Yeni kitap çalışması için daha önce okuduğum fakat tekrar belirli yerlere bakmak için elime aldığım Vecdi Çıracıoğlu’nun yazdığı “Gladyatör” kitabına bakarken, sosyal medyada Özkan Sümer hocanın vefat haberini üzülerek öğrendim.

Belki tesadüftür, belki değildir ama, Metin Kurt ile Özkan Sümer isimleri yana yana gelince ister istemez bir noktada düşünmeden edemedim: Metin Kurt ile Özkan Sümer’in dışında futbol üzerine düşünce ve farklılık üreten ve fakat bunun uğrunda bedel ödeyen başka kimse var mı? Diye…

Futbol kolektif bir oyundur. Ve üst düzeyde emeğe dayanan çalışma ve oynama içeriğe sahiptir. Futbol sadece bedenen oynanan bir oyun olmadığı gibi, belirli sistemler ve bunu kurgulayan taktiksel içeriklere sahiptir. Ene önemlisi prensiplerin yorumlanması için bir felsefesi vardır. Tüm bunları dışlayarak futbol üzerine konuşmak veya onu meslek olarak seçmek eksik kalır.

Bu mücadelelerin bu toplumda, İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da ve Trabzon’da karşılığı olmayan düşünce odaklı farklılıkların uygulamasına sahip çıkmak ve onun için bedel ödemek, ancak bir gladyatör ve bir filozof donanımına sahip olanların yapacağı işlerdir.

Süreci sadece para kazanmaya indirgemek, kişisel ‘rant’ beklentisinden başka bir karşılık sağlayamaz. Şuandaki bizim liglerdeki tüm antrenörlerin ve oynayan tüm futbolcuların farkındalar veya değiller yaptıkları işin futbol oyunu ile bir alakası yoktur. Sadece ve sadece kişisel beklentileri için futbolu ‘araç’ olarak kullanmaktadırlar.

Gazete için tüm bunları düşünüp yazmam gerektiğine karar verdiğimde, akşam Giresun’da yaşayan sevgili dostum Ömer Cinel bana bir yazı yolladı. Adnan Sungur’un kaleme aldığı “Futbol Efsanesi Özkan Sümer” yazısıydı. Tabii bu kadar yakından tanıyıp bu kadar güzel anlatmak sadece Adnan Beye ait bir ayrıcalık olacağı kesindir.

Oradaki önemli konulara üzerinden gideceğim ki yukarıda yazdıklarımın anlamı olsun.

Özkan Hocanın konuşmalarında Marx, Socrates, Konficyüs ve Aristo’dan alıntılar yaparak örneklemeler karşısında-ki bu büyük bir brikimi gerektiren durumdur, Ali Kemal Denizci’nin “Hocam, o, bu, şu ne diyor bırak lütfen… Sen ne diyorsun?” sözleri, düşünsel derinliği karşılığı bakımından net bir futbolcu fotoğrafıydı.

Mehmet Ali Yılmaz’ın karşısına başkan adayı olarak çıkıp kazanması, şehrin ve takımın onuru için kendini ortaya koyması belki de Trabzonspor için tarihsel süreç içerisinde en anlamlı çıkışlarından biriydi.

En önemli eylemi Mehmet Ali Yılmaz ve onun tetikçilerinin suçlamaları karşısında 19 Mayıs Spor Salonu’nda halka açık hesap vermesidir. 4 binimin üzerinde insanın “yuhhh” seslerine karşılık “Yuh, fikirsizliktir, yuh bilgisizliktir yuh cehalettir. Bilen hesap verir, bilmek isteyen sorar… Buraya size hesap vermeye geldim. Karşınızdayım işte, sorun hesabı” sözleriyle, tam 6 saat süren bu soru cevap süreci sonunda salondan alkışlanarak çıkmıştı.

Mehmet Ali Yılmaz’ın gelmediği bir kongrede konuşmacıların kürsüye çıkıp sürekli ondan bahsedip ilahlaştırılması karşısında, Özkan Sümer kürsüye çıkıp “Burada 17 kez Mehmet Ali ismi anılırken, Trabzonspor’un adı bir kez olsun söylenmedi. Bu Mehmet Ali’nin büyüklüğü değil, sizin Trabzonspor’u küçültmenizin sonucudur” diyerek, camiaya sert eleştirilerde bulunmuştu. Ama bu sözlere rağmen Mehmet Ali Yılmaz ile çalışmayı da kabul etmişti. Bu konudaki eleştirilere de “İnsanlar ya sisteme uyar, ya sistemi kendine uydurur. Ben tek başıma sistemi kendime uyduramadığım için sisteme uymaya karar verdim.” Eleştirel ifadesi, ne olursa olsun içeride kalıp mücadele etmeyi göze alan bir şahsiyetti. Ama bunun yanında kendisiyle yüzleşecek kadar da dürüsttü.

12 Eylül döneminde Malatya ceza evinde yatan Trabzonlu sosyalist bir grup genç, isimlerinin okunduğunu duyunca telaşlanmışlar. Sonra anlaşıldı ki ziyaretçileri varmış. Trabzonsporlu bir yöneticinin yeğeni de aralarında olduğu için, görüşme imkanını sağlamadıklarından o zaman Malatyaspor’u çalıştıran Özkan Sümer’den rica etmişler, o da bu isteği girişimlerde bulunarak yerine getirmiş. Ama esas ilginç olan ziyaret sırasında Özkan Sümer’in de olmasıdır.

Adnan Sungur’un yazısındaki tutuklulardan birinin anlattığı “O günkü koşullarda, Türkiye’nin en önemli teknik direktörlerinden birinin sol örgüt üyesi birilerini ziyareti öyle her babayiğidin yapacağı bir şey değildi. Bunun için çocukluğumun futbol dünyasındaki idollerimden biri olan Özkan Sümer’e karşı saygım on kat artmıştı.”

‘Babayiğit’

Bir şehir devrimci azizini kaybetti.