Bilgi Üniversitesi geçende bir duyuru yaptı. Kısaca diyor ki; RTE’nin hedef gösterdiği ve hakkında dava açılan öğretim üyelerimizle bağımızı kestik. Yani; biz bir üniversite falan değiliz, ticarethaneyiz, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, bilimsel ölçütler falan bizim için bir anlam taşımaz! Bu üniversite ikinci cumhuriyetçilerin kalesiydi bir zaman. Anlaşılan kale düştü. Sıradan bir örnek aslında… Piyasalaşan eğitim hayatımızda doğal bir sonuç. Vakıf üniversitesi yalancılığının ibretlik sonucu bu! Buranın patronları için bir diyeceğim yok… Ama öğrencilere, velilere ve hocalara diyeceklerim var.

Bir insan çocuğunu niçin üniversiteye gönderir? Yazık ki bunun yanıtı bizde ya iş sahibi olsundur, ya askerden tüysündür ya da benzer başka yararcı cümledir. Oysa üniversite insanlığın ortak birikimini taşıyan, ölçütleri evrensel olan ve hiçbir tabu, dogma karşısında teslim olmayan bir kurumdur. Bu eğitimi alan düşünmeyi öğrenir önce, tartışmayı sonra ve nihayetinde bilimsel çalışma yaparak gelişmeyi amaçlar. O halde keyfi uygulama olamaz üniversitede. Hele ki teslimiyet asla olamaz. Bakmayın siz bizim memleketin üniversitelerinin ilk mektep seviyesinde olduğuna!

Soruyorum; rektörü, dekanı, öğretim üyeleri RTE karşısında el pençe duran bir kurumdan üniversite diye söz edilir mi? Bir üniversite, bal gibi ifade özgürlüğü içeren metni imzaladı diye tutuklanan öğretim üyesi hakkında soruşturma açıp, işinden edebilir mi? Ederse oraya bilim kurumu denir mi?

Peki, arkadaşları avlanırken üç maymunu oynayan öğretim görevlilerinin etik değerleri tartışılır olmaz mı? İfade özgürlüğü, bilim ölçütleri ayakaltında ezilirken, hala üç kuruş maaş için iktidara boyun eğen hocalara saygı duyulur mu, bilimsel yetilerinden söz edilebilir mi? Fırsatçı, çıkarcı, korkak olan bu kimseler, insanlığın bin yıllara varan mücadelesi karşısında kendilerini sorgulamazlar mı?

Siz veliler, böyle okullardan alınacak olan diplomanın paçavra olduğunun farkında değil misiniz? Özgür düşünmekten uzak, yaratıcılıkla ilgisi olmayan, her iktidar karşısında sinen öğretim üyelerinden çocuklarınız ne öğrenir acaba? Değerleri olmayan, ölçütleri kalmamış, sadece ucuz bir hamasete teslim olan hocaların yetiştirdiği çocukların insanlığa katkısı ne olur? Bunlar karşısında diyecek bir sözünüz yok mu? Pısırık, ürkek, düşünmekten uzak çocuklar topluma ne verebilir, kendileri için ne edinmiş olurlar?

Öğrenciler…


Hocalarınız böyle bir bir avlanırken, hiç mi rahatsızlık duymuyorsunuz? Bunca bencil olarak yaşamda başarı elde etmek mümkün mü? Giderek kalitesi düşen bu eğitim biçiminden tatmin oluyor musunuz? İktidara boyun eğen rektörler gibi siz de rektörlere boyun eğerek utanca ortak olmuyor musunuz? Genç olmanın haysiyeti özgürlük kavgasıyla ölçülmez mi?

Genelleme yaptığımın farkındayım. Elbette bunun dışında kalan bir topluluk var. Sayıları az olan bu kimselere sahip çıkmalı, arkalarında durmalıyız elbette. Sözüm onlar tek tek götürülürken susanlaradır. Bu bencillik, bu adam sendecilikle nereye varacağını umuyor kalan milyonlar?

Siyasal İslamcıların giderek kabaran, utanmazlığa varan kibri artık iyicen göz çıkarır oldu. İftar adı altında meclis bahçesine saltanat sofrası kuranların ve o sofraya koşarak gidenlerin yüzlerine iyi bakın, ne göreceksiniz, söz ettiğim budur.

Ülkenin neresine gitsem mutsuz, umutsuz, şikâyetçi, yılgın insanlarla karşılaşıyorum. Söylenmelerinden, sızlanmalarından sıkıldım. Anla artık kardeşim, sen poponu kaldırmadan kimse gelip seni kurtarmaz.
İşe nerden koyulalım diyorsan…

Önce oy verdiğin partiyi dincilerden, liberallerden, ırkçılardan kurtar. Git sendikanı ağaların elinden al. Öğretmenine, akademisyenine sahip çık. Dün iktidarla oynaşan, şimdi dönen aydın bozmalarından hesap sor, yüz verme. Saray sofrasına giden sanatçı(!), sporcu(!) ve her ne haltsa o kişileri sokakta gördüğünde yüzüne bakma!

Hiçbir iş göremiyorsan, mahallene zorla dayatılan imam hatip okulunu açtırma.

Zorunlu din dersine karşı dava aç.

Her dakika “Diploma nerede?” diye sor.

Liseli gencini alnından öp.

Korkma aç kalmazsın, sadece onurlu yaşamış olursun!