Serçeşme sadaka değil eşit hak dağıtır
Fotoğraf: AA

Birlik değildi aradıkları. Ayrılıktı. Asırlardır, yıllardır yok saydılar ve cezalandırdılar.

Siyasal İslamcılık bu, tüm hakikatleri ters yüz ederler.

Adnan Menderes’te iktidar yolculuğunda Alevileri kandırmıştı.

Hiçbir vaadini tutmadığı gibi Bektaşi babalarını cezaevine tıkmıştı!

Tarih tekerrür ediyor.

Menderes 10 yıllık iktidarının son yılında Hacı Bektaş ilçesine gelmişti. Erdoğan ise 20 yıllık iktidarın son yılında Hacı Bektaş Veli’yi anmak için gitti.

Ve AKP ilk kez alternatif Hacı Bektaş Veli’yi Anma etkinliği düzenledi.

Kendilerinden önceki hükümetler ve Cumhurbaşkanları gibi, her yıl 16-17 ve 18 Ağustos'ta yapılan geleneksel Hacı Bektaş Veli Anma etkinliklerine katılmayı tercih etmediler.

En çok sığındıkları “milli birlik” kavramına uygun davranmayı da istemediler. Sadece o tarihlerde Hünkâr Hacı Bektaşi Veli’nin huzuruna gelecek olan Alevi-Bektaşi toplumu ile buluşmayı ve geleneksel anma etkinliğine katılmayı nedense kabul etmediler.

Bindirme kıtalarla 13 Ağustos’ta alternatif Hacı Bektaş Veli’yi Anma etkinliği düzenlemeyi tercih ettiler. Başta çevre iller olmak üzere, birçok şehirden taşıma usulüyle insan taşıdırlar.

Oysa alternatif etkinlik yerine, Hacı Bektaş Belediyesi’nin ev sahipliğinde ve Alevi kurumlarının ortaklaşa hazırladığı geleneksel etkinliklerine, geçmişte olduğu gibi katılıp mevcut olan protokollerdeki yerlerini alabilir ve halka konuşabilirlerdi.

İslamcılık Hacı Bektaşi Veli’yi de Tanımıyor.

Erdoğan’ın kısa konuşması içinde Hacı Bektaşi Veli’ye dair anlattıkları dahi, resmi tarihin ve ideolojinin kalıpları içindeydi. Hacı Bektaşi Veli resmi Ortodoks din anlayışının kalıplarına hapsedildi.

Bir yandan onun aydınlık ve insan merkezli düşüncelerine savaş açanlar, bu aydınlanma düşüncesinin ortaya çıkardığı Dergâh gibi kurumlarını işgal ettiler, camiye dönüştürüp, Nakşebendi gibi İslami Cemaatlerin şeyhlerine teslim ettiler. Onların yazdığı ve tanımladığı Hacı Bektaşi Veli tarihsel gerçekliklerinden çarpıtıldı.

Osmanlıcılığın, İslamcılığın ve ardından Cumhuriyet’in de Alevilere kimlik dayatma politikasının bir sonucu olarak, Hacı Bektaşi Veli düşüncesi ciddi tahribatlara maruz bırakıldı. Osmanlıdan beri süregelen Sünnilik ondan adeta bir “ortodoks bir din adamı” gibi bahsettiler. Göksel vahiylerin takipçisi gibi sundular. Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı rehber edinmiş Hacı Bektaşi Veli’yi, İslam’ın ya da bir etnik kimliğin yayıcısı, propagandacısı gibi anlatıp, Ahmet Yesevi’den el alıp, iki rekat namaz kılıp, Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak gibi Türk İslam sentezinin siyasal ve dinsel misyoneri gibi sundular. Oysa Hacı Bektaşi Veli öğretisinde etnik, ulusal ve dini kimliklerden daha çok, evrensel insani değerleri önemsenir. Bu aynı zamanda insan hakları, onuru ve evrensel değerleri etrafında, toplumsal çeşitliliği bir arada tutacak yegane evrensel ve hümanist yaklaşım olarak görür.

Fakat siyaseti din ve etnik kimlik üzerinden inşa edenler, toplumsal barışın, ancak evrensel insani değerler üzerinde sağlanacağı düşüncesine sıcak bakmazlar. O nedenle Hacı Bektaşi Veli tarihsel kişiliği ve düşüncesi her zaman resmi tarihin ve muktedirlerin tahribatıyla karşı karşıya kalmıştır.

Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı Adnan Menderes’te 10 yıllık iktidarında uğramadığı Hacı Bektaş ilçesine iktidarın son aylarında gelmişti.

1950 seçimleri öncesi, Bektaşi Dedebabası olan Ahmet Sırrı Baba ve ona bağlı Bektaşi babaları Adnan Menderes ile DP yöneticileri ve delegeleri aracılığıyla dolaylı yoldan görüşürler. Konu Hacıbektaş dergâhının açılması ve Dergâhın pir evinin Alevilere iadesi konusudur.

Alevi-Bektaşilerin DP’yi desteklemesi şartıyla bu talebin karşılanmasına dair söz verilir.

DP iktidar 1950 yılında hükümeti kurar.

Ahmet Sırrı Baba, 20 Eylül 1952 yılında tekrar Türkiye’ye gelir. Fakat Alevi-Bektaşilere verilen sözler Demokrat Parti tarafından tutulmamıştır. Tekrar görüşmeler yapılır. Sonuç ise, Aleviler bir kez daha siyasal İslamcılığın gerçek yüzüne tanık olur!

DERGAH DEĞİL, HAPİS VE SÜRGÜN CEZASI VERİLİR

Demokrat Parti, 4 Ekim 1952 gecesi İstanbul-Merdivenköy semtindeki Şair Sokağı 12 numaralı eve baskın düzenletir ve DP’ye destek veren Ahmet Sırrı Baba dahil, 18 erkek 11 kadın toplam 29 kişilik bir Bektaşi topluluğu Cem yaparken gözaltına alınır.

Kadıköy Nöbetçi Sorgulama Hâkimliğince yargılanıp, cezaevine sevk edilirler. Cem’de nefes okuyup okumadıklarının anlaşılması için Diyanet İşlerine sorulmasının ve diğer şahitlerin dinlenmesi karar verilir. Mahkeme üyeleri Bektaşi babalarını ‘bu sersem adamlar’ diye horlar!

Mahkeme 2 Haziran 1953’te sona erer. 28 kişiyi beraat ederken Ahmet Sırrı Dedebaba ‘’Dedelik’’ hizmetinden dolayı 6 ay hapse ve 2500 Lira para cezasına ve yetmez ayrıca bir yıl müddetle Göynük'e sürgün edilmesi karar verilir.

Yani seçim öncesi oy için Hacı Bektaşi Veli Dergahının Alevi-Bektaşi toplumuna verilmesini vaat edenler, iktidara geldiklerinde ise Alevi-Bektaşi Cemlerini bastılar, dedeleri tutukladılar!

10 yıllık iktidarı boyunca Hacı Bektaş’a ayak basmayan Menderes, iktidarın son aylarında 2 Şubat 1960’ta gelir. Hacı Bektaş Veli dergâhının onarımında bu ziyaretten önce 1960 yılında yapılmıştır.

Daha sonra mı?

Devletçe gasp edilmiş Hacı Bektaşi Veli Dergâhı Alevilere verilmedi! Gasp sürdürüldü ve Müze’ye çevirdiler!

DP ne İse AKP Odur!

AKP iktidarı bilerek Alevileri oyalıyor. Hak vermeyecek her türlü manevraya başvuruyorlar.

Hacı Bektaş’taki konuşmanın içeriği bir seçim konuşmasıydı. Tarih çarpıtmasıydı. Başta Avrupa Alevi hareketi olmak üzere, kendileri gibi düşünmeyen Alevilere ve muhalefete eleştiriler ve aba altından sopa vardı.

Ayrıca bir siyasi erkin, devletin ve hükümetin kamu görev alanına ait olmayan konuşma vardı. Erdoğan Aleviliğe dini tanım getirmek suretiyle Sünnilik elbisesi giydirmek suretiyle, camiye ve namaza davet etmesi laikliğe aykırıdır.

Alevilerin ibadet yeri cem evidir. Tek bir ibadeti vardır; o da Cem’dir.

AKP Alevilerle Dalga Geçmeyi Bıraksın.

AKP 100 bin camiye, 140 bin imama, 5 bin İmam Hatip okuluna, 20 bin Kuran Kursuna, 115 İlahiyat fakültesine, 70 bin kişilik Din Öğretim Genel Müdürlüğüne kamu bütçesinin sınırsız açarak, mezhepçiliğin finansmanına milyarca dolar aktarırken, 1585 cemevi ziyaret edilip, toplam 8740 talep belirlendiğini ve bunun 5600'ünün karşılandığını konuşuyorlar.

Seçimler yaklaştıkça vaatlerin sayısı artıyor ve 8 cemeviyle ilgili toplu töreni yakında gerçekleştireceğiz” diyorlar. Oysa Aleviler devlet parasıyla cemevi yapılmasını Alevi inancına aykırı görür. Devlet parasıyla ibadet olamayacağına inanan Aleviler, devletin ibadethane yerine okul temelleri atmasını talep ediyor. O yüzden Alevi hak aşığı İbreti;

“Bir sah olsam hükmeylesem cihana
Kilise, mescidi yikar giderdim
Okullar yapardım bütün insana
Cehaleti kökten söker giderdim”
diye nasihat veriyor cemlerde dile gelen nefeslerinde.

Özetle ifade edecek olursak, Alevilerin AKP hükümetinden 8740 talebi yok! “Cemevi temeli atın” talebi de yok!

Aleviler sadaka istemiyor. Hak istiyorlar. Kabul görmek istiyorlar. Çimento, tuğla, demir dilenmiyor.

Devlet mezhebi için milyarlarca dolar harcanırken, Devlet Sünniliği kollanırken, Alevilere hak yerine, sadaka teklifinde bulunmak, Alevileri duymamazlıktan gelmektir.

Hatırlatmak gerekir ki, Aleviler, ilki 3–4 Haziran 2009’da, sonuncusu 28–30 Ocak 2010 tarihlerinde gerçekleşen AKP’nin 7 Alevi Çalıştayında taleplerini dile getirmişti! Bu çalıştay raporları 10 Ciltte toplanmıştı! Binlerce sayfadan oluşan bu raporlarda Aleviler sadece Eşit yurttaşlık istediler. “Bizi tanımlamaktan vazgeçin, haklarımızı tanıyın yeter” dediler.

Yani tek bir ana talepleri vardır;

Eşit yurttaşlık ve eşit haklar!

Alt başlıkta ise 7 adet talepleri vardır:

· Gasp edilmiş haklarının iadesi ve hukuksal olarak garanti altına almak.

· Varlığı eşitlik, laiklik ve tarafsızlık ilkesine aykırı olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi.

· Cemevleri ibadet yeri olarak tanınması.

· AİHM kararlarının uygulanması ve zorunlu din dersinin kaldırılması.

· Alevilere ait Dergâh ve Tekkelerin Alevilere iade edilmesi.

· Madımak oteli utanç müzesi olması.

· Kamu hizmetlerine erişim ve kamu kurumlarına istihdam süreçlerinde Alevilere yönelik ayrımcılığa son verilmesi.

Neymiş?

Alevilerin öyle abartıldığı gibi binlerce talebi yokmuş! Ve Aleviler AKP hükümeti ile teolojik zeminde ve uhrevi muhabbetlerde buluşmak istemiyor. Eğer Anayasa Türkiye "Laik ve hukuk devleti" diyorsa, Alevilerin aradığı ve iktidarla buluşacağı zemin hukuksal, demokratik ve yurttaşlık zeminidir. Bu zeminde ise uhrevi değil, dünyevi hak temelli müzakere muhabbet olmalıdır.

AKP hükümeti Alevileri oyalamak, kandırmak, hüsrana uğratmak, Aleviler arasında hane içi teolojik tartışmalara zemin yaratmak, yandaş Alevi avına çıkmak yerine, 7 talep konusundaki tutumunu açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu talepler doğrultusunda TBMM’ne kanun tasarıları sunsunlar. Alevilerde Milletin Meclisinde Aleviler için hak ve adalet nasıl tecelli edecek görsünler.

Hodri meydan..

Gerisi lafı güzaftır, siyasi popülizmdir.