Gençleri birbiri ardına ölen bir ülkenin yaşayanlarına ne düşer? Bir cevap ararız elbet de, baştan kızıp gitmeyecekseniz, önce biraz sohbet edelim.

***

Bak ne temiz, güneşli bir güne uyanmıştın dün güzel kardeşim. Sevgilinle buluştun öğlen bir çay bahçesinde, tüm gün gezdiniz dünyanın kederine, derdine bir günlük de olsa gözlerinizi kapatıp. Vapura bile binmiştiniz.

Peki, sen hiç güneşli, temiz bir güne uyanan ‘şehit’ gördün mü kardeşim? Sevgilisiyle buluşan çay bahçesinde? Vapurun kıç tarafında gizli gizli sigara içen?

***

Ya sen güzel ablam. Girdiğin şirkette hızla yükselmişsin, iyi de bir maaşa erişmişsin. Serin bir akşam işten dönmüş, TV karşısına uzanmış da yeni terfiin için planlar yapıyorsun. Belli ki hırslısın, çok sevdiğin dizine dahi odaklanamamışsın. Emeğindir, hayatındır, kolay gelsin.

Peki, sen güzel ablam? Sen hiç bir ‘şehidin’ kariyer planı yaptığını gördün mü? Akşam işten dönüp televizyon karşısında yorgunluk attığını?

***

Eh benim şirin amcam. Yine açmışsın bilgisayarını, Facebook’tan gayrı sayfa kullanmadığın internete bağlanmış, eşin dostun, torunun çocuğun ne yapmış diye bakınıyorsun. Ne de büyümüş değil mi senin torun, maşallahı var, Allah nazardan saklasın. Hayırsız babası tez zamanda getirir de doya doya kucaklarsın inşallah.

Ya sen amcacığım? Sen hiç ihtiyarlığa erişmiş bir ‘şehit’ gördün mü? Torun yolu gözleyen, havalar ısınsa da yazlığa kaçsam diye heveslenen?

***

Güzel kardeşim, ablam, amcam. Görmediniz. Yaşayan ‘şehit’ görmediniz.

‘Şehitler ölmez’ dediniz, belki yürekten de inandınız buna, belki isimlerini andınız sürekli, belki hep hatırlattınız.

Belki önceki gün en lüks gece kulübünde magazincilere görüntülenen bir futbolcu ‘şehitler ölmez’ yazısıyla çıktı sahaya, heyecanlandınız.

Belki yeni yalısıyla gündem olan bir siyasetçi size söz verdi, “şehitler ölmez” dedi, inandınız.

Belki inancınız size “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler” dedi, yolunuzu oradan çizdiniz.

Belki aldığınız eğitim yahut aileniz yıllarca bunu tekrarladı, başkaca düşünmek istemediniz.

Hepsi belki ama şu kesin; yaşayan ‘şehit’ görmediniz. Göremezsiniz.

***

Dedim ya başta, sohbet bu. Kızmış olabilirsiniz, kabul etmiş olabilirsiniz, zaten aynı düşünüyor olabilirsiniz, “saçmalamış” diyor olabilirsiniz.

Ben yine de en baştaki soruya döneceğim; gençleri birbiri ardına ölen bir ülkenin yaşayanlarına ne düşer?

Her ölenin arkasından kahramanlık nutukları atmak, yenilerini de teşvik etmek mi? Kalanlara kendi konforunu bozmadan ölümün yolunu göstermek mi? Hamaset yapmak, savaşla gelen ölümü kutsamak, kendini, daha kötüsü de başkalarını sıraya yazdırmak mı?

***

Geçenlerde Sıla Gençoğlu’nun bir tweeti gündeme düştü, hatırlarsınız; “Bu cinayete suç ortaklığı etmek istemiyorum. Hiç kimselere ‘başın sağolsun, vatan sağolsun’ demek istemiyorum. Utanıyorum.”

Sonrası malum. Küfürler, hakaretler, Ak trollerden Melih Gökçek’e kadar çukurun dibinden çamur sallamalar.

“Ne var yani” diyeceksiniz belki. Bir kişi, üstelik medyatik biri böyle demişse kahraman mı oluyor, yüzlerce mücadele veren, bedel ödeyen insan var barış için.

Kahraman olup olmadığını bilmiyorum. Ama Sıla bir şey yaptı. Ölen gençler üzerinden hamaset dolu bir nutuk atarak övgülere gark olma imkânını usulca kenara itti. Ve olabilecek en insani tepkiyi verdi: Utanıyorum.

Evet utanmak. İnsanları bir saray, iktidar hırsı uğruna ölüme yollanan, gençlerini yaşatamayan bir ülkenin henüz hayatta olanlarına en başta bu düşer. Utanırsın. Her yaşamını yitirenle biraz daha utanırsın. Kof intikam yeminlerinin, ceylan derisi koltuklarda otururken atılmış nutukların, kan gölü ortasında koşulan hamaset maratonunun yanında “cinayete ortak olmuyorum” demek, utancını dile getirmek kahramanlık değilse de en az onun kadar önemlidir sanıyorum.

“Şehitler ölmez” diyebilirsin. İntikam dolu olabilirsin. Nefrete kapılmış olabilirsin. Umursamıyor dahi olabilirsin.

Gel gör ki, herkes için yolun başında, ortasında, sonunda o bekler: Utanç duygusu.

Son niyetine. Barışın kıymetini bilmek, yalnız kendisi için değil, herkes için huzurlu günlerin tahayyülünü kurabilmek sadece utanç duygusundan geçenlere özgü inanılmaz kıymetli ve kazanması kolay bir yetenektir. Sanılanın aksine de zayıflık değil, güç verir.

Utanan insanlara kulak vermek, onlara yaklaşmak belki de en hakiki başlangıçtır.

NOT: Cumartesi BirGün’lük festivalde görüşürüz.