Metin Akpınar ve Müjdat Gezen düşüncelerini söylediler, neler oldu neler. Düşünmeyeceksin kardeşim, düşündüğünü söylemeyeceksin kardeşim! Çünkü düşünmek tehlikelidir. Çünkü düşünmenin özü unutmamaktır, yani olayları, olguları ve kavramları hatırlamaktır, hatırlatmaktır. İşte bu yüzdendir ki toplumsal hafıza sistematik olarak siliniyor. Hafıza, geçmişte olanı da hatırlamaksa, geçmiş diye palavra hamasetle dolu bir Osmanlı veya “cehape’nin şöyle böyle yaptığı […]

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen düşüncelerini söylediler, neler oldu neler.

Düşünmeyeceksin kardeşim, düşündüğünü söylemeyeceksin kardeşim!

Çünkü düşünmek tehlikelidir. Çünkü düşünmenin özü unutmamaktır, yani olayları, olguları ve kavramları hatırlamaktır, hatırlatmaktır.

İşte bu yüzdendir ki toplumsal hafıza sistematik olarak siliniyor. Hafıza, geçmişte olanı da hatırlamaksa, geçmiş diye palavra hamasetle dolu bir Osmanlı veya “cehape’nin şöyle böyle yaptığı yıllar” hatırlanabilir sadece…

Ama hatırlamanın özel bir şekli vardır ki o da çağrışımdır. Çağrışım yaptığımızda, herhangi bir şeyle karşılaştığımız zaman onunla ilgili başka şeyleri de hatırlamış oluruz işte.

Düşünceyi yasakladın, serbest çağrışımı da mı yasaklayacaksın?

“Evet efendim,” diyorlar, “serbest çağrışım yerine güdümlü çağrışımla yetineceksin!”

Herhangi bir sınırlandırma olmasızın yaptığın serbest çağrışımla, Franko, Barcelona, Arda, futbol takımı, maç, seçim demeyecek misin? Evet, demeyeceksin. Faşizmi akla getirmeyeceksin.

Oysa psikiyatrideki tanımını bir yana bırakırsak, bu memlekette güdümlü çağrışım bile yerli ve millidir! Adı üstünde ‘gütmek’ sürüyü önüne katıp otlatarak sürmek veya bir topluluğu kendi düşünce ve amacı doğrultusunda yönetmek, sevk ve idare etmek değil midir?

Öyleyse güdümlü çağrışımla, sadece belli bir özellikle sınırlandırılmış olan şeyleri hatırlayabilirsin ve tek adam, tek bayrak, tek vatan, tek millet, tek dil, tek din, tek mezhep diye tek tek sayabilirsin! Ama mesela Ak (Parti) deyince zinhar karayı hatırlamayacaksın.

Demek ki? Unutturacaksın. Serbest çağrışımla demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi kavramları kullandırmayacak ve unutturacaksın. Geçmiş hatıraları sürekli çarpıtacaksın, güdümlü çağrışımla ha bire “camide içki içtiler be” filan diyeceksin. Korkutarak, ket vurarak unutturacaksın: “Biz gidersek yardım parası verenin kalmaz ha,” diye tehdit edeceksin. En kadim afyonu yutturup uyuşturarak unutturacaksın.

Çünkü serbest çağrışım hakikaten tehlikeli, baksanıza hem ‘serbest’ diye niteleniyor hem psikoterapistlerin en fazla kullandığı tedavi yöntemlerinden biriymiş; Sigmund Freud’a göre bireyin bilinçaltındaki çelişkilerine ulaşmanın en etkin yoluymuş. Maazallah ya insanlar böylece bilinçlerine tekrar kavuşursa!

Ama en serbest ‘serbest çağrışımı’ pekâlâ muhalefet konusunda yapılabilirsin. Kimse bir şey demez. Mesela ‘taban’, ‘seçmen tabanı’ diye kelimeleri sıralarken… “CHP yönetimi seçmen tabanını kuvvetlendireyim, ama sağa kayıp tabana kuvvet vereyim deyip tabana kuvvet muhaliflikten de kaçmış olmuyor mu?” diye sorabilirsin. Veyahut da “o zaman hepten tabansız kalma riski olmuyor mu? O vakit adları tabansıza çıkmaz mı? Sağ tabana yağ çekmek isterken tabanları yağlamış bir muhalefet firarisi sayılmaz mı?” diye ısrar edebilirsin.

Son bir uyarı: İktidar için güdümlü çağrışımı da gelişigüzel yapmayın, başınız yine belaya girer. Dip deyince dibe vurmak da aklınıza gelmesin ve bunların kendiliğinden dibe vurmasını da beklemeyin, çünkü bunlarınki dipsiz kuyudur, gayya kuyusudur ki cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyudur, oysa ahaber’e göre memleket bir cennettir.

Bu cennet memlekette, gazete kapanmasın diye yazamadığım çağrışımlarımdaki boşlukları da bir zahmet sizler doldurun artık:

Serbest çağrışımla “…………..” deyiverin.

Nasıl olsa şimdilik düşünürken yapılan çağrışım serbest…