Bu başlık hem sendikacılık hareketinin doğduğu ve geliştiği tarihsel bağlama, hem sendikacılığın krizinin güncel düğüm noktasına, hem de bu meseleleri doktriner içeriği ve tarihsel serüveni ile kavrayan bir başyapıta aittir. Bu başyapıtın yazarı sevgili hocam Profesör Alpaslan Işıklı’dır; kendisi yedi yıl önce temmuz ayının on üçünde bu dünyaya veda etmişti. Yine de bu bir anma yazısı olmayacak; zira kavgasını verdiği hiçbir alan, anı statüsü kazanmış değil, hâlâ yakıcı önemde ve güncel. Bu durumda olması gereken, anma değil anımsamadır.

Alpaslan Işıklı’yı ilk gördüğüm günü unutamıyorum; 12 Eylül 1980 askeri yönetimi, taslak olarak hazırladığı 1982 Anayasa metnini kısa süreliğine tartışmaya açmıştı; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi de iki günlük bir Anayasa sempozyumu düzenleyerek taslak metni hedef tahtasına yatırmıştı. Kürsüye çıkan her konuşmacı, Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı Anayasa metnini yerden yere vuruyor ve 1961 Anayasası’nı savunuyordu. Alpaslan Işıklı aynı içerikteki konuşmasının ardından sözü konsey başkanı Kenan Evren’e getirdi ve mealen şunları söyledi: “Konsey Başkanı Evren’in Atatürk’ün iyi bilinen fotoğraflarına benzer pozları basında yer alıyor; trenden el sallıyor, fötr şapka ile traktör kullanıyor; koca sakallı bir bilgenin (ki o Marx oluyor) dediği gibi tarih tekerrür etmez, ederse de ilkindeki trajedi ikincisinde fars (içeriksiz komedi) olarak yaşanır”. Astığı astık, kestiği kestik bir darbe liderine, usulünce soytarı diyen bir kişi unutulur mu? Konferansın ardından soluğu kitapçılarda almıştım, Işıklı’nın Sendikacılık ve Siyaset ile Kuramlar Boyunca Özyönetim ve Yugoslavya Deneyimi adlı çalışmaları ile o zaman tanışmıştım.

Doçentlik tezi olarak kaleme alınan Sendikacılık ve Siyaset, iki olgu arasında gerek akademide gerek sendikacılık hareketinde mevcut olan yerleşik kalıpları paramparça etmiştir. Yerleşik kalıba göre sendikacılık ve siyaset, ayrı doğalara sahip ve birbirinden bağımsız iki alan iken genellikle komünistler marifetiyle ilişkilendirilirdi. Oysa Işıklı’nın kitabı okunduğunda, bizatihi bu yerleşik kalıbın, Gomperizm diye bilinen ve Soğuk Savaş yıllarında CIA eliyle Batı’ya –bu arada Türkiye’ye de- ihraç edilen ABD menşeli bir sendikacılık yaklaşımı olduğu anlaşılacaktır.

Sendikacılık ve Siyaset bize bütün kanıtlarıyla göstermiştir ki sendikacılık hareketi, siyasal eylem içinde doğmuş ve gelişmiştir. Bu örgütlü itki iledir ki yirminci yüzyılda siyasal alan genişlemiş, demokratikleşmiş ve sosyal bir veçhe kazanmıştır. Bu kitabın bize söylediği ikinci kritik bilgi şudur: 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra çeşitlenerek gelişecek olan sendikacılık akımları, kendi iç farklılıklarına rağmen eşitlikçi bir toplum arzusunda mutabıktırlar. Reformcu, devrimci ya da anarşist sendikacı olabilirsiniz; bu sizin kapitalist sömürü ilişkilerini nasıl ve hangi strateji ile ortadan kaldıracağınızı belirler; sömürü ilişkilerini sonlandırma hedefi ise sendikacılığın olmazsa olmazıdır. Bir başka ifade ile sendika demek, güç ve sömürü ilişkilerine müdahale demektir; o nedenle siyasal eylem, sendikacılık hareketinin içsel bileşenidir; ona sonradan ve dışarıdan giydirilen bir renk asla değildir.

Kitabın Amerikan ve Hıristiyan sendikacılığı analiz ettiği bölümler, bize işçi sınıfı sosyalizmi akımını etkisizleştirmek için siyasal eylemi sendikacılık hareketinden kopartmanın ne denli hayati önemde olduğunu anlatır. Gerek gompersizm gerekse de Hıristiyan sendikacılığı, işçi sınıfının temsilcileri değillerdir. İlki devlet ve sermaye çıkarının işçiler düzlemindeki örgütlenmesi iken ikincisi de din kurumunun işçiler arasındaki temsilcisidir. Sendikacılık ve Siyaset’in bütünsel mesajı ise şöyle özetlenebilir: İşçi sınıfından gayri kim var, kendi sınıf çıkarı için mücadele ederken insanlığın müşterek yararına katkı sunan!

Son söz Alpaslan Hoca’dan: “Örgütsüz insan, kapitalist toplumda boy veren güç odakları karşısında çaresizdir. İnsanın çaresizlikten kurtulması ve topluma yön verme gücüne erişmesi bakımından kaçınılmaz ilk adımların başında sendikacılık gelir. Sendikacılık, toplumun egemen yapısı ile göbek bağı olmayan kesimlerin örgütlü hareketi olarak hem bir okul hem de toplumu değiştirme yönünde etkili bir araçtır.”