı en ağır söz, bu yapılaşmanın şehrin ahlakını bozduğudur.

Şehrin ahlakını bozma konusunda Taraf yazarı Emre Uslu birkaç yıl önce Erdoğan’ı suçlamıştı. Şu “kızlı-erkekli” tartışmasında. Anadolu’daki muhafazakâr ailelerin yeni açılan üniversitelerden şikâyetleri vardı. Ahlakı bozuyorlardı. Uslu yazısında, üniversitelerin şehir kültürünü değiştirmesini, ahlaki yozlaşma olarak kabul etmediğini belirtmişti. Ama gerek muhafazakâr yaklaşım ve gerekse yazarın “ahlak” yaklaşımındaki dil tartışmasız biçimde bir erkek egemen/ ahlakın kurallarına sahipti. Gerçekte şehir de aslında bir “erkek ve erkekler” şehridir. Ancak, şehrin ahlakından maksadımız bu “erkek” şehir ahlakı değil. Şehirdeki kadınları açık ya da gizli olarak ahlakın temel öznesi yapan bir erkek şehir ahlakından söz etmiyoruz. Böyle kadın merkezli yaklaşım açıkçası “insani ahlak” açısından ahlaksızlık sayılmalı. Her türlü ahlak ölçütü ve kuralının merkezine kadın özneyi koymaktır asıl ahlaksızlık. Tüm muhafazakâr yaklaşımlarda bu durum var.

İşte böylesi bir olgu ortada iken, aynı anlayışın inşaa ettiği şehirler bir mimari birim, yaşam alanı ve kavram olarak ahlakı bozulmakta. Bu ahlak; üzerinde ortaklaşa uyuşmanın olduğu bir kültürel toplumsal değerler bütünüdür. O zaman doğru bir şehir ahlakından ve bu ahlakı korumaktan söz edebiliriz.

AKP zihniyeti, şehri çiçeklerle süsleyerek, bir gizleme perdesi oluşturmaya kalkıyor. İstanbul’un yollarında bulunan direklere ve yol kıyısı parmaklıklarına eklenen plastik çiçek saksıları tam bir uydurukluk örneği. Şehri bir yaşam alanı olarak değil, bir mal olarak kabul etmenin mantığı bu. Özü gizleyeceksin, görüneni abartarak göstereceksin. Görünmeyen arkadaki çarpıklığı da görünen gbi düşüneceğiz. Sahte temel atanın şehirdeki versiyonu. Direklerin yarı beline yerleştirilmiş plastik çiçek saksıları var. Arabadan veya metrobüsten tam olarak görmek mümkün değil. Görülen, alttan saksının dibi. Pek çok şehirdeki atlı heykellerde görülen “testis estetiği” gibi bir estetik!

Bu görüntülerle şiir yazmak Kavafis ve İlhan Berk gibi ustaları bile aşar! Saksı g.tü göstere göstere bozuluyor şehrin ahlakı vesselam. Bir de şehrin cinayetlerle “terörize” edilmesi var ki, ayrı bir bahis. Ama aynı zihniyet ve politika!

Haftaya dize; “gökyüzüne oyun arkadaşı seçmek ne zor” (Nalan Çelik, Düdüklü Akasya, Favori Y.)