Sinmiş, pısırık, korkak olmanın zamanı değil şimdi. Öyle ya da böyle içine doğduğumuz cumhuriyet yıkılmak isteniyor ya mücadele verip daha iyisini kuracağız ya da tarihin çöplüğüne giderken cumhuriyet, bu utanç günlerinde ses vermediğimiz için hep boynu bükük kalacağız. Eski cumhuriyet eksikli, kusurluydu doğru. Lâkin şimdi bu tartışmanın ötesine geçen bir süreci yaşıyoruz ve hepimizin ödevleri var.

Yurttaş olmak kolay değildir. Eğitimli olmayı gerektirir ilkin ve sorumluluk, görev üstlenmek zorundadır her yurttaş. Eski cumhuriyet kendi yarattığı ‘insan’ tipinden korktuğundan bugüne geldik. Mustafa Kemal tek parti dönemi cumhurbaşkanıydı, şimdi alayı sallıyor ona, ancak gözden kaçırdıkları önemli bir husus var, aydınlanmacıydı o. Cumhuriyetin kurucu kadrosu; iktidarını kendi elleriyle denetime açtı, ardından da çok partili düzene geçip, demokrasinin önünü açtılar. Cumhuriyet özgür ve kendi ahlaki değerlerini yaratmış insan olma meselesidir…

Tüm devrimler kanlıdır, haksızlık, hukuksuzluk vardır; nihayetinde bir insanın çabasıyla tarih oluşmaz, asıl sorun, Köy Enstitüleri kurulduktan sonra bunu koruyamayan siyasilerdir. Cumhuriyet yurttaş yaratmayı başarmıştı, ardından sınıf bilinci olan bir halk oluşmak üzereydi ki, kendi yaratısından korktu cumhuriyetçiler ve elleriyle yıktılar eserlerini... Bugün artık bunu biliyoruz. Terry Eagleton’dan alalım: “Hiçbir devrimin ilk on, yirmi yılını savunamam. Orada kan ve gözyaşı vardır ama devrimler sonuçları itibariyle değerlendirilmelidir.” der. İmza atarım altına.

Eşit, özgür bir dünya isteyen yurttaşların çok gerisindeyiz. Gezi son süreçte önemli bir kırılma noktası olduysa bile, gördük ki yaratılan muhtaçlar toplumu bencil, gamsız, kaderci insanlardan oluşuyor... Yine de, genel olarak toplumun tek adam alerjisi olduğu anlaşılıyor. Seçmen davranışı diye bir tarif yapmak çok olanaklı değilse de, sezgisel bir set çekiyor insanlar. Ama doğrusu bu saçma sapan halkoylamasının Meclisten geçmemesidir. Niye derseniz…

Yazık ki bizim meclisin temsil niteliği yoktur. Kafalarını emme basma tulumba gibi sallayan büyük bir kalabalıktan oluşur. Entelektüel seviyesi düşük, hamasetle idare eden kimselerin sayısı ağırlıktadır. Toplumun gereksinmelerine yanıt verecek birikim hissedilmez. Buna karşın olmadık anlarda, saygınlığını anımsar ve tepki verir halk. “1 Mart Tezkeresi” bu bağlamda değerlendirilmeli. Rastlantı diyen çıkar belki. Öyle mi sahiden?

Bana kalırsa o ucu ucuna çıkan sonuç, bugüne dek gelen bir intikam süreci doğurdu. CHP başkan değiştirdi, MHP ağır fatura ödedi! Siyasi pusunun nereye dek varacağını gördük. Askerimizin kafasına çuval geçirmekten tutun, bugün Ortadoğu bataklığında çekilen tüm çile Meclis’in haysiyetli tavrının intikamı içindir. O gün siyasette görev alıp, şimdi oyun dışı kalanları anımsayalım. Bir kısmı kendini liderlerine beğendirsin diye oy kullandı. Şimdi adları bile anılmıyor… Tüm olumsuzluğa karşın meclis Anadolu’nun sesini duymuş, yazgısına doğru yön vermeyi başarmıştır. Korkuyla davranmamış, o tarihsel akışa uyumlu tutum almıştır…

Bütün tek adamlar elindeki gücün eksik olduğunu düşünür. Kaçınılmazdır bu. Doymaz çünkü iktidara. Gün gelir, yanında ona hakikati gösterenlerden rahatsız olur. Tek bilen, mutlak önder olmayı ister hükümranlar. Onlara hakikati anımsatmak, zorlu anlarda, halk adına görev yapan vekillere düşüyor. Sadece vekillere değil elbet… Cumhuriyetin yetiştirdiği herkes bugün sorumluluk altındadır. Dünyanın en büyük kültür devrimlerinden birinin yaşandığı ülkemizde, cumhuriyetin yarattığı herkes bugün görevini yerine getirmelidir.

Demem o ki; bugün cumhuriyetin kaynaklarıyla, devlet kapitalizmi sonucu zengin olan Koç, Sabancı ailesi oyunu açıklamalıdır… Sıradan insanlarken, cumhuriyet süreciyle basın devi olan Doğan, Ciner, Şahenk aileleri oylarını söylemelidir… Akil insan diye suyu bulandıran Kadir İnanır, Yılmaz Erdoğan, Orhan Gencebay… Daha dün sarayda boy gösteren ve her dönem kaçak dövüşen Şener Şen tavrını söylemelidir, mecburdur buna… Cumhuriyetin simgesi olan Hülya Koçyiğit susamaz mesela…

Orhan Pamuk, Elif Şafak ne diyecek… Ve elbette milli birlik ve bütünlük için koşturarak “Yenikapı”ya giden arkadaşlar ne edecekler bu dönemde… Beyaz ne diyecek örneğin? Halit Ergenç? Hem Gezi’de boy gösteren, hem de Yenikapı’da olanların sözünü bekliyorum merakla… Ha bir de tabi son referandumda “Bu oylamada hayır diyen kişi her iki cihanda da lekelidir” diyen Sezen Aksu ne diyecek bakalım!

Daha çok örnek vermek mümkün ama sözgelişi 15 Temmuz’da Meclisi kurtaran(!) Hande Fırat’a rol düşer bu dönem herhalde… Hiç kimsenin “Ben tarafsızım” demek hakkı yoktur, bildiği ne varsa söylemek ve oyunun rengini belli etmek zorundadır herkes. Sanmayın ki sadece yukarıdaki isimler için geçerli bu yükümlülük… Abdullah Gül’de açıkça söylemelidir fikrini… Madem hepimizi bu cumhuriyet yarattı, O(HAL)de şimdi görev zamanı… Fikirlerini çok merak ettiğim için yazmadım bu isimleri, tarihe not olsun istedim…

Unutmayalım; yaşadığımız AKP yılları da cumhuriyet tarihinin parçası. Doğrusu oraya bakıp, bu cumhuriyet dediğimiz yapı pek de olumlu değil diye de düşünebilir insan. Elbet sosyalist olmayı başarmadan cumhuriyetin anlamı yok. Bunun için ilk adım “hayır” diye haykırmak olacaktır. Anımsayın RTE ne demişti: “Taraf olmayan bertaraf olur”… İşte o gün geldi “hayır”lısı…