Sendikal mücadelede yeni arayışlar: CHP ve faşizmle mücadele

Atilla ÖZSEVER / atillaozsever@ttmail.com

Ülkemizde gerici ve faşist bir sürecin yerleşmesine yönelik tepkiler, çeşitli boyutlarda artıyor. Emek ve meslek örgütlerinin yanı sıra bir demokrasi mücadelesine omuz verecek dernek, kuruluş ve siyasi oluşumlar, bir araya gelme gayreti içinde bulunuyor.

Bu bağlamda ana muhalefet partisi konumunda bulunan CHP’ye yönelik talepler de gündeme geliyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Emre Kongar, 24 Haziran 2016 tarihinde “CHP: Demokrasi için diren” başlıklı bir yazı yazarak bu konuyu işledi.

Emre Kongar, “ CHP: Sen demokrasi için çok partili rejimi kurmuş, elindeki iktidarı muhalefete ikram etmiş partisin... Demokrasiyi korumak için diren! Seni demokrasiyi koruyup kollayasın diye seçtik, yetki verdik: Görevini yap!” diye seslendi.

Prof. Dr. Kongar, bu yazının yayınlanmasından sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisini arayarak “CHP demokrasiyi korumak için direnecek” sözünü söylediğini belirtti.

Sosyal demokrasinin tavrı
Sosyal demokrat bir parti olarak tanımlanan CHP’nin demokrasi için nasıl direneceği, gerici ve faşist bir sürece sürüklenen Türkiye’de demokrasiyi nasıl koruyacağı önemli bir konu. Tarihsel olarak faşizme karşı mücadelede sosyal demokrasinin çekingen tavrı ve ikircikli politikaları, yeterli bir direniş gösterilmemesinde ciddi bir rol oynamıştır. İtalya ve Almanya, bu duruma örnektir.

Bu çerçevede kendi tarihimize ve CHP’nin tavrına da bakmakta yarar var. Prof. Dr. Yüksel Akkaya’nın “Cumhuriyetin Hamalları: İşçiler” (Yordam Kitap, 2010) isimli kitabından yararlanarak şu tespitler yapılabilir:

DİSK’in kurulma sürecinde sosyalist kimlikli TİP’in (Türkiye İşçi Partisi’nin) etkili olduğu biliniyor. Ancak daha sonraki süreçte DİSK’in giderek sosyal demokrasiye kaydığı görülür. DİSK, 1975 yılındaki 5. Kongresi’ni takiben CHP’yi destekleme noktasına gelmiştir. Genel-İş’in Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’e geçmesi ve CHP’li Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün DİSK’e başkan olması süreci yaşanmıştır.

1975’ten itibaren Milliyetçi Cephe (MC) iktidarlarıyla birlikte gelmekte olan faşizme karşı CHP’ye doğru bir kayış başlamıştır. Ancak CHP yönetimi ve lideri Ecevit, faşizmin ayak seslerine karşı bir demokrasi cephesine sıcak bakmamakta, daha çok kamu kesiminde toplumsal anlaşma yaptığı Türk-İş’e yakınlık duymaktadır.

Ecevit ve faşizme ihtar eylemi
Başbakan Ecevit, DİSK’in 20 Mart 1978’deki “Faşizme İhtar” eylemini eleştirmiştir. DİSK de, faşizme karşı mücadelede sosyalist hareket yerine sosyal demokrasiye yönelen bir çizgi izlemiştir. O dönemdeki sosyalist hareket, parçalı olmasına rağmen toplumdaki etkinliği açısından dikkate alınabilir bir konumdaydı.

Nitekim CHP’nin iktidar olabilmek için sağcı Adalet Partisi’nden transfer ettiği milletvekilleri ile hükümet kurması, Çorum, Maraş katliamları gibi kontur gerilla operasyonları ve provokasyonlarıyla Ecevit iktidarının yıpratılması, DİSK’in faşizme karşı mücadelede daha sol bir tavır yerine sosyal demokrasiye yönelmesi, 12 Eylül 1980 faşizmine daha kolay zemin sağladı, denebilir.

Bu çerçevede günümüz koşullarında daha güçsüz bir işçi sınıfı hareketiyle birlikte solun etkisizliği, dağınıklığı ve CHP’nin pasif tavrı karşısında İslamcı faşizme karşı nasıl bir mücadele verileceği, nasıl bir cephe kurulacağı ve bu cephede CHP’nin yerinin ne olacağı, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken konulardır.

Tüm bu olumsuzluklara karşın yine tarihimizden örnek alarak Gezi direnişi ve 15 – 16 Haziran 1970 olayları gibi işçi sınıfının hesap edilmeyen sınıfsal refleksleri dikkate alınınca umutsuz olmaya da gerek yoktur. Yeter ki sol ekseni ağırlıklı, somut sorunlar üzerinden olabildiğince geniş bir cephede ortaklaşan bir direniş hattı kurulabilsin…

***

Özelleştirmeye karşı madenci eylemi
Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş Sendikası, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) Zonguldak’taki en büyük işletmesi olan Karadon Müessesesi’nin özelleştirmesine karşı eylemlere başlıyor. Sendikanın başkanlar kurulu, bugün ya da salı günü tekrar toplanarak perşembe ya da cuma gününden itibaren eylemlerin başlatılması kararını alacak. Madenci anıtı önündeki kitlesel basın açıklamasından sonra “ocağa geç girme – ocaktan çıkmama” eylemleri gerçekleştirilecek.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın TTK’nın özelleştirilmesi ve küçültülmesine yönelik söylemlerine karşı sendikanın tepkisi sert oldu. 3 bin kişinin çalıştığı Karadon Müessesesi’nin Özelleştirme İdaresi’ne devrine ilişkin TTK Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılması madenciyi öfkelendirdi.

Genel Başkan Ahmet Demirci başkanlığında bayram öncesi toplanan Genel Maden-İş Sendikası Başkanlar Kurulu, özelleştirme girişimlerinden vazgeçilinceye kadar eylemlere devam kararı aldı. Başkanlar Kurulu’nun sonuç bildirgesinde, Karadon bölgesinde üretilen kömürün santral kömürü olmadığı belirtilerek “TTK’yı özelleştirmek ve kapatma sürecini başlatmak için enerji ve santral üzerinden yasal kılıf hazırlamak doğru değildir. Bölgeye kurulacak yeni bir santral doğa, çevre, hava, su varlıklarını iyice yetersiz hale getirecektir” denildi.

Sonuç bildirgesinde, “İşyerlerimizde üretimden gelen gücümüz kullanılacaktır. Hükümetin ve siyasi iktidarın duyarsızlığının devam etmesi halinde Başkanlar Kurulumuz olağanüstü toplanarak daha radikal kararları gündemine alacaktır” şeklinde açıklama yapıldı.

TTK’nın özelleştirilmesine şiddetle karşı çıkılan açıklamada, “Biz taşeronlaşma girişimlerinin bedelini iş cinayetlerinde ödedik. Böyle devasa bir kurumun özelleştirilmesi, müesseselerinin parçalanması, havza madenciliğinin terk edilmesi demektir. Bunun sonucu katliam olur. Soma faciasının yaşandığı ocak ile bizim ocaklarımızın büyüklüğü karşılaştırıldığında bu daha iyi anlaşılacaktır” denildi.

***

Sendikal mücadelede yeni arayışlar

sendikal-mucadelede-yeni-arayislar-chp-ve-fasizmle-mucadele-158417-1.DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) Bülteni’nin yeni sayısında, ağırlıklı olarak sendikal mücadeledeki yeni arayışlar ve tartışmalar gündeme getiriliyor. Çeşitli bilim insanları ve sendika uzmanlarının yazılarında, günümüzdeki sendikal hareketin krizi ve çıkış yolları tartışılıyor.

Sendikaların emekçilerin taleplerine yeteri kadar sahip çıkmadığı, ülke siyasi gündemindeki etkinliğini yitirdiği vurgulanarak yeni bir sendikal mücadele anlayışının geliştirilmesi için “sendikal hareketin birliği” ve “sendikal demokrasi” ilkelerinin yeniden tartışılması öngörülüyor.

İşçi hareketinin kapitalist sömürüye karşı yer, yer kalkışma içinde olduğu ancak politik bir iddia ve programa sahip siyasal bir öznenin yokluğu nedeniyle sonuca ulaşamadığı ileri sürülüyor. Yakın dönemdeki uluslararası örgütlenme ve mücadele deneyimleri de inceleniyor.

Bu arada 2015 yılının bahar aylarında başlayan ve 49 işyerinden yaklaşık 50 bin işçinin çeşitli eylem biçimleriyle katıldığı “Metal Fırtınası” da detaylı bir şekilde tartışılıyor. İşçi sınıfının birleşik hareketini yaratmak ve güçlü bir sendikal iradeyi geliştirebilmek için emekçiler arasındaki bölünme ve eşitsizliklerle mücadele etme konusu da irdeleniyor.

2015 yılındaki işçi eylemlerinin sayısal dökümü, yer, neden ve biçim gibi unsurları da kapsayacak biçimde ortaya konuyor.