İktidar bir avuç zümrenin çıkarı için emekçilerden aldığını sermayeye aktarıyor. İktisatçılar yapılması gerekenleri anlattı.

Sermayeden kısmadan kurtuluş yok

YAŞAR AYDIN

Ekonomik kriz halk kitleleri lehine çözülmek isteniyorsa yapılacak tek şey neoliberal politikalardan vazgeçmektir. Bunun için atılması gereken ilk adım sermaye vergilendirilirken emeğin enflasyona karşı korunmasıdır. Halka umut olacak, yaşadığı sorunlara çözüm üretecek bir program ve eylem hattına ihtiyaç var. Millet İttifakı yurttaşla inandırıcı ve sağlıklı bir bağ kuramıyor. Bu konuda da görev bir kez daha sosyalistlere düşüyor.

NEOLİBERAL REÇETE EMEĞE İHANETTİR
sermayeden-kismadan-kurtulus-yok-1008206-1.

Enflasyon 1990'lı yıllarda da önemli sorundu. Ama o yıllarda emek kendini enflasyona karşı korudu. Koalisyon hükümetleri işçilerin ve sendikaların baskısıyla endekslemeyi genişletmek zorunda kaldı. Sadece enflasyon kaybını değil, refah payını da katmışlardı. Dolayısıyla kayıpları çok azdı. Bütün çiftçi destekleme alımları, taban fiyatlar, hepsi endekslenmişti. Birçok kesim kendini korumayı başarmıştı.

Bugün ise sermayenin lehine endekslenme var. En belirgin örnek kur korumalı mevduattır. Kur korumalı mevduatla, kurun artışı faiz gibi anaparaya ekleniyor. İlk 3 ayda bu mevduat sahiplerine ödenen getirinin yıllık ortalaması enflasyonu aştı.

sermayeden-kismadan-kurtulus-yok-1008151-1.
Krizin nedenlerini dün aktaran 3 önemli iktisatçı, krizden çıkış yollarına ilişkin önerilerini BirGün Yayın Koordinatörü Yaşar Aydın ile paylaştı.

Emeğin payı artarsa, karın payı azalır. Emeğin payını arttırması için yapılan asgari ücret ayarlaması; aynı zamanda kar marjlarını da koruyor. Bu da sermaye lehine bir endeksleme türü olarak yorumlanabilir. Banka kârları yüzde 320 arttı. İşte emek karşıtı bölüşüm şokunun telafisinin kimin tarafından ödenmesi gerektiğine ilişkin bir adres. İkinci bir örnek borsa kazançlarıdır. Yılbaşından bu yana Türkiye'de borsa, “yükselen piyasa ekonomilerinden” pozitif yönde ayrışıyor. Bu ne demek? Borsada işlem gören bütün finansal varlıklar, servet türleri enflasyonun üzerinde kazanmaktadır. Nisan ayında borsa endeksindeki artış yüzde 20'ye yakındır. Enflasyon yüzde 5,6 artarken borsada işlem gören bütün şirket hisseleri, menkul değerler yüzde 20 artmış. İşte servet dağılımında bir kutuplaşma olgusu…

IMF’YE TESLİM OLMAK

Buradan kısa vadede çözümlere geliyoruz: Millet İttifakı'na göre çözüm IMF'dir. Zaten ana bileşeni olan CHP ‘yetki Ali Babacan'da’ dedi. IMF programını 2015'e kadar tavizsiz sürdüren siyasetçi adres gösterildi. IMF ‘istikrar sağlanacak’ ilkesini savunur. Bugünün ortamında düşük tempolu büyüme anlamına gelir. Nitekim IMF'nin Türkiye için öngörüleri 2027'ye kadar yüzde 3,3'lük bir büyümedir. ‘Neoliberal istikrara döneceksin; IMF kredisini kamu maliyesini sıkarak ödeyeceksin’ diye özetlenebilen bir model izlenirse yüzde 3,3’lük büyüme gerçekleşir. Hatırlayın 2001 krizi öncesinde IMF programı enflasyonla mücadele başlığı altında tezgahlandı. Dış dengeleri sağlamak için kredi aldık, bunun karşılığında her yıl bütçe fazlası vermeye yüklendik. Bu tür bir program, bütçe daha da daralacak anlamına geliyor. Zaten AKP’nin dar tuttuğu kamu maliyesi, daha da daraltılacak; dış borç yükü böylece ödenecek ödeyeceksin, enflasyon böyle frenlenecek.

Türkiye'de bugünkü toplumsal bunalım koşullarında bu tür bir kemer sıkma yönelişi, Gamze'nin vurguladığı atıl emek oranlarının artmasını kaçınılmaz kılar. İşsizlik oranının sabit kalması için bile yüzde 5 büyüme lazım. Daha düşük oranda büyüme sağlar ama bu atıl emek rezervinin genişlemesi anlamına gelir. Yani evde oturan delikanlılarımız ve kızlarımız iş gücü piyasasına çıkmaya ihtiyaç bile duymayacaklar. Erdoğan, ‘iktidarı kaybedersem, IMF’ye gittiği için dünyayı yeni iktidarın başlarına yıkarım’ diyor. Buna karşılık seçimi kazanırsa, IMF programına gidecek her türlü o esnekliği yapar. Cumhurbaşkanı'nın bu konuda gösterebileceği esnekliğin sınırı yoktur. "Ben IMF'nin hissedarıyım, bir üyesiyim, hatta zaman zaman sözcüsü bile olmuşumdur, bu kimliğimle IMF ile işbirliği yapıyorum" söylemine geçebilir.

EMEK GELİRİ ENDEKSLENMELİ

Şimdi gelelim IMF dışındaki kısa vadeli seçeneklere. Tüm emek gelirleri kısa dönemde enflasyona endekslenmeli. Nasıl? Öncelikle bölüşüm şokunun “kazançlıları” olan burjuvazi, şirketler, bankalar vergilenerek… Etkili, müterakki bir servet vergisi gündeme gelmelidir. Şu anda Arjantin bir borç krizinden geçiyor. Türkiye’yi andıran yıllık yüzde 57 enflasyon, yüzde 47 de politika faizi uygulanıyor. Ama aynı zamanda enflasyondan kazanan katmanları vergileyerek bütçeden yoksullara önemli boyutta gelir transferi yapacak bir kaynak aktarımını kabul etti.

Sıkı para politikasına fakat gevşek maliye politikasına geçilmeli. Sıkı para politikası sermayenin kayırılmasını frenler. Bankalar mesela. Yüzde 14 ile MB’den borçlanıyor. Yüzde 28’lerle kredi dağıtıyor. Emekçilere daha yüksek faizle kredi veriyor. Tüketici kredisi yüzde 25, ihtiyaç kredisi 28. Ama ticari kredi yüzde 20. Sıkı para gevşek maliye politikası sermayenin kayırılmasını kısıtlar. Maliye politikasının temel özelliği reel ekonomiyi besler. Harcamaların bir bölümü de sermayeye transferden oluşur. Teknik adı vergi harcamasıdır. Bu tür kamu giderlerini kaldıracak; bir anlamda sermayeyi vergileyecek ve emeğe aktaracaksın.

Orta ve uzun dönemde büyük onarım gerekecektir. Bu ancak halkın iktidara katılmasıyla olur. Neoliberal dönem, bir anlamda halk sınıflarını da afyonlamıştır. Örnek vereyim: 2000-15 arasında kişi başına işçi ve köylü gelirleri reel olarak büyümüş ama kişi başına milli gelirin gerisinde seyretmiş. Üretimden aldıkları paylar gerilemiş, tüketim payı artmıştır. Yani halkımızın kişi başına tüketimi gelir düzeylerini aşabilmiştir. Nasıl? Borç tuzağına savrularak. Sermaye birikiminin sürüklemesi ile ekonomi büyürken emeğin ulusal hasıladan aldığı payını artırmak; ama tüketimin payını aşağı çeken bir gelişme biçimi…

Bu gelişme biçimi bir halk iktidarını; en azından işçi sınıfının etkili biçimde temsil edildiği bir iktidarı gerektiriyor. Bu iş de sosyalistlerin işçi sınıfını temsil edecek bir örgütlemeyle iktidara katılması sonunda gerçekleşebilir. Kuşkusuz en uzun dönemli çözüm, sosyalizm, giderek komünizmdir.


EMEKÇİ CUMHURİYETİ İÇİN
sermayeden-kismadan-kurtulus-yok-1008207-1.

Kaybedenlerin, hayat pahalılığı altında kalanların, alım gücünü yitirenlerin siyasete ortak olmasını sağlamamız gerekiyor. Gelecek ancak onlar siyasete katılırsa aydınlık olabilir.

Bir toplum düşünün: Yoksulluk ve pahalılık altında ezilmiş, iki yıldır salgınla baş başa bırakılmış ve bu koşullarda bile siyasal iktidar ile Millet İttifakı arasında puan hesabı yapılıyor. Muhalefetin yükselmesi için daha nasıl maddi koşullar gerekiyor? Millet İttifakı emekçi halk sınıflarını ve mağdurları sandığa sürükleyecektir. Toplumun bu kesimlerine umut olamamaktadır.

Umut olamıyor çünkü emekçilerle kurulması gereken yaşamsal bağ koptu. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diye sunulan metin “Nasıl bir yönetim şekli olacak?” sorusuna yanıt veriyor. Ama halk sınıfları nasıl yaşayacağım? Hayat şartlarım değişecek mi? İşim ve aşım olacak mı? sorularının cevabını arıyor. Bu da seçmeni umutsuzluğa sürüklüyor.

GÖREV SOSYALİSTLERDE

Diğer yandan bıçağın kemiğe dayandığına ve emekçi sınıfların hareketlendiğine de tanık oluyoruz. Bu talepleri siyasal alana taşıma görevi de sosyalist sola düşüyor. Bu koşullarda sosyalist solun dağı taşı sarsması gerekmez mi? Bu neden olamıyor? Kabul edelim ki sosyalist sol da uzun süredir bir kuraklık içinde. Sınıftan, emekten ve emeğin ülkesini kurmaktan uzaklaşmayı hem akademide hem de sosyalist yapılarda gözlemledik. Emekçi sınıfların kavgasını ve hayat mücadelesini kimliklere bölmek, kültürel ayrılıklarla parçalamak, farklılıklara ayırmak kavgayı ve mücadeleyi kuraklaştırır.

Emekçi sınıfların toplumsal alandaki var oluş biçimleriyle ve itirazlarıyla sosyalist sola önemli mesajlar verdiğini düşünüyorum. Sosyalist solun kısa vadede yükselteceği talepler: Halkın siyasete katılması, zamların geri alınması, vergi adaletinin sağlanması, sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılması, eşitlikçi kamu politikalarının geliştirilmesi gibi.

Daha uzun vadede hedef sosyalist solun kuracağı cumhuriyet olmalı. Emekçilerin kendini bir ulus olarak örgütlediği emekçi, devrimci demokratik bir cumhuriyet için yürümenin zamanı.

Farklı bir yarın inşa edebilmek ancak halk sınıflarının geçmişten geleceğe aktarılan ortak değerleri üzerinde siyasetle mümkün. Emekçi halk kesimlerinin ve onlarla hareket etmeye hazır toplum kesimlerinin ortaklıklarıyla mümkün.


SERMAYEDEN ALINMALI
sermayeden-kismadan-kurtulus-yok-1008208-1.

İlk olarak seçime gitmeden önce Cumhurbaşkanı’nın ek bütçe yapmaya zorlanması gerekiyor. Konuşmamın ilk bölümüne buna niye ihtiyaç duyulduğunu gerekçeleriyle açıklamıştım. Yapmazlarsa Merkezi Yönetim Bütçesi’nden yapılan Kur Korumalı Mevduatla (KKM) ile ilgili ödemeyi ‘kanunsuz ödemedir’ diye ilan etmeleri gerekir.

Aynı ‘128 milyar dolar nerede’ pankartları örneğinde olduğu gibi bu kanunsuz ödeme kamuoyunun sürekli gündeminde tutulmalıdır. Bu sadece CHP’ye bırakılmamalı, altılı masada yer alan diğer partiler de bu eylemi ortaklaştırmalıdır. Bu altılı masa için seçim öncesinde bütçe hakkını ne kadar sahiplendiklerini gösteren önemli bir samimiyet testi olacaktır.

Aynı test başta sosyalist partilerin oluşturacağı ittifak olmak üzere diğer olası ittifaklar için de geçerlidir. 5018 ne diyor? ‘Ek bütçeyi gelir göstermek şartıyla yapabilirsin’ diyor. ‘Mevcut vergi havuzdan almayacaksın, başka destekler için belirlenmiş ödeneklerden vaz geçmeyeceksin’ diyor.

Kamu hesapları bültenine göre ilk üç ayda hane halkına ve şirketlere yapılan transferin tutarı 42 milyar liraya ulaşmış. Bu tutarın yaklaşık yüzde 28’i düzeyinde olan 11,7 milyarı kur korumalı mevduat (KKM) giderleri için. Bu tutar Ekonomik/Mali Amaçlı Transferler alt başlığı altındaki bir bütçe tertibinde yer alıyor.

Hane halkına ve şirketlere yapılan transfer kaleminde başka alt başlıklar daha var. Çarpıcı olanları vermekle yetineyim. Şöyle sıralanabilir: Burslar ve Harçlıklar, Sağlık Amaçlı Transferler , Yiyecek Amaçlı Transferler, Barınma Amaçlı Transferler, Alan Bazlı Tarımsal Destekler, Fark Ödemesi Niteliğindeki Tarımsal Destekler ve Sosyal Amaçlı Transferler… Bunların dışında başka alt kalemler de var. Tüm bu alt kalemler için 2022 yılının bütününde öngörülen ödenek tutarı 110 milyar.

KKM uygulamasının yılın sonuna kadar devam ettiğini düşünün ve tutar 200 milyar olarak gerçekleşsin. Ne yapacaksın, sen 2022 yılı bütçe kanuna 110 milyar yazdın. KKM’ye para aktarırken başka ödeneklerden kısmayacaksın diyor. Yukarıda ismini verdiğim ve vermediğim alt kalemlerdeki ödenekleri azaltıp KKM sahibi ayrıcalıklı bu zengin kesime aktaracağım diyemezsin. Bu düzeleme yapılırken sadece 5018 sayılı kanunla yetinilmemiş.

‘ADAY OLAN PARTİLER ZORLANMALI’

Ayrıca kamu idareleri için bütçe rehberi ve ‘Mevcut Durum Bütçe Hazırlama, Bütçe Uygulama Muhasebe ve Mali Raporlama’ başlıklı kitapçıklar hazırlanmış. Son kitapçıkta ek ödeneğin anlamı ve nasıl bütçeye konulacağı -yani ek bütçenin nasıl yapılacağı- açık bir şekilde ortaya konmuş. İfade şöyle: ‘Ek ödenek; bütçede tertibi bulunduğu halde ihtiyaca yetmeyeceği anlaşılan veya bütçenin düzenlenmesi ve görüşülmesi sırasında düşünülmeyen ve bütçede tertibi açılmayan, ancak yapılmasında zorunluluk bulunan bir hizmet için tertip açılarak, bütçenin diğer tertiplerindeki ödeneklere dokunulmadan alınan ödenektir. Ek ödenek ancak bütçe yılı içerisinde verilebilir. Ek ödenek verilmesi meclis kararı ile yapılır.’ Mevzuat bu kadar açıkken, bütçe kanuna kanunda olmayan yeni bir bütçe tertibi ekleyerek aykırı ödeme yapanlar mutlaka yargılanmalı. İktidara aday olan partiler bu yönde bir taahhütte bulunmaya zorlanmalıdır.

İkincisi ciddi bir vergi geliri getirecek yasal bir düzenlenmenin acilen uygulanmaya konulması talebinin seslendirilmesidir. OECD’nin bastırmasıyla 2006 yılında vergi cennetlerinde (off-shore ülkeleri) yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın yüzde 30 oranında vergi kesintisi yapılmasına olanak sağlayan bir düzenleme yapıldı. Vergi cennetlerine yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılmasını öngören bu düzenlemenin (5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6358 sayılı Kanun ile değişik hali) 21 Haziran 2006’da 26205 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığını belirtelim. Ancak vergi cennetleri listesi 15 yıldır yayımlanmadığı için bu kesinti yapılamıyor.16.yıla girdik durum değişmedi.

Bu şirketlerin kurulduğu off-shore ülkelerin mevzuatı, onlara cennettelermiş gibi bir olanak sunmaktadır. Türkiye’de bazı şirketler yasal olan bu olanaktan yararlanarak finansal varlıklarını ya oldukça düşük vergi ödenen ya da hiç vergi ödenmeyen bu ülkelerde tutuyor. Bu bilindiği için buralara yapılan her türlü ödemeden bir vergi kesintisi öngören bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu listenin yayımlanmamış olması bütçe gelir yetmezliği nedeniyle sürekli bütçe açığı veren bir ülke adına büyük bir talihsizlik olmuştur. Şimdi tam zamanıdır. Cumhurbaşkanı (kanunda Bakanlar Kurulu deniyordu. Tek adam rejimiyle bu yetki Cumhurbaşkanı’na geçmiştir) bu listeyi acilen yayımlamalıdır. Yine geciktirilirse, İktidara aday olan partileri ilkinde olduğu gibi bu konuda da bir taahhütte bulunmaya zorlanmalıdır.

AKP bir yasa çıkardı; değerli konut vergisi. Servet vergisinin başka bir türüdür. Onu da getirsinler.

‘IMF’YE TESLİM OLURLAR’

Altılı masa henüz bir iktisat programı açıklamadı. Mevcut uygulamakta olan programdan nerede farklılaştıklarını anlatmak durumundalar. Ben iddia ediyorum önerecekleri bu restorasyon programı olmaktan öteye geçemeyecek. Ve beceremeyecekler de. Hiç kuşkunuz olmasın; IMF’ye teslim olurlar. Dolayısıyla esas olarak altılı masadakilerden ziyade meclis dışındaki sosyalist partiler bloğunun aktif ve hazırlıklı olması ve programını somutlaştırması gerekecek. Bu emeğin kaybedilmiş haklarının geri alınması ve korumasını güvenceye alan bir geçiş programı olmalı. Ücretleri en azından koruyan eşel mobil sistemi bu kurguda öncelikli bir yere sahip olmalıdır. Sol fikirler sempozyumunda sunulan tebliğlerin yer aldığı kitap bu tür bir programın inşasında çok yararlı bir açılım sunmaktadır. Orada başlatılan tartışmaları geliştirip zenginleştirmek gerekiyor.