Sehven memleketin ırzına geçiliyor. Bunu bir zaman önce yazsaydım hayli kalabalık bir isim sıralaması yapmam gerekirdi. Hoş ‘sehven’ değil, ‘aleni’ diyen çıkar ve haklı olurdu. Yaşadığımız günlerde, bu tarife uygun çok kimse var kuşkusuz. Ama şu an, yani Diyanet’in ucu açık bütçesinin ‘açık’ verdiği ve bunun sehven diye geçiştirilmeye çalışıldığı şu günlerde, aklımıza ‘görmek ya da görmemek’ ikilemi geliyor sadece. Yani ilk sırayı Diyanet İşleri alıyor. Genellemeler kötüdür elbet, ancak, bulunduğumuz sefalet düzenine kılıf uyduran kimselerin din tacirleriyle kol kola olduğunu pek de şaşırmadan görüyoruz.

Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin yargı sürecinde bilinir oldu ‘sehven’ sözcüğü. Genç adamın yaşamı karardı, tanımadığı insanlarla konuştuğu savlandı, terörist sayıldı ve anlaşıldı ki; tüm bunlar yalan! Kılıf hemen hazırdı: ‘Sehven’ yani kasıtlı değildi bu yanlış. Peki, ya çalınan zaman, insan onuruna yönelik bu kara kampanyayla düşülen ruhsal açmaz ne olacak? Bedeli kim ödeyecek? Bazı durumlarda ‘özür dilemek’ yetmez! Garip günlerden geçiyoruz, öteden beri unutkandık, şimdi hiçbir şey iz bırakmıyor bellekte! Anımsatayım istedim…
Bu tür sehven durumların artacağını biliyoruz. Yarın biri: “Yahu bu savaş yanlışlıkla çıktı. Anlayacağınız insanlar sehven öldü” derse şaşmayın. Nasılsa dün söylediğini bugün yalanlayan bir ‘yalnız padişah’ ülkesindeyiz. Ardında kıç kılı olmaya razı bir kalabalık, padişah hukukuna uygun yargı, el pençe duran din tacirleri ve işbirlikçileri var.

Bu düzenden beslenenler korkuyor, korktukça saldırganlaşıyor; gerçek olan budur, bir dönemin sonu geldi! İşadamları, siyasetçiler, medya şarlatanları, din adamları, akademisyenler hepsi yargı karşısına çıkacağı günü bekliyor. Çok uzak değil meraklanmasınlar… Tüm diktatörlükler er ya da geç yıkılır. Hesap zamanı geleceğini de bilir korkak tiranlar. Bir zalimin çevresinde toplaşan çıkar kalabalıkları bu sonu fark ederler; ardından çaktırmadan bir bir koparlar oradan ve bir gün, o şatafatlı sarayında bir başına kalır ‘yalnız padişah’!
Coğrafyamız katiller, meczuplar, sapkınlardan geçilmiyor. Her yanda pıtrak gibi biten tuhaf selefi, cihatçı grupların varlığı küresel saldırgan devletlerin elinde. “Suriye denklemi değişecek ve yeniden kartlar dağılacak” dediğimizde küfür edenler, şimdi ne halt edeceğini şaşırmış durumda. Suriye halkı direndi. Aksi olsa ne Rusya, ne İran Esad’ı koruyamazdı. Gerçek yalın: Laik düzenler ortadan kalkınca, sapkınlık egemen oluyor; bu grupları iyi bilen halk, kendi geleceğine sahip çıkıyor. Demokratik değil Suriye, doğru. Ama laik! Bunu unutmayalım. Ayrıca başkasına demokrasi dersi verenler, kendi evlerine de baksa iyi olur!

Bülent Ecevit’e yapılan açık darbenin ardından iktidara gelen ‘Müslüman Kardeşler’ temsilcisi AKP, bu denge değiştiği için kaybediyor. Yolsuzlukla beslenen bu iktisadi düzen süremezdi. Üstelik tüm dünyayı terörle tehdit eden cihat gruplarıyla işbirliği er ya da geç açığa çıkacaktı. Yazgısını bir adamın iki dudağına iliştiren ne kadar çıkar çevresi varsa, bu yakın geleceği görüyor. Bölge yeniden kurgulanıyor, bilek güreşi iyice sertleşti. Bize gelince…

AKP’nin beslediği, büyüttüğü sermaye, önceden tanık olduğumuz gibi gemiyi terk ederek paçayı kurtarmak isteyecek. Tabandaki çıkar çevreleri, yarattıkları muhtaçlar topluluğu, alperen olan esnaf hemen başka bir limana sığınacak. Liberaller oynak zeminlerde kıvırmaya bayılır, orada mesele yok. Bürokratlar için durum feci; belgeli ve belgesiz olarak yaptıklarından ötürü elbet hesap verecekler. Bu yağma düzeni çöktü artık. Ancak sorun başka yerde…

Gelelim başlığa. ‘Beyaz Türk’, ‘Ulusalcı’, ‘Cumhuriyetçi’ diye aşağılanan bir büyük kitle, uzun yıllar “Türkiye laiktir laik kalacak” diye haykırdı. Yanlış saptama. Ülkemiz hiçbir zaman laik olmadı yazık ki! Tersine, her dönem Diyanet eliyle din olgusu siyasetin emrinde oldu. İlk yıllar tek parti egemenliği kendince bir din yarattı; ricatla birlikte, köy enstitülerinin kapanmasıyla yani, yobazlar aldı sazı eline. Piyasacı bir din yarattılar ve onun saltanatını süren din adamları…

Gördük ki; laiklik ekmektir, sudur. Demokrasi için, hukuk için, insan hakları için ilk koşul laikliktir. AKP yobazlıktan, din tacirliğinden besleniyor. MHP her zaman yanında durdu AKP’nin, aralarında özellikle laiklik konusunda bir çatışma olacağını sanmam. Peki, sandıkları din adamlarına emanet etmeyi düşünen CHP’ye ne demeli? “AKP’yle koalisyon olabilir, masada otururuz” diyen HDP’ye ne desek acep?
Coğrafyamızda tek çıkış laikliğin katıksız uygulanmasıdır. Aksi halde memleketin alenen ırzına geçilmeye devam edilir. Bize de ‘sehven’ diye yutturulur!