“Ama tır’lar yine de silah taşıyor” diyordu Galileo Galilei.

“Velev ki silah yolladık” diyen de Erdoğan, “MİT TIR’ları silah taşıyordu” diye haber yapan Can Dündar’ın tutuklanmasını isteyen de Erdoğan.

TIR’lar IŞİD ve El Nusra türevi cihadistlere silah taşıyordu!

Haber oldu ve tutuklandılar.

Tutuklananlar MİT TIR’ı ile ‘insani yardım’ silahı taşıyanlar ya da bu ‘insani yardım’ silahlarıyla cinayet işleyenler, Suriye’de katliamlar gerçekleştirenler değil. Bunu haber yapan Cumhuriyet gazetesi emekçileri Can Dündar ve Erdem Gül!

Gazetecilik mesleği iktidara hizmet için değil, halkın hakkını korumak için yapıldığında meslek açısından insanidir, anlamlıdır ve değerlidir. Çünkü halkın hakikatleri tüm çıplaklığı ile görmesi için, gazeteciler halkın haber alma hakkını savunmak ve bunun için gizlenenleri açığa çıkarmak zorundadır.

Türkiye’de ise, özgür basın bu görevleri maddi ve manevi ağır cezalara maruz kalarak ve bedeller ödeyerek yapmakla meşgulken, bir yandan Sarayın AKP’si, diğer yandan da ‘Havuz Medyası’ bunu susturmakla uğraşır.

Yüzlerce gazeteci bundan dolayı bedel ödedi, öldürüldüler ve hapislere atıldılar. Gazeteler basıldı. Köşelerde kıstırılıp dayak atıldı! Gözdağı verildi. Ölümlü tehdit mesajları almak ise artık rutine bağlandı!

Saraylara dönüşmüş Şeyhülislamlar cumhuriyetinde, Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni sevgili dostum Can Dündar’a ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e hakikatleri haber yaptıkları ve yazdıkları için bedel ödetilmek istenmiştir.

Örneğin gazetemiz BirGün’e yönelik baskıların, açılan davaların ve cezaların istatistiğini tutmak bile artık gereksiz kaldı. Çünkü muhalif medyaya bedel ödetmek artık kural, hukuk tanımaz şekilde sistematik şekilde sürdürülüyor.

Gazetecilik gerçekten zor bir meslek. Can Dündar işte bu nedenle “Devlet sır görüntüsü altında suç işleyemez. Bunu deşifre etmek gazetecilik görevidir” diyerek, devletin ‘sır’ adı altındaki suçlarını haber yapmıştır.

Suçu haberleştirmek dünyanın neresinde suç?

Ama biliyoruz ki, ‘güçler ayrılığı’ ilkesini, Sarayın elinde toplanmış ‘güç birliğe’ dönüştürürseniz elbette suç olur! O nedenle bu ülkede yargı sistemi artık çökmüştür. Hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir.

Yargı adeta sarayın ideolojik ve tek tipleştirme demeçlerine hak verdiğini gösteren kararlar vererek, suçluları değil, suçluları gösteren, suçun haberini yapanı ve yazanı yargılıyor. Hukuku çiğneyenleri değil, hukuku ve adaleti savunanları zindana atıyor.

Bu ideolojik yargı kararlarının ‘adalet sarayında’ değil, kaçak saraylarda verildiğini hep beraber duyduk. Hükmün verildiğini bizzat Erdoğan’ın şu sözleriyle duymuştuk: “Bu haberi özel olarak yapan kişi, öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam bunu” dedi.

Ve öyle oldu!

Can Dündar ve Erdem Gül’e bedel ödettirdi! İki arkadaşımızı hapse attılar.

Ceza arkadaşlarımıza değil, bize, hepimize, özgür basına ve demokrasiye verilmiştir. Hapse atılan Can Dündar ve Erdem Gül değil, özgür basın ve demokrasidir.

Hapis ve ceza zoruyla gazetecilerin Saray’ın hizmetinde çalışması isteniyor. Saray’a biat etmesi isteniyor. Sadece Erdoğan’ın çıkarlarına endeksli gazetecilik yapanların listesi uzatılmak isteniyor. Sarayın ‘havuz medyası’nda yüzen ‘gazeteci’ listesine baktığımızda, orada adalet, vicdan, barış ve insan hakları gazeteciliği yapanları göremezsiniz. Orada sadece ve sadece vicdanı ile cüzdanı arasındaki tercihini, halkın haber alma hakkından yana değil, cüzdanından yana yatıp ve gücü tapınağa çevirenleri görürsünüz. O listede yer alanlar gazeteci değil, tetikçidir. Saraylı’dan daha saraylıdır.

Sevgili Can sen ne kadar “Üzülmeyin” desen de, biz “Üzülmedik” dersek yalan olur. Çok üzüldük, inan ki çok üzüldük.

Saray’ın devleti suçunu örtmek için, sana ve Erdem’e suçlu diye taktı. Biz ise senin düşündüğün gibi bunun ‘şeref madalyası’ olduğunu düşünüyoruz.

Sevgili Can, sevgili Erdem sizler bu ‘şeref madalyası’nı hak ettiniz. Çünkü sizler suçluların suçunu örtmek için yargıyı nasıl Şeyhülislamlaştırdığını gösterdiniz! Hukukun resmen bitirildiğini itiraf ettirdiniz.

Haber alma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi hakları güvence altına alan anayasa ve hukukun evrensel ilklerinin nasıl ayaklar altına alındığını gösterdiniz.

TIR’larla taşınan gazeteciler ile cezaevi arabası ile taşınan gazeteciler arasındaki farkı gösterdiniz.

Kardeşlerim sizler ‘şeref madalyasını’ hak ettiniz!