Şerefiye gerçekte kimin?

Gülümhan GÜLTEN - Konuk yazar

İki kez iptal edilen kamu ihalelerinin ardından nihayet Başkentgaz’a sahip olan Torunların, Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na para aktardığının ortaya çıkması üzerine, rejimin yıllardır tarif ettiğimiz işleyişi ortaya saçıldı. Şimdi her geçen gün yeni bir garabet ortaya çıkıyor.

Torunların patronu Mehmet Torun, “neden doğrudan Ensar’a bağış yapmadınız?” sorusunu, “Bu işin şerefiyesi Kızılay’a ait olsun” istedik diye yanıtladı.
Yanıtı duyan ya da okuyanlarda sessizlik… Şerefiye derken?

Anlamak isteyenlere anahtar kelimeler, gayrimenkul, arsa, emlak, inşaat, rant… Her şey bu kavramların süzgecinden geçerek anlam kazanıyor akıllarında.
Sistemin amentüsü, akıllarında, ruhlarında, hayatlarında bu var. Etik, yasa, hukuk, ahlak mı diyecekti?

TDK; şerefiyeyi, bir yer bayındır duruma getirildiğinde çevrede bulunan mülklerin değeri arttığından, sahiplerinden belediyece alınan para ve kooperatiflerde üst katlardaki evlerin veya caddeye bakan evlerin sahiplerinden alınan fazla ücret” diye tanımlıyor. Emlakçılar ise şerefiyeyi, bir binada bulunan evlerin konum, yön vb nitelikleri nedeniyle birbirinden farklı fiyatlara sahip olması, daha çok da birinin diğerine göre değer farkı olarak.

Şerefiye bedeli, hesaplanabilir bir şey. Mühendislik büroları, avukatlık hizmetleri veren ofisler, el hesabı ya da bilgisayar programlarıyla hesaplıyorlar bunu.
Şerefiye hesabını yapmak için bazı yöntemler var. “Bulanık Mantık Yöntemi” bunlardan biri. “Bulanık mantık” sonuç çıkarma sistemi, “kesin olmayan kaçınılmaz durumlarla” ilgileniyor. Çıktılar arasındaki bulanık ilişkilerin tüm olasılıklarını kapsıyor. Bunlar “eğer-ise” formatında ifade ediliyor. Satırlar süren matematik formülleri var.

O halde Kızılay’a kalması istenen şerefiyenin hesabı da yapılabilir mi? Devletten alınan kamu ihalesinin getirisi ile o şirkete bu ihaleyi “kısmet eden” sisteme ödenecek hayır payını, bu payın “gerçek” sahibine iletilmesinde kullanılacak aktarma noktalarının maliyeti ile o maliyeti azaltabilecek vergi matrahı hesabı… Bugün Kızılay olur, yarın Yeşilay…

Bulanık mantık yaklaşımın sonuç çıkarma sistemini işleterek biz de yapabiliyoruz yaklaşık hesabı. “Kesin olmayan kaçınılmaz durumlarla” ilgilenerek… “Eğer-ise” formatını kullanarak…

Kuralları, kurumları yıkarak varoluşunu büyüten, derinleştiren ve yaygınlaştıran rejim, 17 yıllık iktidarı boyunca Kamu İhale Kanunu’nu yaklaşık 190 kez değiştirerek bazı seçilmiş sermaye gruplarına özel bir şefkat gösteriyorsa, o seçilmiş grupların belirlenmiş bedelleri ödemesi gerekmez mi? O gruplar bu sistemi sorunsuz yürütürse, sonraki işleri de bir yönetmelik değişikliği, bir kararname, olmadı talimatla, tıkır tıkır yürümez mi? Kurulan bu sistemin bekası için kurumlar, vakıflar, emre amade olmaz mı?

“Kesin olmayan kaçınılmaz durum”, rejimin merkezinden başlayarak şefkatle dağıtılan “yararın”, genişleyerek dolaşıp gelip gene rejimin merkezine ulaşmasıdır.
Bugün geldiğimiz noktada mesele, paranın geldiği tarafta olup bitenlerden ve bunların ifade ettiğinden daha fazlası… Paranın uğradığı noktaları da geçiniz, esas olan paranın gittiği, ulaşacağı yer… Binlerce kez uygulanan ve şu anda bile uygulanmakta olan bu alma/verme/ aktarma/ulaşma mekaniği, sisteminin yaşamasını sağlayan kan dolaşımı…

Yani artık konuşulması gereken, korku iklimine rağmen, bu şerefiye gerçekte kimlere gidiyor? Adresi önce Ensar görünen ama Ensar’dan çıkıp ortağı Türgev’e, oradan da NewYork merkezli Türken’in Manhattan’daki 21 katlı bir gökdeleni işaret eden yolculuğudur. Bu kan dolaşımındaki adreslerin arkasındaki isimler, ilişkiler, illiyetler… Çünkü bu sadece bugünü değil, bundan sonrasını da belirleyecek.

Şimdi gerçekten sormak gerek, onların tabiriyle soralım, bugüne kadar sayısız benzer olayda bu paranın “şerefiyesi” gerçekte kimlere gitmiş? Paravan kurumları, vakıfları, dernekleri geçin, bu şerefiye gerçekte kime/kimlere kalmış?

bir-cagrimiz-var-683550-1.