İktidar dış politikada uzun süre “sert yaptı”ktan sonra, birkaç gündür yumuşak mesajlar vermeye başladı. Diplomasi trafiği hızlandı. Fransa’yla, Yunanistan’la, Mısır’la diyalog kapıları aralanıyor. Oruç Reis’in “bakım için” limana çekilmesi AKP ve MHP tabanında burukluk yaratsa da “diplomasiye fırsat tanınması” iyi bir şey.

“Asla görüşmeyiz” denilenlerle yarın görüşmeler başladığında, durumu “sert yaptık, masaya geldiler” diye sunacak bol miktarda kanalı olduğu için, iktidarın tabandaki burukluğu fazla dert etmesi gerekmez!

İşte, Altın Şafak’a yakın faşist çizgideki Yunanistan gazetesi Dimokratia’nın, Erdoğan için attığı ve gazetecilikle ilgisi olmayan Türkçe küfürlü manşetine tepki göstermekte Yunan hükümetiyle ortaklaştık!

Mısır’la görüşmeye de yeşil ışık yakan Erdoğan geçen gün konuştuğu Macron’a; “Tansiyonu düşürmek için diplomasi fırsatlarının değerlendirilmesi gerektiğini, tüm sorunları masada konuşmak ve çözmek istediklerini” belirterek, “Türkiye-Fransa arasında istişare ve iletişim mekanizmasının sürekli olarak işletilmesinde fayda gördüğünü” kaydetti.

Biraz can sıkan (!) Oruç Reis’in bölgeden çekilmesinin “anlamlı bir yaklaşım” olduğunu, “diplomasiye bir fırsat tanıyalım, diplomaside bir olumlu yaklaşım ortaya koyalım” dediğini de duyduk Erdoğan’ın.

Libya’da da “sert yaparak” desteğin her türlüsünün verildiği Sarraj şimdi başka çözümlere fırsat vermek için “istifa” kararı aldı ve istifasının onunla imzalanan anlaşmanın akıbetini sorgulanır hale getirdiği bir noktadayız.

“Yapısalcı işlevselcilik” ile “çatışma kuramını” birleştiren ilk sosyolog olan Lewis Coser’in, 1956’daki “dış çelişki iç bütünleşmeyi/kaynaşmayı artırır” saptamasını iktidarların çok daha önceden keşfettikleri ve ne zaman içeride sıkıntıya düşseler bir “dış düşman”a sarıldıkları, yoksa da icat ettikleri bilinir.

Bu “dış düşman” algısının vatandaşlar arasında yayılmasının en önemli aracı medyadır. Gezi Direnişi’nden bu yana, darbe girişiminden dövizin kontrol edilmez yükselişine kadar, iktidar içeride ne sıkıntı yaşasa bir “dış düşman”a işaret ederek savuşturmaya çalıştı. Epeydir, dış politikada da gerilim sürekli yükseltilerek, iktidar etrafında bir toparlanma hedefleniyordu.

Bu da bir yere kadar ama… İçeride kaynaşma için sarıldığınız “dış çelişki”nin başka nelere yol açabileceğini, biraz daha derin Coser okumasıyla, yarım yüzyıldan uzun bir süre önce de görmek mümkündü.

Coser’e göre, içeride merkezileşme ve bütünleşme, belirgin bir işbölümü (hadi kuvvetler ayrılığı diyelim) olan sosyal yapılarda daha fazla olasıyken, çatışma/çelişki öncesinde ortak değerlere bağlılığının zayıf olduğu yapılarda despotizm ortaya çıkıyordu. Dayanışmadan yoksun sosyal sistemlerin, dış gruplarla çatışma karşısında parçalanmaları daha yüksek bir olasılıktı. Sürekli dış düşmanla mücadele halinde olan gruplar kendi içlerinde hoşgörüsüz/toleranssız oluyor ve sınırlı bir muhalefete bile tahammül edemiyorlardı.

“Dış çelişki iç bütünlüğü artırır” ilkesinin sahibi Coser, “insanların kimlikleri konusunda bu kadar güçlü iddialarda bulunmayan ve üyelik için katı kriterler belirlemeyen grupların büyük olması ve dış baskılara direnme olasılığı daha yüksektir.”, de demişti. Böylesi topluluklar, gerçek dış tehditlere karşı daha güçlü direnebilirken, içeride de daha esnek ve iç çelişkilerini daha fazla tolere eden bir yapıları oluyordu.

İktidarların, Coser’in çatışmanın işlevi konusunda yazdıklarını yüzeysel okumaktan vazgeçmeleri gereken zamanlardayız!