Türkiye’ye şeriat gelir mi?” sorusu sıkça sorulmakta bu günlerde. Bu soruyu soran kimse, içinde bulunduğumuz düzenin farkında değil demektir. Evrim gerçeği milli eğitim ders programından çıktıysa, müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verildiyse ve rektör olmak için imam hatipli olma şartı aranıyorsa daha ne olsun istiyorsunuz? Türkiye’de şeriat düzeni böyle kurulur. İlla Suudi Arabistan gibi ilan edilmesi gerekmez.

Geçen gün Başbakan Anıtkabir’de dua okurken poz verdi. ‘Bunda ne var?’ diyenler çıktı sosyal medyada. Oysa bu hareket son derece simgeseldir ve yeni devlet düzenini ortaya koymaktadır. Amaç yaşamın her alanını İslami verilere göre düzenlemektir; evlilik, anma, meclis açılışı türü hemen her yerde din vurgusu yapmaktır. Bu hareketi masum sanmak, bugüne dek hemen her konuda olduğu gibi aymazlık içinde bulunan liberallerin takınacağı bir tutumdur. “Canım bunda ne var?” diye diye bu günlere gelmedik mi? Laik bir düzen her an örseleniyor ve buna sürekli makul açıklamalar bulmaya çalışan bir çevre var. Üstelik bunu özgürlük ve demokrasi adına yapıyorlar.

Herkese boncuk dağıtan kimse siyasal bilinçten yoksundur. Bir dönem “Aile çocuğunu nasıl yetiştireceğine kendi karar verir” diyordu Nuray Mert. Bu yaklaşımın pedagojik sorunlar içerdiğini yazmak, çocuk haklarına aykırı olduğunu söylemek demokrasi düşmanı sayılmak için yeterliydi. Çocuğa tecavüzün adı oldu size “çocuk gelin!” Nilüfer Göle’nin burka giymeyi özgürlükten sayması gibi. O vakit Göle’ye tepki verenlere liberaller ağızlarının suyu akarak “özgürlük, demokrasi düşmanı” diye saldırıyordu.

Başbakanın Anıtkabir duası da böyle değerlendirilmeli. Siz Binali Bey’in akşam uyumadan önce Mustafa Kemal’e Fatiha okuduğunu sanıyorsanız diyeceğim bir söz yok. Cumhuriyet tarihi boyunca kurucu lidere/Anıtkabir’e giden her devlet görevlisi laik düzen neyi gerektiriyorsa öyle davranmıştır. Dileyen yurttaş gidip elbet dua eder, lâkin bunu bir başbakan yaparsa anlamı başkadır. Fatih Yaşlı yerinde bir tepki gösterdi. Haklıydı. İdeolojik, entelektüel zemininiz yoksa savrulursunuz. Bir iki yerde boy gösterip, halkın hoşuna gidecek iki cümle kurarak ne cumhuriyetçi, ne solcu olunur. Ancak sosyal medya kahramanı, menemen, sucuk solcusu olursunuz!

CHP Adalet Kurultayı düzenlemek için yola koyuldu. İlkin şunu söyleyeyim; Adalet Yürüyüşü sürecinde canını dişine takarak mücadele veren vekiller oldu; Orhan Sarıbal, Ali Şeker, Aytuğ Atıcı gibi. Bir de gösteriş budalası olan emek hırsızları vardı. Kamera görünce önüne atlayan, yürüyüş sürerken “adalet” diye kitap yazan, popüler gazetecilere kendini haber yaptırmak/ekrana çıkmak için on takla atanlar vardı. Bu gerilim parti içinde sürüyor. Kenara koyalım, asıl mesele düşünsel doğrultuyu tutturmaktır. Menemen, sucuk solculuğunun bir başka tehlikeli hali de siyasal İslamcıdan devşirme demokrat tipidir. Ki CHP’de çok etkililer.

Herkes biliyor Kılıçdaroğlu’nun hemen yakınında liberallerin pazarladığı eski İslamcı, kerameti kendinden menkul bir gazeteci var. Bu kişinin zamanında devletin el koyduğu bir televizyonun başına geçtiği biliniyor. Sonra da kanalı iktidara yakın bir kuruluşa pazarlamak için çırpınıyor. Yazışmaları ortaya saçıldı da öğrendik. Öteden beri Kılıçdaroğlu’nun bu mütedeyyin kesimlere gereğinden fazla bir yakınlığı var. Ekmeleddin rezaleti bunun son noktasıydı. Geçen gün Filistin için Yenikapı’da yapılan, bildiğiniz şeriatçı mitingine CHP İstanbul İl Başkanı ve bazı vekillerin katılması, benzer zaafın sürdüğünü gösteriyor.

Eğer siz adalet isteyecekseniz, artık devletin hemen her yanını ele geçirmiş, keyfi uygulamalarıyla kan kusturan siyasal İslamcıların giyim kuşamı, özgürlükleri için yapmayacaksınız herhalde. “Hayır” oyu veren milyonlarca laik kadın ne olacak, sokakta özgürce dolaşmak istiyorlar mesela. Ya da hiçbir devlet kurumuna giremeyen milyonlarca solcu/Alevi genç ne olacak? Laikliğe, bilime inanan, çocuklarına doğru dürüst eğitim verilsin isteyen cumhuriyetçilerin hakkını kim arayacak? Sürekli AKP tezlerini destekleyen, “ben daha dindarım” diyen bir CHP’nin kime ne faydası var?

Diyeceğim şudur: menemen solculuğuyla, siyasal İslamcı devşirmelerle gidilecek bir yol yoktur. Elbette kitle partisi her çevreden kimseye kapısını açmalıdır. Ancak bu kişilerin parti siyasetini belirlemesi tehlikeli, yanlıştır. Eğer başarılı bir siyasetçi olsaydı İlhan Kesici, Mehmet Bekaroğlu CHP’ye gelir miydi sanıyorsunuz? Ya da ülkücü Namık Kemal Zeybek, eski AKP bakanı Abdüllatif Şener hangi sağlıklı öngörüleriyle kanaat önderi oldular da akıl verecekler topluma?

Tavizsiz girişilen her mücadele kazanılır, kazanılmıştır… Karşınızda ders kitaplarına Gezi’yi terörist eylem olarak koyan bir iktidar var. Madem tarihin yazıldığı günlerdeyiz, yapıp ettiğimize, sözümüze dikkat etmeliyiz. “Kandırıldık, yanıldık” demek iyi bir şey değil, benden söylemesi.