Serena Shim’e Türkiye’de ne oldu?

VIJAY PRASHAD - @vijayprashad

Beyrut’un güney banliyölerinden Bourj el-Barajneh’te bir mezarlıkta genç bir muhabirin, Press TV’den Serena Shim’in mezarı duruyor. Shim, 29 yaşında, geçen yıl 19 Ekim’de, trafik kazasında öldü. O ve kuzeni Judy Irish, kiraladıkları arabayla Kobane’den Suruç’a gidiyorlardı. Büyük bir kamyon arabaya çarptı, Shim orada öldü, kuzeni kurtulmayı başardı.

Shim’in ölümü yalnızca bir kaza mıydı? Türk yetkililer, bunun bir trajedi olduğunu ve kamyon şöförü Şükrü Salan’ın tutuklandığını söylediler. Yerel yöneticiler Salan’ın yeri konusunda açık değillerdi. Kiralık arabanın hız yaptığını söylemelerinden de anlaşıldığı üzere, kazadan şöförün sorumlu olduğunu reddediyorlardı. Sonra, Judy Irish’i tutuklamak istediklerini ima ettiler. Ben olayla ilgili soruşturma raporuna erişemedim, tabi eğer rapor kamuoyuna sunulduysa. Ortada dava falan yoktu, ne Salan ne de Irish aleyhinde. Soruşturma da yok olmuş gibiydi.

Shim suikaste mi uğramıştı? Trafik kazaları MİT’in tarihsel olarak rahatsızlık duydukları kişilerden kurtulmak için kullandıkları bir yöntemdi. Bunlardan en ünlüsü 1996’daki Susurluk’tu. Ölmeden 10 gün önce, doğum gününden hemen sonra, 7 Ekim’de; Shim, Press TV tarafından Suriye-Türkiye sınırındaki çatışmaları izlemek için gönderilmişti. Annesi Judy Poe, Sassy dediği kızının savaş muhabirliğini ne kadar çok sevdiğini anlatıyor: “Sassy halkla birlikte savaşı yaşadı. Elde ettiği bilgilerin ne kadar önemli olduğunun farkındaydı.”

Kobane’deki savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Shim sınıra gelmiş ve çok ‘rahatsız edici’ bir haber peşinde koşmaya başlamıştı. Rahatça sınırdan geçen ‘Dünya Gıda Örgütü’ logolu kamyonların bir yardım kuruluşuna ait olmaktan çok Suriye’ye cihatçıları taşıyor gibi göründüğünü söyledi. Bu haber çok da olağandışı değildi. Suriyeli Kürt Gazeteci Barzan İso, Katarlı kuruluşların IŞİD’e yardım için Cerablus geçişini kullandığını ortaya çıkarmıştı. Can Dündar, MİT’in olduğuna inanılan ve Suriye’ye silah taşıyan TIR’ların fotoğraflarını yayınladı. Ben de havaalanlarının IŞİD’in kalburuna döndüğüne dair haberler yaptım. Dündar, Adalet Bakanlığı’ndan nasibini aldı. Bugün’den Gültekin Avcı, Türk İstihbaratı ve cihatçılar arasındaki bağlantılarla ilgili iddialarda bulundu ve tutuklandı. Bu tür haberler üzerinde çalışan başka gazetecilerin de Türk istihbaratından ziyaretler aldığını biliyorum. Biri açıkça “Ya ülkene dönmek için bir uçak bileti alırsın ya da biz seni sınırdan çıkarır IŞİD bölgesine göndeririz” dedi.

Shim, 17 Ekim’deki Press TV yayınında Türk istihbaratının kendisini ajanlıkla suçladığını söyledi. “Muhtemelen sınırla ilgili haberler yüzünden” dedi. O gece annesine “Korktuğunu” söyledi. İki gün sonra öldürüldü. Shim’in ailesi ve arkadaşları olan bitenle ilgili hiçbir şey öğrenemedi. Anne Poe’nun anlattığına göre Türk hükümeti “hiçbir talebine cevap vermedi”. Twitter’da ısrarcı olunca, hükümet tarafından ‘blok’landı. Söylediğine göre Press TV’den de bir yanıt alamadı. En çarpıcısı da Shim’in ABD vatandaşlığına rağmen, ne Ankara’daki Büyükelçilik’ten ne de Dışişleri Bakanlığı’ndan yardım ve açıklama gelmemesi. Anne Poe, “ABD’den gelen bu sessizlik bize çok şey söylüyor” diyor.

Türkiye gazetecilerine karşı oldukça kaba. Twitter’da Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle tutuklanan Bülent Keneş, 14 Ekim’de Slivri’ye nakledildi. Ay başında Ahmet Hakan, İstanbul sokaklarında saldırıya uğradı. AKP’li Boynukalın’ın Hürriyet’in önündeki saldırının başını çektiği ve Hakan’ı evinin önünde “bekleyeceğini” söylediği haberlere yansıdı. Cem Küçük, AKP yanlısı bir gazetedeki köşesinde “İstersek seni sinek gibi ezeriz. Bugüne kadar merhamet ettik de hâlâ hayatta kalabiliyorsun” yazdı. Bu, Türk hükümetinin vekilleri ve medyasından basına yönlendirilen kin iklimi. Serena Shim’in ölümü de bu iklim gözetilerek değerlendirilmeli.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif