Son zamanlarda sıklıkla duymaya başladığımız bir cümle var, hem de “inşallah” duasıyla: “Şehitler tepesi boş kalmayacak!”

Türk edebiyatının “Bayrak şairi” olarak bilinen Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiiri kadar önemli bir diğer şiiri “Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor”un bir dizesine gönderme o cümle.

“Şehitler tepesi boş değil, / Toprağını kahramanlar bekliyor! / Ve bir bayrak dalgalanmak için; / Rüzgar bekliyor! / Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin; / … / Yattığı toprak belli, / Tuttuğu bayrak belli, / Kim demiş meçhul asker diye?”

Vatan toprakları ve vatan savunması için canlarını verenlerin “meçhul asker” olamayacağını vurgulayan dizeler!

Van’da çığ altında kalanların ardından, ailelere baş sağlığı ve sabır dilerken; “Bir tarafta Van’daki bu hadise, bir diğer tarafta İdlib’de şu anda yaşadıklarımız… ama karşı tarafa da bedelini çok ağır ödettiklerimiz var. Zira biz biliyoruz ki şehitler tepesi inşallah boş kalmayacak. Şehitler tepesi boş kalmayacağı için de bizler şehadete ürkerek, korkarak değil, tam aksine adeta sevgili peygamberimizin ‘keşke ben de o makama ulaşsaydım’ niyazında olduğu gibi, bu şekilde yürüyeceğiz.”, demişti Erdoğan.

Hafta sonunda da, Kuzey Ege Otoyolu açılışında yaptığı konuşmada; “(Libya’da) Biz gayrimeşru Hafter’e karşı, ücretli, lejyoner Hafter’e karşı, biz orada yönetici, kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız. Mücadeleyi orada sürdürüyorlar. Tabii birkaç tane şehidimiz var. Ama birkaç tane şehidimizin karşılığında da 100’e yakın orada, o lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Kardeşlerim, şunu hiçbir zaman unutmayacağız; Şehitler tepesi boş kalmayacak.”, dedi.

O “birkaç tane şehidimiz”den biri ile ilgili eperce paylaşım oldu sosyal medyada. Kimi eski asker, kimi “emekli bir albay” olduğu söylenen o “birkaç şehidimiz”den birini tanıyan insanlar, adı anılmadan, sessiz sedasız, törensiz gömülmesini protesto ettiler.

Haber kanallarındaki analizlerinden tanıyacağınız, “eski asker, stratejist, güvenlik uzmanıAbdullah Ağar’ın; “Vatan kimi zaman bilinen, kimiz zaman da BİLİNMEYEN KAHRAMANLARIYLA yükselir. Ruhun şad olsun kardeşim. Ruhun şad olsun” şeklindeki, isim verilmeden üniformalı fotoğraf altına yazılmış mesajına çok sayıda tepki geldi.

Türkiye’nin, sınırları ötesinde askerlerini, insanlarını kaybetmesine ve onların “birkaç tane şehit” denilerek otoyol açılışlarında anılmasına, AKP’ye destek vermiş/veren ve dış politikasını destekleyen milliyetçi çevrelerden de tepkiler gelmeye başladı.

Libya’da, içindekiler konusunda pek çok soru işareti olan “Suriye Milli Ordusu’dan ekiplerimizle beraber” olmamız ise tam bir açmaz!

Erdoğan’ın Libya politikasını savunurken en sert eleştirdiği konu Hafter’in “lejyonerliği”. Rusya’nın -resmen ilişkisini reddettiği- Wagner’i ve başta Sudan, diğer ülkelerden gelen paralı askerlere dayanması… Hafter’i uluslararası alanda sıkıştırmanın en önemli argümanı “Onların orada ne işi var?” sorusu oluyordu.

Oraya meşru hükümetle yapılan bir anlaşma sonucu ve davet üzerine giden “kahraman askerlerimiz”in yanında “Suriye Milli Ordusu”nun olması ve bunun tam da Hafter’in bu ilişkilerini eleştiren Erdoğan tarafından açıklanması -hoş muhatapları için zaten bir sır değil ama- Türkiye’nin Libya’da sürekli sorduğu soruya kendisinin muhatap olmasını getirmeyecek mi?

Suriye ve Libya’da işler gittikçe zorlaşır ve hükümet sahadaki sıkışıklıkları, doğru bir diplomatik hamleyle Putin, Merkel, Macron gibi liderlerle görüşerek aşmaya çalışırken, kuşkusuz “Libya’da Suriye Milli Ordusu ne iş?” sorularına da cevap vermek zorunda kalacak.