KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı; TC’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sinirini bozan bir talepte bulundu. “Artık yavru değil, kardeş olmak istiyoruz.” Akıncı, ağzından çıkanı kulağı iyi duyan bir siyasetçi. 27 yaşında, Kıbrıs Türk Federe Devleti Kurucu Meclisi’ne seçilmiş; 28 yaşında, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin ilk seçilmiş başkanı olarak 14 yıl hizmet vermiş ve bir mimar olarak hazırlanmasına öncülük ettiği Lefkoşa İmar Planı, Dünya Habitat Ödülü’ne layık bulunmuş; Kıbrıs konusundaki birikimlerini aktarması için davet edildiği Oxford, Harvard gibi pek çok saygın üniversitede konferanslar vererek, aklından geçene de, ağzından çıkana da hâkimiyetinin tam olduğunu göstermiş.

• • •
Bu hâkimiyet ki, halkın yüzde 60’dan fazlasının oyunu alarak seçilmiş bir toplum lideri olarak; Türkiye ile eşit ve kardeşlik temelinde, karşılıklı saygıya dayalı yeni bir ilişki biçimine ihtiyaç olduğuna yönelik yaptığı açıklama, Türkiye’nin “Sen kendini ne zannediyorsun” kibriyle karşılık bulunca dahi, zarafetini yitirmeyerek “Hep yavru mu kalalım, hiç büyümeyelim mi?” diye sorabilmesini sağladı. Dikleşmeden dik durdu, yoldan çıkan diplomasi dilini tekrar rayına oturttu. Ama, bu vizyon tarihi 40 yıllık analı yavrulu hamasi filmin meraklısı çok. “Erdoğan az bile söylemiş. Akıncı neyine güvenip bizimle kötü olmaya kalkıyor, insan haddini bilir” diyen AKP İstanbul Vekili Burhan Kuzu’nun konuyla ilgili en şahane tespiti ise şu “Rum tarafı senin gelmeni istiyorsa, burada bir yamuk var.”


• • •
Ortada bir yamukluk var ama başka yerde. İçeride, barış görüşmeleri yaptığı Kürtlerin, Meclis barajına takılmasını dilemek ve dışarıda, uluslararası camiaya karşı KKTC’nin yanında durduğunu söyleyen partisinin, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen Kıbrıslılara köstek olmasında ciddi bir yamukluk var. Elbette ki, ne mesele bugünün meselesi, ne de bakış bugünün bakışı. Erdoğan’ın “bir ana, analığını hiçbir zaman bırakmak istemez” sözünde vücut bulan şey, Özalından Demireline, muhafazakâr-statükocu iktidarların onlarca yıldır sarıldığı Kıbrıs politikasının özeti. Fark şu ki, dün kapalı kapılar ardında söylenenler, bugün Erdoğan’ın hakaretamiz üslubuyla ortaya dökülüyor. Yoksa, kumardan fuhuşa her türlü çöpünü ‘yavrum’ dediği toprağın üzerine boşaltmaktan çekinmeyen ‘ana’ aynı ana.

• • •
Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ı uluslararası alanda desteklediğini söylerken, “sen kimsin..” tarzı söylemiyle bir yandan Kıbrıslı Türklerin onurunu yaralıyor, diğer yandan halkın seçtiği liderlere “maaşın ne senin?”, “şimdi bakıyorum, benden randevu istiyor, çağırıp kendisiyle konuşacağım” şeklindeki tavrıyla, yukarıdan aşağıya kurduğu saygısız ilişkiyi dünyaya  ilan ediyor. Türkiye’nin askerinden, polisine, bürokratından, akademisyenine, dilinden, dinine her şeyine karıştığı Kuzey Kıbrıs’ın varlığını dünyaya kabul ettirmeye çalıştığı kuyruklu bir yalan. Zira, samimi, saygılı, eşitlikçi bir ilişki kurmak isteyenin, karşısındakini kendine bağımlı kılmak gibi bir derdi, hedefi olmaz, olamaz.

• • •
Akıncı ve Kıbrıslı Türklerin, Türkiye ve Erdoğan’la kavgaya tutuşmak gibi bir niyetleri yok. İstedikleri tek şey, karşılıklı saygıya dayalı, eşitlikçi bir kardeş ilişkisi kurmak. Sandıktan çıkan sonuç, halkın bu arzusunu açıkça ortaya koydu. Akıncı, Rum ve Türk toplumuna, “zaman, birbirimizin acısını sarma zamanı” diye sesleniyor. Güney Kıbrıs lideri Anastasiadis, Annan Planı’nı desteklemiş ve bugün adil ve kalıcı bir çözüm için Akıncı’yla çalışmaktan mutluluk duyacağını söyleyen bir lider. Yunanistan Başbakanı Çipras, Ege’nin, sadece balıklara ait olduğunu düşünüyor.

• • •
Barış, adanın üzerinde yeniden sımsıcak belirmişken, Erdoğan mutlu değil. AB ile köprüleri yıkmış, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden bahseden Kopenhag Kriterleri’nden fersah fersah uzaklaşmış ve tek adamcı başkanlık sistemine kilitlenmişken, “Nereden çıktı şimdi bu barış süreci, AB falan yav!” diye sıkılıyor. Ancak, Kıbrıslı Türkler, analı yavrulu eski filmi vizyondan indirdi. Geçmiş olsun.