Güney Afrika'da ırkçılığa karşı uzun yıllar mücadele veren ve siyahların haklarının garanti altına alınmasını sağlayan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) 100 yaşında. 100 yıl önce 8 Ocak 1912’de kurulan ANC bir asırlık geçmişini parlak törenlerle kutladı. Ancak dünyanın en acımasız rejimlerinden biri olan Apartheid rejimine karşı mücadeleyi kazanan ANC, parlak geçmişine ve kutlamalara rağmen iktidarda birçok kesimi ciddi hayal kırıklığına uğratmış olduğunu saklayamıyor.

Güney Afrika’da 17 yıldır iktidarda olan ANC’ye daha yakından bakıldığında, özellikle hükümet icrasında görev alan ANC yöneticilerinin gün geçtikçe ‘iktidar kirliliğine’ daha çok bulaştığı görülüyor. Yıllarca eşitlik ve özgürlük sözcükleriyle birlikte anılan ANC, 17 yıllık iktidarının bu son yıllarında sık sık kanatlar arasındaki iktidar mücadelesi, ekiplerin ayak oyunlarıyla tasfiyesi, ANC önderlerinin ve yakınlarının yolsuzlukları, hükümet yetkililerinin rüşvet ve yolsuzluk olaylarına karışması gibi siyasal ayak oyunları ve mahkemelik skandallarla anılıyor. Dünyanın en önemli kurtuluş hareketini başarıyla yönettikten sonra Apartheid rejimine son veren ANC’nin muhalefetteki parlak dönemi, yerini çoktan çöküş dönemine bırakmış gibi. Güney Afrika devrimi, anlaşılan yemlediği çocukları tarafından çoktan yenilip yutulmuş. Belki de sınıfsal bir perspektifi olmayan bütün devrimlerin kaderi bu. Belki de sınıfsal karakteri olsa bile, ‘devrim ruhunu’ unuttuğu için bu böyle.

Güney Afrika’ya yakından bakıldığında, ‘iktidar kirlenmesi’ tıpkı halkın çoğunluğunu rahatsız ettiği gibi devrimi yapan önderlerin bir kısmını da rahatsız ediyor. ANC içinde de “sahi devrime ne oldu, biz bu devrimi ne için yapmıştık” diye soranlar var. Almanya’nın sosyalist günlük gazetesi Neues Deutschland’tan Gerd Schumann, Güney Afrika’da ANC iktidarı altındaki 17 yılda gelinen noktayı, ANC içindeki pozisyonları ve Güney Afrika dayanışma ruhuna ne olduğunu Güney Afrika devriminin liderlerinden Denis Goldberg ile konuştu.

>>>>Bundan yüz yıl önce Afrika’nın en eski kurtuluş hareketi Güney Afrika’nın Bloemfontein kentinde kuruldu. ANC, kıtada en etkili güçlerden biri haline geldi. Apartheid karşıtı bu özgürlük hareketinin en büyük şahsiyetlerinden birisisiniz. Kişisel olarak siz bu tarihsel yıldönümünü nasıl kutladınız?
Törenleri Cape Town’daki evimin oturma odasında sessizce televizyondan izledim. Çok etkileyiciydi. On binler Mangaung’da, eski Bloemfontein’da toplanıp eski bir Güney Afrika özelliği olan danslar ve şarkılarla hoş ve sıcak bir atmosfer yarattı. Ancak orada bir sorun olduğu da saptanıyordu: 1955 yılı ANC Özgürlük Şartı’na göre siyah, beyaz, melez veya Hint kökene sahip bütün Güney Afrikalılar yalnızca birlikte yeni bir özgür ülke oluşturabilir. Başkan Zuma konuşmasında, şahsiyetleri ve örgütleri on yıllardır birlikte çalışılan müttefikler olarak onurlandıracak doğru cümleleri sarf etse de, sahnede sadece siyah Afrikalılar bulunuyordu. Mangaung’daki konuşmacı, “Biz ırkçı olmayan bir topluma inanıyoruz” diyordu ama televizyonları başında gösterileri izleyenler ve konuşmaları dinleyenler en azından optik olarak bu konuşmaya inanmakta zorlandı.

>>>>Çünkü direnişin bir bölümü törende en azından ‘görsel olarak’ dışlandı. Bu bazıları tarafından ‘yeni bir ırkçılık’ olarak mı algılanıyor?
Durumu anlamak için geçerli olan şu: Sınıf mücadelesi ne, ırk mücadelesi ne? Irksal bariyerler yüzyıllar boyunca ‘böl ve yönet’ sloganıyla adeta zihinlere çivilenmişti.   Örneğin benim yaşadığım Westkapp bölgesinde çoğunluk melezlerden oluşuyor. Apartheid zamanında melezler arasında siyahlara karşı çok büyük çekinceler vardı, beyazların arasında zaten vardı. Ama bugün burada insanlar arasında derisinin renginden bağımsız tam bir birlik var.

>>>>Hükümet gücü haline gelen kurtuluş hareketinin içinde bugün radikal antikapitalistinden reformistine, grup benmerkezcilerden milliyetçi siyahlara kadar çok değişik çeşitli siyasal pozisyonlar temsil ediliyor. ANC on yıllardır Komünist Parti (SACP) ve sendikalarla da işbirliği içinde. Bu farklı görüşleri sürekli bir arada tutmak mümkün mü?
Bu karışık. Örneğin Gwede Mantashe, SACP Genel Başkanı ve aynı zamanda ANC Genel Sekreteri. SACP Genel Sekreteri Blade Nzimande ise aynı zamanda hükümette Bakan. Bu durum siyasal zorluklar getiriyor. Hem  Meclis’te ANC milletvekili olarak parlamenter işlevlerini yerine getiriyorlar hem de hükümet politikalarını temsil ediyorlar. Komünist Parti tarafından hükümete bir eleştiri yapıldığında buna karşı ANC Genel sekreteri ne diyebilir?

>>>>ANC’nin sendikalar birliği COSATU ve Komünist Parti ile oluşturduğu işbirliği bozulur mu?
Şu anda bence bozulmaz. Bazen tartışmalar ve eleştiriler oluyor. Sonra her zaman kongrelerde, konseylerde bir araya gelinebiliyor. Ancak ANC içindeki kapitalistlerle ANC’nin birlikte çalıştığı diğer ortaklar arasındaki çelişikiler ve çıkar çatışmalarının büyüdüğü de inkar edilemez.
 
>>>>17 yıllık ANC iktidarından sonra bile hâlâ ülkede güçlü bir toplumsal eşitsizlik hâkim. ANC iddiaları ve uyguladığı politikalar arasındaki çelişkiler büyüyor mu?
Başkan Zuma, kutlama yıldönümünde işkence görmüş ve kötü muameleye tabii tutulmuş insanları onurlandırdı. Özgürlük mücadelesinde birçokları hayatını kaybetti. Bugün yeni toplumu oluşturma yolunda bir geçiş sürecinde bulunuyoruz. Bugün birbirimize dikkatli bir biçimde yaklaşmak zorundayız. Asla sağlık ve eğitim gibi hizmetlerden yararlanamayacak olan milyonlarca insana bugün bu hizmetler veriliyor. Milyonlarca insan kilometrelerce yürümeden temiz suya kavuşabiliyor. Ama şimdi hemşireler daha iyi ücret ve daha iyi koşullar için grev yaptığı için sağlık sistemimiz çöküyor. Nerede kaldı sorumluluk ve insanlık? Biz niçin mücadele ettik?

>>>>Ama çalışanların çıkarlarını savunmak için başka hangi imkânları var ki?
Bunlar  sadece işçi ve memur değil ki, bunlar aynı zamanda toplumun yeniden yapılandırılmasın bir parçası…
 
>>>Örneğin madencilik sektörü özel şirketlerin hâkimiyetinde. İşçilerin talepleri hâlâ haksız mı?
Kapitalist bir toplumda yaşıyoruz. Bu bir gerçek. Evet, Mandela ve Zuma ailesine ait insanlar tarafından işletilen altın yatakları işletmeleri, çalışanlarına iki yıl boyunca ücret ödemedi.

>>>>>Yolsuzluk ne kadar yaygın?
Bu bir yolsuzluk değil, bu normal kapitalizm. Ben buna karşı mücadele ediyorum. Aynı zamanda ülkemizi geliştirmek zorundayız. Saf, mükemmel bir Güney Afrika’ya sahip oluncaya kadar bekleyemeyiz. Nüfusun büyük bir kısmının eski düzen tarafından ruhen yaralanmış olduğu bir halktan yeni bir toplum yaratmak gerçekten çok zor. İnsanları ilgilendiren birşey bu ve insanlar şimdi daha iyi bir hayat istiyor.

>>>>Anti kapitalist akımlar ne kadar güçlü ve ülkeyi tamamen yeniden yapılandırma şansı ne kadar büyük?
Benim sorum, yeniden yapılanma sürecinde sendikalara hangi rol düşüyor? Biz biliyoruz ki, kapitalizm en az ücret ödeyerek en fazla kâr yapma peşindedir. Ücretler artar ve şirketler de ücretleri çok yüksek bulursa, başka bir ülkeye gidiyorlar. Ama yatırım yapmadan ekonomi kurulamaz ki.

>>>>Öyleyse, bu işletmelerin kamulaştırılmaları doğru ve tutarlı bir karar olurdu…
Bu bir gerçek, ama bu işletmeler yeni bir elit kuşağın eline geçmemiş olsaydı. Güney Afrika’nın yakın tarihinde, önce uluslararası İngilizce konuşan sermaye genişledi, sonra Afrika dilinde konuşan beyazlara geçti kapital, şimdi ise eskiden baskı altında tutulan siyah Afrikalı bir gruba ve biraz da Hintlilere geçti sermaye. Yeni bir kapitalist zümre oluştu.

>>>>Zuma’nın sözünü ettiği ‘geçiş toplumu’ ne anlama geliyor?
Benim için en önemli olan “ANC’nin 100 yıl önceki kuruluş değerlerine geri dönmeliyiz” demesiydi. Katılımcı ve dayanışmacı bir topluma ihtiyacımız var. Öyle bir zamanda bulunuyoruz ki, insanlar diğer insanların üzerinde egemenlik kurmamalı. İnsanların sürekli sosyal projelerde daha az paraya ya da parasız çalışmaları bana umut veriyor. Gönüllü aktivistler çocuklara bakıyor, altyapının kurulmasında çalışıyor ve AIDS hastalığına karşı mücadele ediyor. Biz geçen 17 yıl içinde temeli attık, ama gerçek bir başlangıç için en azından daha iki kuşağa ihtiyacımız var.

>>>>Peki, bu aktivistler,  kamu malı üzerinden sürekli gücünü genişleten bir elitin oluştuğunu gördüklerinde ne diyor?
Bu konuda eleştiriler başladı ve gittikçe de yükseliyor. Ancak, halkın büyük bir kısmı henüz bunlarla ilgilenmiyor. Yolsuzluklar çok yaygın. Kamuda çoğu kez soru “sen ne yapabilirsin” olmuyor, “sen kimi tanıyorsun” oluyor. Bunlar tabii inkâr ediliyor ve şimdi yeni bir güvenlik yasası çıkarılarak üstü de örtülmek isteniyor. Ben ANC’yi suçlayamam. Bu insanların demokrasi anlayışıyla ilgili bir sorun.

>>>>Kontrol nerede kaldı?
İnsanlar neyi istemediklerini, neden hoşlanmadıklarını söylemek zorunda. Sorun yüksek katlarda değil daha çok halkla doğrudan ilişki kurulan yerel yönetimlerde yaşanıyor. Hizmetlerin artması gerekiyor, elektrik, su, barınma, okul kitapları, sağlık kuruluşları artmalı ama tam da buralarda paralar kayboluyor. Kamusal hizmet sektöründe çalışanların çoğu, sosyal dayanışma ruhundan yoksun. 

>>>>Eleştirileriniz duyuluyor mu?
Ben yalnız değilim, haykırışlarımız sürekli yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Zuma başkan seçildiğinde yolsuzluğa karşı mücadele sözü verdi. Yaptı da. Polis şefi 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Neredeyse her hafta yüksek bir memurun yolsuzluktan yargılanmaya başladığı haberini okuyorum gazetede. Bu bir yandan beni üzerken diğer yandan seviniyorum, çünkü biz toplum olarak hâlâ kendimizi savunuyoruz. Bu günlerde ülkede her tarafta NC üyelerinin devlet görevlilerine karşı operasyonlarda olduğu bir durumayız. Çünkü devlet görevlileri kendilerine çalışıyor.  Onları değiştirmemiz gerekiyor.
 
Afrika’da bir beyaz komünist
Denis Goldberg, 1933 yılında İngiltere’den Güney Afrika’ya göçmüş beyaz bir Yahudi ailesinin oğlu olarak Cape Town’da doğdu. Siyahların mücadelesine katılan komünist beyazlardan biriydi. Denis Goldberg adı dünya kamuoyunda ilk kez Rivonia Davası’nda dört kez idam cezasına çarptırılınca duyuldu. Goldberg, yakalandığında Nelson Mandela tarafından yönetilen ANC silahlı kanadı Halkın Mızrağı Örgütü (Umkhonto we Sizwe) üyesiydi.

Goldberg, inşaat mühendisliği öğrenciliğinden beri siyasal olarak aktifti. Güney Afrika Komünist Partisi’ne (SACP) üye oldu, daha sonra Güney Afrika’daki komünist beyazlarla birlikte Demokratlar Konseyi’ni (Congress of Democrats) kurdu. Demokratlar Konseyi, ANC’yi destekliyordu. Goldberg 4 aylık ilk hapis cezasını, yargılanmaya gerek bile görülmeden bu örgüte üye olmaktan aldı.

Halkın Mızrağı 1961’de kuruldu ve Denis Goldberg ‘teknik görevli’ olarak örgütte faaliyete başladı. 1963’te örgütün Johannesburg kenti yakınlarındaki Rivonia kasabasındaki bölge merkezi olarak kullandığı bir çiftlik polis tarafından basıldı. Rivonia Davası’nda Goldberg bazı tanınmış isimlerlerle birlikte yargılandı ve vatan hainliği ile sabotaj suçlarından dört kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ayrımcı rejim, siyah yoldaşlarıyla birlikte aynı hapishanede kalmasına izin vermedi. 22 yıl   hapis yattıktan sonra 1985’te serbest kaldı.

Hapisten çıktıktan sonra önce İsrail’e sonra da ailesinin çoğunun yaşadığı İngiltere’ye yerleşti. Londra’da 1994 yılına kadar ANC İngiltere bürosunda çalıştı. Birleşmiş Milletler Anti-Apartheid Komitesi’nde ANC temsilcisi olarak görev yaptı. Goldberg,  2002 yılında Güney Afrika’ya geri döndü. Uzun süre Su ve Orman Bakanı’nın özel danışmanı olarak çalıştı. Denis Goldberg, aktif siyasi yaşamına SACP üyesi olarak devam ediyor.

Goldberg, siyahların hiçbir haklarının olmadığı bir dönemden, siyahların ve bütün Güney Afrika’nın sorunlarının farklı çözüm yollarının tartışıldığı bir döneme geçişi çok büyük bir gelişme olarak görüyor. Güney Afrika’da yaşanan sorunları ‘genç demokrasi’nin sorunları olan gören Goldberg, “eğer sorunları şimdi konuşmaz ve açıkça fikrimizi söylemezsek, yarın çok geç olabilir” diyor. Goldberg’e göre genç demokrasiyi tehdit eden tehlikeler şunlar: Yolsuzluk, rüşvet, suç çeteleri, sağlık sisteminin çöküşü ve Apartheid rejiminin insan ruhunda yaptığı yıkımlar.

Goldberg, aslında siyasal olarak ‘ununu elemiş eleğini asmış’ bir konumdayken gidişatı hiç de iyi görmediği için tekrar aktif olmaya karar verdiğini belirtiyor. Kendisini hiddetlendiren ve geri döndüren konuşmalardan biri ise, ANC Gençlik Kolları Başkanı Julius Malema’nın “Her beyaz düşmandır” demesi olmuş. Bu sözler ve başka bazı disiplinsizlikler Malema’nın bir süreliğine ANC’den kovulmasına neden olmuş ama Goldberg, hem ülkede hem de ANC’de bu sözü alkışlayabilecek çok insanın olduğunu düşünüyor. Bir zamanlar ANC içinde de görülen “beyazlar işimize karışmasın, bize karışmasın” anlayışının geri dönmesinden korkuyor.

Goldberg’in bir özelliği de ‘büyük siyasi mücadeleler içinde hep unutulan küçük işlere de zaman ayırması’. Goldberg yaşadığı mahallede kurduğu bir müzik derneğinde her renkten çocuklarla müzik korosu oluşturmuş, koruyu bizzat çalıştırdığını belirtiyor.

Aynı bizdeki gibi özelleştirme
Denis Goldberg’in sözünü ettiği Zuma ve Mandela ailelerine ait altın yatakları işletmesi skandalı aslında Güney Afrika’da ANC’nin ve hükümetin karşı karşıya olduğu en büyük skandallarından biri. Sözü edilen Grootvlei ve Orkney altın yataklarını efsanevi ANC lideri Nelson Mandela’nın torunu Zondwa Mandela ve şimdiki ANC Başkanı Jacob Zuma’nın yeğeni Khulubuse Zuma birlikte işletiyor. Daha doğrusu, devletten alarak birlikte yağmalamış. Zuma ve Mandela, diğer iki ortağı ile birlikte sahibi oldukları şirket Aurora Empowerment Systems altın madeninde yolsuzluk ve 5300 işçinin parasını 3 yıldır ödememe gerekçesiyle mahkemelik.  Jacob Zuma’nın avukatının da bu şirketin genel müdürü olması halkın gözünde bu davayı daha da büyük skandal haline getiriyor.

Zuma ve Mandela’nın akrabalarının şirketi Aurora Empowerment Systems’in iflasını açıklayıp işçilerin parasını ödeyemeyeceğini belirttiği dönemde, ANC’ye 95.000 Avro bağışta bulunduğunun ortaya çıkması, Güney Afrika’da rüşvet ekonomisinin boyutları hakkında da bilgi veriyor. Şirket, madenleri 2009 yılında ‘ele geçirmişti’ ve şimdi iflas davasını yürüten savcı Deon Botha’nın açıkladığı rakamlara göre, sadece sattığı rezerv altından 11 milyon Avro kazandı. Aslında aynı bizdeki gibi yürümüş işler. Daha önce devletin olan işletmeyi alan şirket önce içini boşaltmış, işçilerin parasını ödememiş, arazi ve makineleri de sattıktan sonra ‘iflas’ etmiş. Örneğin şirket eskimiş makinelerin satışından 4,5 milyon Avro kazanmış. Şirketin gider hanesinde de rakamlar var elbette. Örneğin şirketin yeni internet sayfası dizayn edilmiş, bunun için tam 400 bin Avro ödenmiş. Tabii ki, bu para Zuma ve Mandela’nın diğer akrabalarına gitmiş. Şirket içi boş olduğu için de şimdi madeni çalıştıramıyor.

İflas açıkladığı için şirket, işçilerin hem kendi dönemlerinde çalıştığı dönemin hem de önceki dönemin borçlarını ödemiyor. Şirket işçilere toplam 300 bin Avro borcu olduğunu kabul ediyor ancak işçilerin sendikası 1,2 milyon Avro alacakları olduğunu söylüyor. Elbette mahkeme süreci yavaş işliyor ve Zuma ve Mandela ailesinin güçlü fertleri her seferinde mahkemeyi oyalayacak bir neden bulabiliyor. Rejim ise, çoktan ‘kimsesizlerin kimi’ olduğunu unutmuş.