Bu hafta kadın-rakı ilişkisini inceleyen “KadehlerdekİiDudak İzleri" adlı kitabı bitmek üzere olan Şengün Kılıç’la konuştuk

Bu ülkede içkiler genellikle “erkek işi” olarak anılır da rakı daha bir erkek imaja sahip. Haklı bir imaj mı bu sizce?

Sorudaki yönlendirmeyi bir yana bırakıp, rahatlıkla hiç de öyle değil diyebilirim. Sosyal hayat erkekler tarafından öylesine gasp edilmiş durumda ki, bu barikatı aşıp da, hayır erkekler ne kadar rakı içiyorsa, kadınlar da o kadar içiyor dendiğinde inandırıcı gelmiyor kulağa. Ha, rakı içmek şart mıdır derseniz, tabii ki değil. Üstelik kim daha iyi içiyor yarışı da değil bu. Sadece şu şartlandırmalar can sıkıcı. Erkekler nedense kadınların rakı içmesini, ya kendi dünyalarına bir saldırı, ya da “vay be, erkek gibi kadın!” nidalarıyla, satır aralarında hafif bir küçümseme saklı olmak üzere, sanki takdir ediyorlarmış gibi karşılıyorlar. Yani kadınların rakı içmesi karşısındaki tavırları politik duruşlarıyla son derece ilgili bir şey. Zaten rakı söz konusu olunca nedense hem cinsiyet çilik hem de milliyetçilik pek bir yaygın. Tabii hani aslan sütü ya, mutlaka erkeksi olmak zorunda! Bunu söyleyenlerin birkaç saniye durup erkek aslanın doğadaki işlevini düşünmelerini tavsiye ederim… Ben düşündüm ve emin olun hiç hoş değil… Erkek olsaydım, aslan olarak anılmak istemezdim!

Eski meyhaneler daha mı güzeldi söylendiği gibi? Sanki hiç kadın yoktu onlarda. Bu bile onları kötü yapmaz mı?

Biraz once söylediğim gibi, dışarıda olan genellikle erkek olduğu için, mekanlar da hep erkeklere yönelik olmuş. Kadınlar buralarda sadece –o da sadece çalışan olarak- var olmuşlar. Kadınların da sosyal hayata çıkmasıyla birlikte bu mekanlara müşteri olarak girmeye başlamışlar. Aslında benim de bin yaşımda olmadığımı düşünürsek, gazeteciliğe başladığım yıllarda bile kadınların içkili mekanlara girmesi cesaret gerektirir demesek de ona yakın bir meydan okuyuştu. Hele bir de müdavim olmak… Sorunuza dönersek, kadının olmadığı yerlerin çok sıkıcı olduğunu tahmin ediyorum! Bir kere temizliğin bile adam gibi olmadığını tahmin ediyorum okuduklarımdan ve incelediğim fotoğraflardan. Hani kadınlar meyhanele müşteri olarak girdi de her şey mükemmel oldu demiyorum ama ciddi bir temizlik, mezelerde çeşitlilik ve oturma kalkma adabı geldi diye düşünüyorum. Bu arada geçen hafta bir meyhanede bir çift gördüm anlatmadan edemeyeceğim. 30 yaş civarındaydı çiftimiz.

Bir şeyler kutlamak için oturdukları belliydi. Yarım saat sohbetleri güzel gitti, sonra adam cebinden dev ekrenli bir akıllı telefon çıkardı ve rakı şişesine dayayıp bir yandan konuşurken biryenden de maç seyretmeye başladı. Kadın bir sure bekledi sonra o da akıllı telefonuna daldı. Süper bir gece geçirdiler! Meyhanelerin de son durumu bu anladığım kadarıyla. Ama bizim masadaki kadın muhabbeti gayet güzeldi. Bir gün sizi de bekleriz.

Evde, piknikte “ailecek” rakı sofrası olayında genellikle kadın çalışır ama neden o mangalları erkek yeller, balıkları erkek yapar? Vitrinde olmak için mi?

Hah, tam da böyle, Allah’ım ne artistliktir öyle. Evde içkiği çay bardağını kaldırıp da mutfağa götürmeyen adamların söz konusu olan piknik, yazlıkların bahçesi ise kendilerinden geçme hali gerçekten iç bulandırıcı. Bakın benim ne hünerlerim var klişesinin ne kadar itici olduğunun farkında değiller sanırım. Ama işin başka içparçalayıcı yanı da pek çok kadın için erkeklerinin bu halinin bir övgü meselesi olması. “Bizim bey bir köfte pişirir, beh!” Tabii o sırada köfteleri evde yuğuran kadının elleri hala et ve soğan kokuyordur o başka!

Kadehlerdeki Dudak İzleri bize ne anlatıyor?

Hepsini söylemeyeyim ama biraz ipucu vereyim. Öncelikle içki hele ki rakının öyle erkek işi olmadığını anlatıyor Kadehlerdeki Dudak İzleri; hem de erken Osmanlı’da kadı önüne giden davalardan şekerci dükkanlarında satılan punçlara kadar. Oralardan başlayıp cumhuriyetin ilk yıllarına, oralardan da 12 Eylül’ün içkili mekanlardaki –ister çalışan ister müşteri- kadınlara yönelik vesika baskısına ve bugüne kadar kadın-rakı ilişkisini anlatıyorum bu kitapta. Bir de şunu söylemeliyim, bu konuda bildiğim kadarıyla ilk çalışma olacak. Bu başlangıçtan bu konuda yeni bulunacak belgeler ve var olanlara yeni bir gözle bakıp yeni bir kadın tarihi de yazılır diye umut ediyorum.

Özellikle son yıllarda kadınların meyhanelere ilgisinin artıyor mu bana mı öyle geliyor?

Benim gözlemim de bu yönde. Üstelik sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi üç büyükler de değil. Var olan siyasi iklim değişikliğine rağmen kadınlar artık daha çok dışardalar. Hatta kadın dostu içkili mekanların sayıları da hızla artıyor. Bu söylediklerim aman ne güzel içki tüketimi artıyor, kadınlar da ayyaş olma yolunda gibi algılanmasın... Söylediğim şu: Hani rakı içen kadınlara şey denir ya, “Vay be, erkek gibi içiyor!” Mesele oradan çoktan çıktı; kadınlar da içer ve kadın gibi içer!