Ülkenin ekonomik ve politik yapısının tam merkezinde duran küçük ve orta büyüklükteki sermaye sahiplerinin tavır değişikliği yeni rejimin paradigmasının iflasına işaret ediyor olabilir. Anadolu’da değişim rüzgârı esiyor.

Sermaye liginde ‘ittifak’ rüzgârı
Erdoğan İTO seçimlerinde Şekib Avdagiç’i destekliyor. (Fotoğraf: İHA)

Ekim ayıyla birlikte, yurdun dört bir yanında ticaret ve sanayi odalarının seçim süreci de başladı. Oda seçimlerini bu zamana kadar iktidar partisi domine ediyordu. Fakat, ilk sonuçların ardından ortaya çıkan tablo, AKP’nin odalarda zorlandığını gösteriyor. Önceki seçimlerde AKP’nin desteklediği adayın kaybetmesi düşünülemezdi fakat seçimlerin tamamlandığı illerdeki görüntü değişim rüzgârlarını hissettiriyor. AKP’nin desteklediği adaylar kazansa bile birkaç oy farkla kazanıyor. Kazanmak için ittifaklar kurmak zorunda kalıyor ya da kaybediyor. Türk sağının ana rahmi diyebileceğimiz ticaret ve sanayi odalarında belki sol rüzgârlar esmiyor ama AKP’nin rüzgârı da yelkeni de artık şişirmiyor.

Van Ticaret ve Sanayi Odası Seçimleri’nde (VATSO) bir tarafta 2019’da AKP’nin belediye başkan adayı Necdet Takva diğer tarafta 1994’ten 2011’e kadar VATSO başkanlığı yapan 2011’de ise CHP’den milletvekili aday adayı olan Zahir Kandaşoğlu yarıştı. Kazanan, Kandaşoğlu oldu. Ordu’da 2009’dan beri ticaret ve sanayi odası başkanlığını sürdüren Servet Şahin, rakibi Levent Karlıbel’e büyük farkla kaybetti. Malatya’da mevcut başkan Oğuzhan Ata Sadıkoğlu koltuğunu korudu ama AKP, Sadıkoğlu’nun rakibi Akif Baştürk’ü destekliyordu. Ardahan’da ticaret odasının başkanlığına aday olan AKP’li belediye meclis üyesi Ömer Yılmaz da seçimi kaybederken, mevcut başkan muhalefetin desteğini arkasına alarak koltuğunu korudu.

Anadolu’daki bu gelişmeler gözleri 9 Kasım’da gerçekleşecek İstanbul Ticaret Odası (İTO) seçimlerine çevirmiş durumda. Mevcut Başkan Şekib Avdagiç seçim kampanyasına Tayyip Erdoğan’a bağlılığını alenen bildirerek başladı. İTO Başkanı Avdagiç, 25 Eylül’de İTO’nun 140’ıncı Yıl Özel Ödülleri Töreni’nde Erdoğan’ın beraber yürüme mottosunu şu sözlerle vurguladı;

“Biz amasız, fakatsız bir şekilde, yerli ve milli ekonomiyi sarsılmaz bir şekilde inşa edenlerle ‘beraber yürümeye’ devam edeceğiz”

Avdagiç kazanacak mı? Göreceğiz ama zorlandığı ortada. Anadolu’daki değişim rüzgârları İstanbul’u da etkilemiş görünüyor. Bu rüzgâr, İstanbul Ticaret Odası koltuğunu sarsabilecek güçte mi? Bu sorunun cevabı 9 Kasım’da belli olacak fakat Avdagiç’in kaybetmesi halinde, ticaret ve sanayi odaları memleketin gündeminde daha fazla yer işgal edecek. Çünkü Türkiye’nin ekonomik ve politik yapısının tam merkezinde duran küçük ve orta büyüklükteki sermaye sahiplerindeki bu tavır değişikliği yeni rejimin paradigmasının iflasına işaret ediyor olabilir. Hele ki, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) mukaddesatçı sağ ya da siyasal İslamcılar için önemi düşünüldüğünde…

ERBAKAN’I SİYASETE TAŞIYAN GÜÇ

Türkiye’nin sanayileşme tarihi, batı’ya kıyasla özgün bir deneyim oluşturuyor. 1950’lere dek, özel sermaye birikimi, büyük oranda inşaat ve ticaret üzerine kuruluyken, sanayi kamu tasarruflarıyla kotarılıyordu. 1950’lerle birlikte, bizdeki özel sermayenin ticaretten sanayiye atılım yaptığı, bu atılımın 1960’larda hız kazandığı böylece İstanbul sanayi ve finans sermayesinin bu yıllarda olgunlaştığı görülür. 1960’lardaki sermaye birikimindeki hızlanma 12 Mart Askeri Müdahalesi’nden 1 ay sonra TÜSİAD’ın kurulmasıyla sonuçlanır.

Fakat büyük sermayedeki bu hızlı birikim, Anadolu’daki küçük sermaye gruplarının da öbekleşmesi, bir araya gelmesiyle sonuçlanacaktır. Böylece 1960’lar itibarıyla TOBB önem kazanır ve TOBB’daki seçimler Anadolu Kaplanları’nın politik tavrına ilişkin de fikir verir.

Genel olarak merkezden uzakta olma hali, Anadolu sermayesinin kültürel olarak da İstanbul sermayesinden farklılaşmasına neden olacaktır. Bu kültürel farklılaşma, 1969’daki TOBB seçimlerinde Erbakan’ın başkan seçilmesine kadar uzanır. Erbakan bu başkanlık deneyiminin ardından Milli Nizam Partisi’ni kuracak ve parti Anadolu sermayesine yaslanmaya çalışacaktır.

BİRİNCİ İTTİFAK ANTİKOMÜNİST CEPHEDE

Fakat 1970’ler itibarıyla, Anadolu ve İstanbul sermayesi arasında bir sınıf ittifakının altını çizmek de gerekir. Politik arenada, sınıf siyaseti üzerinden yükselen sola karşı Milliyetçi Cephe hükümetlerini nasıl gözlüyorsak, ekonomik arenada da bu birlikteliğin sınıfsal ayağı gözlenecektir. 70’ler TÜSİAD ile Anadolu Kaplanları’nın komünist tehlikeye karşı ittifakına tanık oldu ve bu ittifak 1980’lerde 12 Eylül ve ardından Özal dönemiyle yeni rejime rengini verdi.

Özal döneminde Anadolu Kaplanları içinden palazlanan İslami sermaye ise 1990’da fraksiyonlaşarak Müstakil İş Adamları Derneği’nin (MÜSİAD) kurulmasıyla sonuçlandı.

SOL TEHLİKE KALMAYINCA...

1990’lara gelindiğinde, yurtiçinde sermaye sınıfını tehdit eden sol yükseliş durmuş, kürede de Sovyetler Birliği dağılmış soğuk savaş bitmişti. Anadolu Kaplanları ve İstanbul Sermayesini bir araya getiren ittifakın gerekçesinin böylece ortadan kalkması, bu iki güç arasındaki çıkar çatışmalarını da alevlendirdi. 28 Şubat süreci bu kapışmayı gözlemek için verimli bir alan. 1997’de 2 bin 825 üyesi olan MÜSİAD’ın 2002’de üye sayısının 1855’e kadar düşmesi, bu kapışmanın sonuçlarındandı.

İKİNCİ İTTİFAK DÖNEMİ 2000’LER

Aynı dönemde Fazilet Partisi içinden fışkıran yenilikçiler, bu iki sermaye fraksiyonunu yeniden bir araya getirmeyi amaçlayan siyasi güç olarak sivrildi. Bu haliyle, 2002’de iktidara gelen AKP’nin Anadolu ve İstanbul sermayesini aynı anda arkasına almak istediği söylenebilir. Böylece 2000’ler gerek TÜSİAD’ın gerek Anadolu Kaplanları’nın özelleştirmeler ve bankacılık sistemi aracılığıyla hızla büyüdüğü yıllar oldu.

Sermaye sınıfı için sol tehlikenin kalmadığı, yer yer sınıf içi çatışmaların gözlendiği 90’ların ardından 2000’lerde yeniden sınıf ittifakının kurulduğuna şahit olundu. Bu ittifakın partisi AKP, lideri Erdoğan’dı. Türkiye’nin neoliberal dönüşümünün tamamlandığı bu yıllar, aynı zamanda müesses nizamın kontrolünün de İslamcılara geçmesiyle sonuçlandı.

IMF gözetiminde geçen 2000’li yılların ardından sermaye ittifakının lideri Erdoğan müesses nizamın iplerini de kontrolüne almaya başlamıştı. 2010’lu yıllar böylece yeni rejimin yeni sermaye sınıfını oluşturmak adına son derece saldırgan biçimde yaşandı. 2012 yılında Erdoğan, MÜSİAD’ın 21’inci Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, siyasette, hukukta, ekonomide, dış politikada, ''jakobenlerin, seçkinlerin, elitlerin'' egemenliğinin artık sona erdiğini söylüyor, aynı dönemde AKP İl Başkanı Aziz Babuşcu “10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar” açıklamasıyla tarihe not düşüyordu.

YENİDEN BİR İTTİFAK ARAYIŞI BAŞLADI

Erdoğan’ın 2010’lu yılları İstanbul ve Anadolu Sermayesi arasında çubuğun Anadolu’ya büküldüğü, orta büyüklükteki işletmelerin palazlanarak büyüdüğü yıllar oldu. Peki 2020’ler ne getirecek? Ortada bir sol yükseliş yok. Dolayısıyla sermaye fraksiyonlarını bir araya getirecek bir tehditten bahsedemeyiz. Buna karşın, oda seçimlerine yansıyan iktidara dönük memnuniyetsizlik de ilgi çekici boyutlarda. İstanbul sermayesinin son dönemde kârlarını artırdığı ama keyfi yönetim nedeniyle tedirginlik duyduğu ortada. Anadolu sermayesi ise küçülen pastanın yarattığı sancıyla finansman sorunları yaşıyorlar. Bu haliyle, İstanbul ve Ankara seçimlerinden sonra netlik kazanacak bir “Yeni ittifak” sürecinden bahsetmek mümkün. 6’lı masa bu yeni ittifakın iktidarı olmaya aday. Bu durum hepimizi 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayını yeni ittifakın beklentileri ışığında tartışmak zorunda bırakıyor.