İlk kitabı "Büyüyemeyenler"i okurlarla buluşturan müzisyen-yazar Melis Danişmend, “Sanatın, hayat damarlarından biri olarak kabul edilmediği bir ülkede yaşıyoruz” diyor ve ekliyor: "Umutlu olmak gerek."

Sektör bıçak sırtı

Sercan MERİÇ

Müzisyen ve gazeteci Melis Danişmend, ilk kitabı "Büyüyemeyenler"de kendi hikâyesinden yola çıkarak içinde bulunduğu dünyayı mizahi bir bakışla kaleme aldı. Biz de bu kitap vesilesiyle Danişmend’i BirGün TV’de misafir ettik. Hem ilk kitabını hem Türkiye’nin içinden geçtiği zor dönemlerde kültür-sanat dünyasını konuştuk.

İlk kitabınız "Büyüyemeyenler" okurlarla buluştu. Nasıl doğdu?

Kitap yayımlanmak üzere yazılmadı. İçimi dökmek için yazdım. Herkesin hayatında zor dönemler var. Gerek ülke gündemi, gerek son yaşananlarla ilgili. Benim için de 2016 fazlasıyla zor olan bir dönemdi her açıdan. Bir yandan Türkiye'de de darbe girişimi dahil her türlü olay olmuştu. Bu tür durumlar kültür sanat sektörüne, müzik sektörüne çok büyük etki ediyor. Dolayısıyla o sene işlerimiz tamamen iptal oldu. Ayrıca sesimi kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldım.

Bir de sağlık sorunu yaşadım. Sesimi tamamen kaybetme riskim vardı. Hatta konuşma sesimi bile yitirme ihtimalim vardı. Ameliyat oldum. Ayrıca çeşitli aile mevzuları oldu. Boşandım o senenin sonunda. Ardından 2017 başlarında, yıllardan sonra tası tarağı toplayıp aile evine taşındım. Yıllar sonra çok büyük bir endişe yaratıyor.

Başarısızlık hissi yerleşiyor insana değil mi?

Bu hayatta hiçbir şeyi beceremedim hissi hâkim oluyor. Sonradan pandemi döneminde bunu yaşayan milyonlarca insan oldu. Ekonomik sebeplerle şu an da devam ediyor bu durum. Ben de aile evine geri döndüğümde önce müthiş bir panik duygusuyla “Ben ne yapacağım? Hayatımı nasıl toparlayacağım?” diye düşündüm. Beni çocukluktan bu yana en çok rahatlatan şeylerden biri yazı yazmak. Yazmaya karar verdim. Bir iç dökümü gibi terapi niyetine yazmaya başladım. Yazdıkça trajik gibi görünen olayların karanlık tarafı beni çok güldürmeye başladı. Bunun içinden mizah çıkabileceğini fark ettim. Yazdıkça eğlenmeye başladım. Dört mevsim ayırarak yazdım. O mevsimlerin hepsi de birer temaydı. Kış mevsimi evdi, ilkbahar mevsimi işler, yaz mevsimi ilişkiler, evlilik, boşanma ve sonbahar da hayat… Yayımlandıktan sonra gördüm ki yalnız değilmişim.

Büyüyemeyenler, Melis Danişmend Mundi, 2022Büyüyemeyenler, Melis Danişmend Mundi, 2022

Şu an hangi mevsimdesiniz?

Şu anda ilkbahardayım galiba. Şu an Türkiye'nin durumuyla ilgili, gelecekle ilgili, işlerle ilgili çok fazla düşündüğüm bir zaman dilimindeyim.

Sektöre dair de bir anlatı kuruyorsunuz kitapta…

O kadar büyük yokuşlardan iniyoruz ve sürekli o kadar değirmenlere karşı savaşıyoruz ki, içinde bulunduğumuz sektör dayanışmanın en yüksek olmasını gereken sektör. İşlerin görece daha iyi gittiği zamanlarda da çok eşitsizlikler vardı. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki pandemi, ekonomik kriz, ülkenin gündemi derken olumlu taraftan bakmayı ve bir dayanışma içinde olmayı makbul görüyorum. Eleştirmeye devam ederken bir şeyleri de düzeltmeye çalışalım. O kadar büyük yaralar alındı ki önce nefes almayı öğrenmemiz gerekiyor.

Ülkenin gündeminde her an kötü şeyler oluyor ve bunların ardından hemen müzik yasaklanıyor, sanatsal faaliyetler iptal ediliyor. Bu alışkanlık mı oldu?

Sanatın, hayat damarlarından biri olarak kabul edilmediği bir ülkede yaşıyoruz. Bizimkisi gibi daima taca atılabilen, görmezden gelinebilen bir sektör yok.

İktidarın politikası da bu yönde kurgulanıyor…

Tabii ki. Bitirilme ile törpülenme çizgisinde bıçak sırtı gidip geliyor sürekli. Dolayısıyla desteğin tam olmadığı bir yerde hep topun ağzındayız. Yıkılmamak için çelik gibi sinirlere, manevi ve maddi dayanağa sahip olmak gerekiyor. O yüzden zorluklar karşısında ayakta durmak, moral vermek görevini üstlenmek durumundayız. Bunu yapabilmek de çok özel bir şey. Ama bunun için hakikaten çok güçlü durmak gerekiyor.

Eski dönemin ünlüleri ile gerçekleştirdiğiniz “Şimdi neredeler?” isimli bir söyleşi seriniz vardı. O seriden yola çıkarak, eski ile bugünü karşılaştırdığınızda ne söylersiniz?

Her dönemin kendine özgü zorlukları var. Eleştirilebilecek çok yanı var. Ama konuştuğum kişilerin genel olarak söylediği, daha özgür oldukları. Seyircinin, okuyucunun sanata katkıda bulunan isimlerin katkısı ve kucaklaması da farklıydı. Şimdi yine emek veren seyirci, okuyucu var ama artık o kadar hızlı ki her şey bir yerde dururken başka bir yere atlıyoruz. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştım, söyleşiler yaptım. Kısa bir süre önce evdeki arşivime baktım. Bugün o tür işler yapılsa, hafta sonu ekini hazırlayan herkes içeri atılırdı. Eskiyle bugün arasında nefes alma farkı var.

Müzik alanıyla ilgili de dönem tartışması sürüyor. 90’lar müziği vardı, 2000’lerde pop müzikte değişimler oldu. 2010’lardan sonra sizin de janr olarak yer aldığınız bir grup müzisyen kent hikâyeleri anlatmaya başladı. 2020’leri nasıl tarif edersiniz?

Değerlendirmek için zamana ihtiyacımız var. Bu dönemin müziğinde bilinç akışı var. Bir duygu ve bilinç akışı. Konudan konuyu atlama çok fazla. Hızla bağlantılı da söylenecek çok şey var. Bir yandan seyircinin dikkatini tutabilmek için biraz değişik sözlere ve tavırlara ihtiyaç var. Eskiden seyirci tarafı kendi kendine araştırıyordu, buluyordu, bağrına basıyordu. Birkaç sene sonra daha net bir kategorize edebiliriz gibi geliyor.

Teşekkürler. Son mesajınızla bitirelim…

Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz aynı şeyleri hissediyoruz. Hayat devam etse de akşam yalnız kaldığımızda hissettiğimiz duygu ortak. Bazı insanlardan farklı olarak tabii. Bazı insanlar çok kötücülmüş. Onu bu dönemde iyice öğrendik. Temelde hissettiğimiz duygunun bizi birbirimize bağladığını düşünüyorum. Umutlu olmak gerek.