Google Play Store
App Store

Devlet İSG Uzmanına dedi ki; eğer çalıştığın işletmenin sahibi iş güvenliği ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapmıyor ve önlemleri almıyorsa bana şikâyet et, etmezsen yaşanacak kazaların sorumlusu patron değil şikâyet etmediğin için sen olursun. Soruyorum işverenini bakanlığa şikâyet eden bir İSG Uzmanını o işveren ne yapar? En basiti ile işten atar.

Seri cinayetler ülkesi

ALİ DENİZ DEĞER*

Ülkemizde 2014 yılında ölen işçi sayısı 1414. Bu yazı yazıldığı sırada Ermenek’te 18 işçi hala balçık altında. Veriler İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne ait. Tabloyu vahimden çok daha öte bir kavramla tanımlamaya ihtiyaç var. Asıl sorumlu elbette ki devlet yani siyasi iktidar. Perşembenin gelişi çarşambadan belli idi. Uzmanlar işçi sağlığını koruma ve iş kazalarını önleme ile ilgili yasal mevzuatımızı yeterli kabul ediyor. Tartışılır. Sorunun en büyük kaynağının uygulamadan doğan eksiklikler olduğu konusunda da ortaklaşıyorlar. Bir İş Güvenliği Uzmanı olarak kendi penceremden bu kadar ölümün neden yaşandığını ve devletin bu konudaki sorumluluğunu özetlemeye çalışmak istiyorum.

Devlet İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında yaptığı çalışmalarda konunun uzmanı kuruluşları devre dışı bırakmayı tercih etti. Örneğin meslek odalarını bu konuda muhatap bile kabul etme gereği görmedi.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği kavramını ele alırken İş sağlığı ve güvenliği olarak ele aldı. Doğal olarak işçi geri plana itilmiş oldu. Önce işin, işletmenin yani patronun sağlığı ve refahı, fiili uygulamalarda kendini gösterdi. İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimini tamamen özel sektör eline bırakarak eğitimin içerik olarak yetersizliğinin yanına birde uygulama ki arızaları eklemiş oldu. Örneğin Almanya’da 3 yıl olan İSG Uzmanlığı eğitimi bizde yaklaşık 120 saat.

İSG uzmanlığına yönelenler bu meslek alanını bir rant kapısı olarak gördü. Piyasada yeterli sayıda uzman yokken parsayı toplamalıyım telaşına düştüler.

Meseleye sağlıklı bir noktadan bakan İSG Uzmanları ise bu kaotik ortamdan geri durmayı tercih etti. Çünkü yine yapılan yasal düzenlemelerin sonucu bütün kazalarla ilgili bütün sorumluluk işverenden alınarak İSG uzmanının üzerine yıkıldı.

Çıkarılan yasaların -işverenlerden gelen baskılar üzerine- sürekli uygulama tarihleri ertelendi. Yine İSG Uzmanlarının işyeri tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre belirlenen aylık çalışma süreleri sürekli düşürüldü.

İşverenler; sorun çıkarmayan veya ek maliyet getirmeyen (işini yapmayan) İSG Uzmanları ve OSGB’leri makbul ilan etti. İşini düzgün yapmaya çalışan uzmanları ise kendi bünyesinde çalışıyorsa işten çıkardı. Hizmet aldığı OSGB’nin çalışanı ise OSGB patronuna şikâyet edip bu uzmanı benim işletmeme gönderme dedi.

Devlet ise İSG Uzmanına dedi ki; eğer çalıştığın işletmenin sahibi iş güvenliği ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapmıyor ve önlemleri almıyorsa bana şikâyet et, etmezsen yaşanacak kazaların sorumlusu patron değil şikâyet etmediğin için sen olursun. Soruyorum işverenini bakanlığa şikâyet eden bir İSG Uzmanını o işveren ne yapar? En basiti ile işten atar.

Bu tespitleri o kadar çoğaltabiliriz ki bu yazı uzar gider. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında bütün bu kaotik ortamın yaratıcısı devlet, üzerine bir de denetim görevini yerine getirmeyince seri cinayetler ülkesi olmamız kaçınılmaz oldu. Bütün tehlike sınıflarında 1 milyonu aşan işletme sayısı olduğu söyleniyor. Bunları denetlemekle görevli bakanlığın sahip olduğu müfettiş sayısının ise 600. Onların da birçoğunun -eğer iddialar doğru ise- gizli ortağı oldukları OSGB’lerin işlerini takip etmekten, kamu adına denetim yapmaya pek zaman bulamadıklarını düşünürsek işte perşembenin gelişi çarşambadan böyle belli oluyor.

Hükümetin iş kazlarını önleme noktasında Ermenek’ten sonra ortaya attığı proje şikâyet hattı. Yetkili ağızlar önce büyük bir pişkinlikle işçiye “Bu kadar kötü koşullarda çalışıyorsunuz da neden bize haber vermiyorsunuz hemen gereğini yapardık” dedi. Sonra da şikâyet hattının “müjdesini” verdi. İşte 3 maymun tamda böyle oynanır. Aklıma Kibar Feyzo filmindeki sahne geldi. Ağa Şener Şen, yanında devlet büyüğü ile arazilerine su getirtmek için tarlarını gezerken, başlık parası için ineğini satıp, yerine kendisini çifte koşan Kemal Sunal’la karşılaşır. Devlet büyüğü çıkışır. “Ağa bu ne rezillik?” Şener Şen başlar. “Vallaha habarım yohdu müdür begim”. Kemal Sunal’ı hemen yanına çağırtır. Ayrıntıları geçiyorum. Devlet büyüğünün karşısında Kemal Sunal konuştukça tablonun vahameti iyice ortaya çıkar. Durumu toparlama ihtiyacı duyan ağa hemen sağ kolu İlyas Salman’ı yanına çağırır. Bir yandan döver bir yandan da söylenir. “Ula gel buraya. Kullarımın halını soruyorum, eyidir eyidir. Bah şu zavallı Feyzo’nun haline” Sonra Feyzo’ya döner. Yanağını okşamaya başlar. “Niye bana habar vermisen oğlum. Get bizim evden iki tane öküz al” Feyzo şaşırır, anlamaz. Ağa verdiği öküzle de yetinmez Feyzo’nun borcunun da ödenmesine emreder. Kemal Sunal büyük bir şaşkınlıkla devlet büyüğüne döner ve derki “Ağam eğlenir benimle.”

İşte bugün binlerce işçinin ölümü karşısında, yakalanan ve artık ne söyleyecek sözü ne kaçacak yeri kalan devlet büyükleri Şener Şen’in usta oyunculuğunu aratmayacak bir performansla feryadı basıyorlar. “İşçi kardeşlerimiz, bu kadar kötü koşullarla çalışıyorsunuz da neden bize haber vermediniz. Hemen gereğini yapardık”. İşte bu hepimizin aklıyla alay etmek değil de nedir? Hepimizi aptal yerine koymak değil de nedir? Devlet büyüğü gittikten sonra Kibar Feyzo’nun başına gelenleri hepimiz biliyoruz. Önce güzel bir falakaya yatırılıp ardından da köyden kovulmuştu. Bakalım başbakanlığın açacağı şikâyet hattını arayan işçinin başına ne gelecek. Yaşayıp göreceğiz.

*İSG Uzmanı