Bu yazının başlığı için seçtiğim ifade bir sosyal medya kalıbı. Hafif sözcük değişikliğiyle kullanıldığı da oluyor. Bence bu kalıp sosyal medyadaki fikir çarpışmalarının biraz abartılı bir özeti. Bu köşeye birkaç kez konu olan “yankı odası” (echo chamber) kavramının da bir delili. Hani herkesin kendi görüşünden insanlarla takipleşip, gruplar oluşturarak karşıt görüşe iyice yabancılaşması durumu. Bu kavram kabul görmüş durumda. Kendi deneyimlerimiz de aksini göstermiyor. Ancak şunu da sorgulamadan edemiyorum: Acaba yankı odasından çıkar ve sık sık karşıt görüşe maruz kalırsak ne olur? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu.

YANKI ODASINDAN ÇIKINCA NE OLUYOR?
Geçen hafta NiemanLab’de dijital medyayla ilgili son akademik araştırmalar hakkında güzel bir derleme vardı. Burada bir araştırma özellikle dikkatimi çekti. Sorusu şuydu: Sosyal medyada karşıt görüşlere maruz kalmak politik kutuplaşmayı artırıyor olabilir mi? Duke Üniversitesi, Brigham Young Üniversitesi ve New York Üniversitesi araştırmacıları tarafından ortak bir şekilde yapılmış. Önce iki ayrı grup olarak Cumhuriyetçi ve Demokrat Twitter kullanıcıları seçilmiş. Sonra bu grupların takip ettiği bazı hesaplardan onlardan habersiz bir şekilde karşıt görüş fikirleri retweetlenmeye başlamış. Araştırmanın sonunda görülmüş ki, Cumhuriyetçi birini karşıt görüşlerle düzenli olarak yüzleştirdiğinizde daha da muhafazakarlaşıyor. Yani Cumhuriyetçiliği perçinleniyor. Cumhuriyetçilerin istatistiği kadar anlamlı olmasa da Demokratların karşıt görüşlere maruz kalması da daha liberal bakmalarını sağlıyor. Yani onların da Demokrat tutumu güçleniyor.

TWITTER’DAKİ DİLİN SANDIK KARŞILIĞI
Bu araştırma Amerika’daki siyasi kutuplar için yapılmış ama benim tahminim Türkiye’de de yapılsa çok farklı bir sonuç çıkmaz. Üstelik Amerika’da daha çok Trump’tan sonra başlayan kutuplaşma tartışması bizde epey eski. Keşke doğrudan Türkiye’den de böyle veriler paylaşabilsek ama şimdilik kanaatlerle yetinelim. Türkiye’deki yaygın sosyal medya dili ve davranışı bu yazının başlığında örneklediğimiz gibi kalıplar yaratıyor.; yanındaki iki neandartele sabırla bir şeyler anlatmaya çalışan modern insan figürünün göründüğü capsler, “vallah bunlar eğitilmezdir” kalıbı. Hepsi kutuplaşmanın dili, edebiyatı ve mizahı içerisinde. Bir de Türkiye’de özellikle Twitter’da muhalif görüşün baskın gelmesi meselesi var. Konda araştırmasına göre AKP seçmeninin sadece %13’ünün Twitter’da yer aldığını düşünürsek, valizimizdeki büyük yanılgının bir kez daha farkına varırız. Orada özellikle muhalif dilin kurduğu hegemonyanın sandıkta pek bir karşılığı yok. Bahsi geçen %13, bunları gördükçe kendi fikrine daha da sıkı sarılıyor.

Türkiye bir süredir “ana akım” medyayı tartışıyor. Geçen haftaki yazıda özellikle kutuplaşmayla ana akım medya tüketicisinin gazetecilikten beklentilerinin de değiştiğini ilave etmiştim. Bu son araştırma bu görüşü destekliyor. İnsanların karşıt görüşe maruz kaldıkça kendi görüşüne daha çok bağlanması ana akım medyayı dönüştürüyor. Türkiye’nin öznel şartlarına ilaveten, evrensel bir durum da var. Türkiye’de yaygın haber medyasındaki tek sesliliğin, insanlara haber almak için bir tek sosyal medyayı ve online haber sitelerini bıraktığı gerçek. O nedenle insanların sosyal medyada yer alması bir şey ifade etmiyor gibi büyük cümleler kuramayız. Ancak şu gibi gerçek sosyal medyada görüş ifade ederek, başkalarını ikna etmek bir hayal. Okurların beklentileri de gazeteciliği ana akımdan uzaklaştırıyor. Nasıl bütün ana akım TV’leri gazeteleri almak, Türkiye’nin yarısına bir şey ifade etmiyorsa, sosyal medyada TT olmak filan da diğer yarısına bir şey ifade etmiyor. Yeniden ana akımdan söz etmemiz için bu kutuplaşmayı kıran bir dil icat olmalı. Kolay mı? Çok zor. Ancak ana akım tartışmasını değişen tüketici davranışıyla ele almadığımız sürece doğru yanıtı bulamayız. Konuyu sadece ilkesel açıdan tartışmak çözüm değil.