İşverenleri Destekleme ve Güçlendirme Vakfı’nın 2016 bütçesi geçtiğimiz gün kabul edildi. Böyle bir vakfın olmadığını söyleyenlerinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Böyle bir vakıf yok. Ama neredeyse kendini işverenleri desteklemeye ve güçlendirmeye vakfetmiş bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız.

Türk Dil Kurumu’na göre “vakıf” kelimesi “bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmi bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para” ya da “Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer” olarak tanımlanıyor.

Hükümetlerin yaptığı bütçeler halktan toplanan kaynakların nasıl idare edileceğinin belirlendiği yerdir. Yani temel gıdası vergilerdir.

Vergi ise kanunlarla belirlenir ve zorla alınır. Yani verginin kimden, ne oranda toplanacağı kanunlarla belirlenir.

Bütçe bizim mülkümüzün ve paramızın idare edildiği yerdir. O yüzden bütçeler son derece önemli belgelerdir. Bana ne deyip geçemezsiniz.

2016 Merkezi Yönetim Bütçesi TBMM’den geçti.

Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın TBMM Genel Kurulu Bütçe Sunuş Konuşması’nda asgari ücrete yapılan artışın işveren maliyetinin 11,4 milyar TL’sini devlet olarak üstlenildiği ifade ediliyor. Hepimizin parasından işverenlere, çalıştırdığı işçi başına, yaklaşık 1000 TL vakfedilmiş durumda.

Tabii işverenlere verilen destek bununla sınırlı değil. İşverenlere yapılan yüzde 5 prim desteğinin miktarının da 2015 Bütçe Gerçekleşmesi Aralık ayı verileri esas alınırsa 10 milyar TL’ye yakın olacağı görülüyor.

Sadece iki kalemde işverenler için ayrılan kaynak 20 milyar TL’yi geçiyor.

Bu rakam Adalet Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu bütçesinin yaklaşık iki katı; Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine, tüm üniversiteler ve YÖK bütçesine neredeyse denk; Bilim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 5, Kalkınma Bakanlığı ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin 10, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 9 katı. Duble yollar ile gurur duyulan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bütçesinin 2 katına yakın.

Sermayeye teşvikler sadece bu iki kalemle de sınırlı değil. Tamam 2016 Merkezi Yönetim Bütçesi bir vakıf bütçesi değil. Ama bir kendini vakfetme durumu da açık.

Renault işçisi

Sermayeseverlik durumu bütçedeki durum ile de sınırlı değil. Hatırlanacağı üzere gecen yıl mayıs ayında binlerce Renault işçisi sarı sendika (işveren güdümlü) Türk Metal’den (TM) istifa ederek DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası’na (BMİS) geçmişti. 29 Şubat tarihinde işçiler kendi temsilcilerini seçecekleri sırada organize bir saldırı ile karşı karşıya kaldılar. Bu süreçte sayısı 100’ü bulan işçi işten atıldı. Olaya tepki gösteren işçilere polis biber gazı kullanarak müdahale etti. Onlarca işçi gözaltına alındı, tutuklanma talebi ile mahkemeye çıkarıldı.

Ertesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, 8 Mart vesilesiyle katıldığı TM’nin etkinliğinde, Birleşik Metal üyesi işçilerin karşılaştığı muamelenin sorumluluğunu üstlendiğini, DİSK kongresinde Çalışma Bakanı’nın protesto edilmesinin rövanşının alındığını ima eden açıklamalarda bulundu.

Renault’nun örgütlenme deneyiminin metal işçisinin mücadele örgütü olan Birleşik Metal ile buluşmasının Türk Metal ve sermaye çevrelerinde yarattığı rahatsızlık bilinen bir durum.

Birleşik Metal-İş Yönetim Kurulu dün yaptığı basın açıklamasında, Renault işçilerine yapılan işten çıkarma saldırısının, gözaltıların, baskıların, tarafsız olması beklenen Cumhurbaşkanı’nın işareti ile gerçekleştiğine işaret ederek; haklı bir biçimde Cumhurbaşkanına da, devlet erkine de düşen görevin tarafsızlığını korumak ve evrensel bir hak olan sendika seçme özgürlüğüne saygı göstermek olduğunu vurguluyor. TM ile yan yana duruş sermayenin beklentisi ile ortaklaşıyor.

İşçi sınıfı mücadelesi sermayenin çıkarlarına her dokunduğunda devlet, tüm kurumları ile; emeğine, ekmeğine sahip çıkmaya çalışanların, yaşam mücadelesi verenlerin karşısında saf tutuyor.

Dolayısıyla mesele her alanda kendini sermayeye vakfetmiş bir siyasal algı ile mücadele de kilitleniyor.

Renault işçisi karanlığın karşısına dikilmiş ve umuda doğru yürüyor. Onların yanında olmak en temel meselemiz.