Şehirlerin mekânsal-toplumsal hafızaları özellikle kültürel-tarihsel miras bağlamında uzun bir zamandır sosyal bilimlerin ilgi alanlarından biri olarak işleniyor. Bununla birlikte söz konusu hafızanın, sosyolojik-politik vak’alarla yüklü olan boyutu, henüz yeterince yüzleşilmemiş bir alan olarak duruyor. Başka bir deyişle şehirlerin çoğu ağır veballerle yüklü bir tarihsel geçmişe sahipler ve bu veballer, herkesin bildiği sır gibi toplumsal hafızanın orta yerinde duruyorlar.

Ağırlıklı olarak kimliksel gerilimlerin belirlediği bu hafıza nesnelerinin her bir örneği ne yazık ki yıkıcı izler bırakan kitlesel kıyımlara dayanıyor. Sadece son yüzyılda gerçekleşen örneklere baktığımızda bile şehirlerin toplumsal hafızasında yer etmiş veballerin ağırlığını anlayabiliriz. Bahse konu toplumsal hafıza örneklerinden bir kısmını anımsayalım.

TKP önderlerinin yüz yıllık öyküsünden başlayabiliriz. 1920’de büyük ütopyalarla Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye gelen Mustafa Suphi ve 14 parti yöneticisi rafine bir planla Trabzon’da öldürülmüşlerdi. İki devletin bilgisi dahilinde gelen bu grubun, Kars’tan, Erzurum’a ve Trabzon’a kadar güya ahalinin eylemlerinden korumak için adım adım ölüme sürüklenmeleri ve nihayet boğdurulmaları, şehrin toplumsal hafızasında örtük bir alan olarak duruyor.

1930’lu yılların toplumsal hafızası önceki ve sonraki yıllara göre daha derin izler bırakmıştır. Çünkü örnekler çok daha fazla ve sarsıcı yıkımlarla yüklüdür. 16.07.1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi Zilan’da 15 bin kişinin öldürüldüğünü yazmıştı. Bu büyük kırım Zilan’ın toplumsal hafızasında yıllarca kulaklara fısıldanmıştır. 30’lu yılların ortalarında Edirne başta olmak üzere Trakya şehirlerini terk eden Yahudilerin öyküleri ise bu bölge şehirlerinin toplumsal hafızasının ağır bir yüküdür. Bu şehirlerin görünür alanlarında duran mekânsal izler ise söz konusu geçmişi adeta gözlerimizin içine taşıyor.

1930’lu yılların en büyük kitlesel kıyımı ise Dersim’in toplumsal hafızasının merkezindedir. Zilan’da olduğu gibi birkaç haftada 20.000 dolayında insanın hayatına son verilmiştir 1938’de. Elazığ Tren Garı ise yine yaklaşık 20.000 Dersimlinin sürgüne gönderildikleri ilk durak olarak şehrin toplumsal hafızasında yer almıştır. Kayıtlar bu gar binasında tutulmuş; yük trenleri sürgüne gidecek kafileleri oradan almışlardır. Şehir, aynı dönemde hukuksuz yargılama ile yedi kanaat önderinin idam edilmelerine de tanıklık etmiştir.

Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiirine konu olan 33 masum köylünün 1943’te öldürülmesini Van’ın toplumsal hafızasından çıkarabilecek bir güç yoktur herhalde.

Çok partili hayata geçtikten sonraki ilk Alevi katliamının mekânı Muğla/Ortaca’dır. Katliamlar serisi 1978’de Maraş’ta ve Sivas’ta, 1980’de Çorum’da tekrar etmiştir. Bu şehirlerde mukimler, saldırganların dışarıdan geldiklerini ısrarla söylemişlerdir. Bu ifade bile, söz konusu şehirlerin, bu katliamları, kendi toplumsal hafızası için bir yük olarak görme duygusundandır.

Sivas, 1993 yılında bu deneyimi bir kez daha yaşayacaktır. Hem de adeta tüm dünyanın gözleri önünde. Bundan kısa bir süre sonra Başbağlar katliamı Erzincan’ın toplumsal hafızasında son yüzyılda ikinci iz bırakan bir kitlesel katliam olacaktır, 1938’de Zini Gediğinde gerçekleştirilen ilk kitlesel katliamdan sonra.

Eminim, bu satırları okuyanların aklına gelecek ilk şey benzer başka örneklerdir. Elbette ve ne yazık ki bu yazıya sığmayacak kadar hemen her şehrin benzer toplumsal tecrübeleri bulunuyor ve bunlar şehirlerin toplumsal hafızasında birer vebal olarak duruyor.

Bugün dünyada örneklerini gördüğümüz bazı şehirler, toplumsal hafızalarını bilinir kılmak, anlamlandırmak ve yüzleşmek için çeşitli araçlar-pratikler geliştirmişlerdir. Anıtlar, müzeler, bellek evleri vb. Bu tür mekânları henüz olmayan veya olsa da söz konusu toplumsal geçmişten muaf tutulmuş şehirler ise herhalde daha uzun yıllar veballerle taşıyacaklardır. Zira içinde toplumsal veballerin olmadığı bir tarih anlatısı ve mekânlar, en iyi ihtimalle yarım doğruyla sınırlı turistik işlevler üstlenebilir. Oysa Türkiye’nin de, şehirlerin de ihtiyacı olan geçmişle kapsamlı bir toplumsal-siyasal yüzleşmedir.