Bütün bu melûnluklar, sırf HDP barajı geçemesin diye yapıldı/yapılıyor. Öyleyse, ilk hedef yüzde 10 barajının kaldırılması olmalıdır.

Erdoğan, koca bir halkın tercihlerini iptal etti; “yeniden seçim” diyor ve yine tehdit ediyor “ya 400 milletvekili, yoksa kaos” diye.

Aslında, yüzde 10 barajından da önce kaldırılması gereken, Erdoğan’ın ‘reis’liğidir. Cumhurbaşkanlığı demiyorum; zira, o makamdan çoktan düştü, saltanatını kurarak. Ancak, aynı zamanda, “yeni bir fiilî durum yarattım, yasaları/anayasayı bu yeni duruma göre ayarlayın” dediğine göre: Evi aranmalı, evraklarına el konulmalı; tabii, kendisi de gözaltına alınırken. Ama nerede bunu yapabilecek savcı: Tam bir terör rejimi yürürlükte; herkes korkutulmuş, korku üzerinden sindirilip yıldırılmış. İşte, tam tamına da bu yüzden ve de tam tamına bugünlerde, Erdoğan’ın istifasını isteyen bir kampanya başlatmalıyız; yoksa, sonumuz felaket, Türküyle, Kürdüyle...

Bu arada şunu da tekrarlayayım, neredeyse 30 yıldır milyonlarca kez yaptığım gibi: PKK, terör örgütü değildir, yegane eylem yöntemi ve nihaî hedefi insanların yüreğine dehşet salmak olan bir örgüt türü mevcut olamayacağına göre.

Herkese terörist ve/veya terör destekçisi deyip suçlayan yasadışı, Anayasa ihlalcisi faşist Erdoğan yönetimi ise bana Francis Carco’nun (Rahmetli Sabri Altınel Hoca’mın tavsiyesi üzerine okuduğum) ‘Brumes (Sisler/Dumanlar)’ündeki bir kahramanı hatırlatıyor. Seine nehri rıhtımlarında kaçakçılıktan eşkıyalık ve kadın satıcılığına kadar her türlü pislik üzerinden hayatını idame ettiren bu pislik şununla övünüyor: “Ben, bütün sevgililerimi, öyle bir şey olmadığı hâlde, bana ihanet etmekle suçlarım ki, suçlanmaktan kurtulabilmek için benim önümde daha bir diz çöksünler, sadakat gösterilerinde bulunsunlar diye”.

Kabataş müfterisi provokatörlerden, cinayet teşvikçisi/tetikçisi mikrop(microbe=micro/çok küçük+be/canlı-yaratık)lardan boynu tam da giyotinlik bakterilere kadar bilumum zararlıyı görmezden gelen savcılardır, esas terör yaratanlar; yani, insanları ‘ne bahaneyle başıma neler getirilebilir’ bilinmezliği içine sokup yıldırıp sindirme rejimine hizmet edenler.

Francis Carco, Korsika kökenli bir Fransız (France-ais/Fransa-lı), ‘korsan’ da ‘Corse(Korsika)’ ile aynı kökten; Erdoğan’ın şahsında somutlaşan ‘korsan kapitalizm’ ise Evren-Özal darbesinin, kayıt-dışı da olsa en has evladı ve de ancak faşist/militarist bir terör ortamında ayakta kalabilecek bir sistem.

İşte, bu yüzden de Erdoğan’ın biz insanları sindirip yıldırmasını önünü kesmek üzere, kendi gayri-meşruluğunu kendi ağzıyla itiraf etmiş bu kişinin despotluğuna son vermek üzere bir istifa kampanyası başlatalım; zira, ‘Bizim Türkiye’, ya bizim olmaktan çıkmak, ya da hepten yok olmak üzere.