Bu yılın en iyi konuşmasını Frances McDormand yaptı. McDormand, hangi dalda olursa olsun bütün kadın adayları ayağa kalkmaya davet etti: “Bizi bu akşamki partilerde tebrik etmeyin. Büronuza çağırın ve projelerimizi sorun”

Sen sağ, ben selamet

Bir Oscar törenini daha böylece devirdik. “Bembeyaz” bir Oscar töreni olmadı. Bağımsız Ruh’ta En İyi İlk Senaryo ödülünü “The Big Sick” ile ortaklaşa alan Oscar adayları Kumail Nanjiani ile karısı Emily V. Gordon, kendilerinin de göçmen olduklarını hatırlatsalar bile, göçmenler de ön planda değildi.

Asıl baskın olan “BenDe” hareketiydi. Sinema insanları, Kırmızı Halı’da E! adına hakkındaki taciz iddiasına rağmen görev alan Ryan Seacrest’ten antipatilerini esirgemediler. Hatta Taraji Hanson çenesini okşadı mı, tokat mı attı belli olmadı ama “Sen anlarsın” demeye getirdi. Buna rağmen: yıllar önce bir taciz (yoksa tecavüz müydü?) iddiasıyla mahkemelik olan Kobe Bryant, metnini kendisinin yazıp okuduğu “Dear Basketbol” ile Oscar aldı. Ve 33 erkek Akademi ödülüne kavuşurken, sadece 6 kadın salondan heykelle ayrıldı. Harvey Weinstein’dan ilk şikayetçi olanlardan üç aktris, Ashley Judd, Salma Hayek, Annabella Sciorra ise, sahneye çıkıp “filmde çeşitlilik” hakkında fikirlerini dile getirdiler.

Ne var ki, Emma Stone’un yönetmen adaylarını “Bu dört erkek ve Greta” şeklinde sunması, salonda epeyce heyecan yarattı. En İyi Kadın Oyuncu ödülünü âdet olduğu üzere geçen yılın En İyi Erkek Oyuncusu Casey Affleck vermedi, onun yerini Jodie Foster ve Jennifer Lawrence aldı. Affleck’in tacizle suçlanıyor. Ödülün sahibi Frances McDormand ise, yılın en iyi konuşmasını yaptı. McDormand (kendisi aynı zamanda Joel Coen’in eşidir), hangi dalda olursa olsun bütün kadın adayları ayağa kalkmaya davet etti ve “Hepimizin projeleri var,” dedi. “Bizi bu akşamki partilerde tebrik etmeyin. Büronuza çağırın ve projelerimizi sorun. Ya da bizim büromuza gelin, fark etmez.” Ayağa kalkan adaylara Meryl Streep öncülük etti.

Churchill’deki rolü ile en iyi erkek oyuncu Gary Oldman

En İyi Erkek Oyuncu ödülü de sürpriz getirmedi. Bunca yıldır sadece “Tünker, Tailor, Soldier, Spy” ile Oscar adayı olan, ödülden yana fakir iyi oyuncu (çok iyi oyuncu) Gary Oldman, Joe Wright’ın yönettiği “Darkest Hour”un Winston Churchill’i ile ödülü aldı. Filmde oynamak için emekliliği bir yana bırakıp sinemaya dönmesini istediği Japon usta Kazuhiro Tsuji de kendi dalındaki ödülün hakkıyla sahibi oldu. Çok sakin bir konuşma yapan Oldman sonunda kanepede oturmuş evinde programı izleyen 99 yaşındaki annesine bir mesaj yolladı. “Çayı ateşe koy. Eve Oscar’ı getiriyorum”.

Kendisi yönetmen dalında aday olmayan Martin McDonagh’ın filmiyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu adayı Sam Rockwell ise, faşist şerif yardımcısı rolüyle nihayet Oscar’ı aldı. “Nihayet”, çünkü Rockwell mevcut en iyi oyunculardan biri olduğuna inanıyorum ve “Moon” ile bile bu sahnelere çıkmamış olması beni cidden çok şaşırtmıştı.

Evet, sürpriz olmadı. Film ve yönetmen ortadaydı, ancak ikisinin de Guillermo del Toro’ya verilmesinde bir haksızlık da yoktu, sürpriz de. “The Shape of Water” bence “Three Billboard Outside Ebbing, Missouri” ile birlikte yılın en iyi iki filminden biriydi. Aslında buna “Dunkirk”ü de ekleyebiliriz. Jordan Peele’in yazıp yönettiği ve yapımcısı olduğu, ırkçılığın yeni çehresini eleştiren korku komedisi “Get Out” ise yılın sürprizi, kült filmi oldu ve Peele’e Özgün Senaryo ödülünü getirdi.

En İyi Film’i de geçen yılın mağdurları Faye Dunaway ve Warren Beatty takdim etti. Ayakta alkışlandılar. Ben de, ayakta alkış olmasa da, yokluğum için bağışlanmamı rica ediyorum. Bir buçuk ay ‘raporlu’ydum diyelim. Bundan sonra ayrı düşmemek dileğiyle...